İbni Fadlan'ın hayatı hakkında bilinenler yok denecek kadar azdır. Bağdat'ta doğduğu ve öldüğü sanılmaktadır. Abbasi Halifesi Muktedir (895-932) Müslümanlığı tanıtmak, oradaki Müslümanlara yol göstermek için 921-922 yıllarından Bulgar hanına bir heyet gönderir, İbni Fadlan bu heyette yer alır, Bulgarları, Oğuz Türklerini, Rusları, Hazarları ülkelerinde ziyaret eder. Gözlemlerini yazdığı "Seyahatnamesinde" anlatır.
Seyahatname Zeki Velidi Togan tarafından eksik şekilde 1923 yılında İran'da bulunur. Daha sonra 1975 yılında Bedir Yayınevi tarafından Türkçe olarak yayınlanır. Ben bu seyahatnameyi önceden okumuştum. Bu defa İnternette tam olarak yayınına ulaştım ve tekrar okudum. Merak edenlere internetten tümünü okumalarını öneririm.
İbni Fadlan Seyahatnamesi maddesine girilecektir.
İbni Fadlan Bağdat'tan yola çıkarak Bulgarların yaşadığı bölgeyi ziyaret eder ardından 922 tarihinde Oğuz, Peçenek, Başkırt bölgelerine Maveraünnehir'e kadar uzanır Türkler hakkında çok çarpıcı ve değerli gözlemler yapar. Bunlardan başka Rus ve Hazar hükümdar ve halkalarını ziyaret eder.
O tarihlerde Türklerin bir kısmı Müslüman bir kısmı hala eski dinlerindedir. Bu yazıda onun gözlemlerini aktarmadan önce şunu da belirtmeliyim. Aradan bin yıl geçmiştir. Aralarında çok güzel gelenekler olduğu gibi bugün çok garip olanları da vardır. Ama bunlar bizim atalarımız gerçek yüzünü bilmemizin çok gerekli olduğuna inanıyorum.
Seyahatnamesinde İbni Fadlan'ın Türk ülkelerinde gördükleri şunlardır.
4 Mart 922 günü Cürcaniye'dan hareket ederek Türk Kapısı denen Zencan Ribat'ta konakladık. Hava karlı ve soğuktu. 10 gün kadar yürüdük
Oğuz, Peçenek, Başgırt Ülkelerine vardık Bir dağı geçtikten sonra Oğuzlar denen Türk kabilesinin yanına ulaştık. Bunlar göçebeydiler. Kıl çadırlarda konup göçüyorlardı. Göçebelerde olduğu gibi yer yer grup halinde çadırları da vardı. Zor şartlar içindeydiler. Yolunu şaşırmış olanlar gibi bir dine inanmıyor ve başvurmuyorlardı, akıllarına göre hareket ediyorlar, hiçbir şeye ibadet etmiyorlar, büyüklerine "rabb" diyorlar.
İçlerinde, inandıkları için değil de sadece ülkelerinden geçen Müslümanlara yaranmak için "Lâ ilâhe illallah, Muhammed Rasulullah" diyenleri de gördük.
Aralarından biri zulme uğrar veya başına kötü bir şey gelirse başını semaya doğru kaldırır, "Tengri!" derler.
Oğuzlar büyük tuvalet yaptıktan, işedikten sonra temizlenmezler, cünüplükten ve dolayı yıkanmazlar. Suyla ilişkileri yok gibidir. Bilhassa kışın yoktur.
Kadınları erkeklerinden ve yabancılardan dolayı örtünmezler, gizlenmezler. Aynı şekilde kadınlar insanlardan bedeninin hiçbir yerini gizlemez. Bir gün onlardan bir adamın evine (çadırına) indik. Oturduk. Adamın karısı da bizimle oturdu. Bizimle konuşurken cinsi organını açtı ve kaşıdı. Biz görüyorduk, çok utandık
Zina diye bir şey bilmezler. Birinde böyle bir şey görürlerse onu iki parçaya böler öldürürler.
Bir Oğuz bir gün tercümanı aracılığıyla "İbni Fadlan'a sorar Rabbinizin karısı var mı?" dedi. Bu büyük günah sayılır dedim
Evlenme âdetleri şu şekildedir: Biri diğerinin hareminden bir kadını belli bir Harezm elbisesi karşılığı ister. Bu kişi kızı, kız kardeşi veya velayeti üzerinde olan başka biri olabilir. O kişi teklifini kabul ederse, mihri veliye götürür. Bazen mihr deve, at, sığır ve başka bir şey olabilir. İsteyen kişi anlaştığı mihri kızın velisine teslim etmedikçe kıza yaklaşamaz. Teslim ederse gelir, rahat bir şekilde kızın evine girer, anasının, babasının, kardeşlerinin huzurunda kızı alır gider. Kimse engellemez.
Bir adam ölünce karısı varsa, öz anası olmamak şartıyla, büyük oğlu onun karısıyla evlenir.
Türkler hayvanları kesmezler, ölünceye kadar koyun ve keçinin başına vururlar, böyle öldürürler. Homoseksüellik onlar nazarında büyük bir suçtur. Tüccarlar ve başkaları onların yanında yıkanamazlar. Onlar birinin yıkandığını görürlerse kızarlar. "Bu adam bize büyü yapmak istiyor derler
Oğuzların hükümdarlarından ve reislerinden ilk rastladığımız kişi Küçük Yınal'dı. Müslüman olmuş. "Müslüman olursan bize reis olamazsın" denince Müslümanlıktan vazgeçmiş
Oğuzlardan biri hastalanınca cariyeleri, köleleri varsa ona bakarlar. Ev halkından başka bir kimse ona yaklaşamaz. Hasta için evlerden (çadırlardan) uzak bir yerde bir çadır kurarlar. Hasta ölünceye veya iyileşinceye kadar orada kalır. Hasta köle veya fakirse onu kıra atıp bırakırlar. İçlerinden önemli bir adam ölürse ev gibi onun için bir çukur kazarlar, ölüye gömleğini giydirirler, kemerini takarlar, yayını kuşandırırlar, eline içinde şarap (nebiz) olan ağaçtan bir kadeh verirler. Her şeyini getirip bu oda gibi mezara koyarlar.
Türklerin hepsi sakallarını tıraş eder (yolar), bıyıklarını bırakırlar. Çoğu defa onlardan sakalını yolmuş, çenesinin altında bir miktarını bırakmış ihtiyarlar görünür
Oğuz Türklerinin hükümdarına Yabgu denir. Bu, hükümdarın unvanıdır.
İbni Fadlan Bulgarlar, Ruslar, Hazarlar hakkında da bilgi verir. Bulgarlar ve Rusların kadın erkek beraber nehirde yıkandığını, Rusları çok pis olduğunu, çok içki içtiklerinden söz eder. Başkalarının yanında cinsi temasta bulunmalarını onlara göre gayet normaldir