DENGELİ PLANLI KALKINMA

DENGELİ PLANLI KALKINMA

Mustafa Kemal ATATÜRK; “Bir milletin doğrudan doğruya yaşantısı ile ilgili olan o milletin ekonomik durumudur. Tarihin ve tecrübenin süzgecinden arta kalan hakikat, bizim milli yaşantımızda ve milli tarihimizde, tamamen göstermiştir. Gerçektende Türk Tarihi incelenecek olursa, gerileme ve yıkılma nedenlerinin, ekonomik problemlerden başka bir şey olmadığı derhal anlaşılır.” Demiş ve  “Ekonomik bağımsızlık olmadan siyasal bağımsızlık olmayacağını” belirtmiştir.

Aslında bu güne kadar Ülkemiz ATATÜRK dönemindeki gibi bağımsızlık ön plana alınarak idare edilseydi; NE GELECEK KAYGISI,  NE EĞİTİM SORUNU, NE EKONOMİK SORUN, NE BÖLÜNME KAYGISI, NE İŞSİZLİK SORUNU, NE DE TERÖR SORUNU olurdu.

Bugün en önemli sorun “İŞSİZLİK, GEÇİM DERDİ VE GELECEK KAYGISI”dır. Yani yoksulluk ve ekonomik bağımlılıktır.

TÜRKİYE CUMHURİYETİ VATANDAŞILIĞI; DÜNYADA ARZULANAN AYRICALIKLI, HER AÇIDAN EN İYİ HİZMETİ ALABİLECEĞİ BİR VATANDAŞLIK OLMALIDIR. Devlet her yerde vatandaşını koruduğu, kolladığı ve huzur içinde yaşamasını sağladığı bir organizasyon olmalıdır.

 

Ülkemiz başta ekonomik, Siyasal bakımdan olmak üzere her yönden kuşatma altındadır. Yıllardan beri bölünüp parçalanması için İçeriden ve dışarıdan her türlü girişim yapılmaktadır.

Çok uluslu sermaye, Soğuk savaş döneminde Su yataklarını kontrol altına almak, Enerji bölgelerine, Petrol’e, Bor’a, Toryum’a, vb sahip olmak amacıyla Sovyetler Birliğine (Komunizme) karşı yeşil kuşak oluşturma bahanesiyle, ülkemizin bölünmesini, parçalanmasını ve Sevr’in hortlamasını isteyen güçler ve işbirlikçileri yaratmış; sağ –sol çatışmaları ile İdealist vatanını-ulusunu seven gençleri provokasyonlarla birbirlerine kırdırmışlar, Maraş, Sivas olaylarıyla alevi – Sünni çatışmalarını provoke etmişlerdir. Ve hala ırkçı etnik ya da dinci grupları kışkırtılmakta ve PKK terörü desteklenmekte ve Yugoslavya gibi bölünmeye çalışılmaktadır. Aslında hedef Sevr’in hortlatılmasıdır.

 

Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyet sistemi sayesinde ateş düştüğü yeri yakmış ve o bölgelerde sınırlı kalmıştır. Halk bölünememiştir.

İlk 10 yılda az zamanda çok işler başaran Türkiye Cumhuriyeti 1940’lı yıllardan sonra kalkınma hızı duraklamıştır.

50 li yıllarda Güney Kore ciddi bir savaştan çıkmış, bugün kişi başına düşen milli gelir 30000 Dolar civarındadır.

Almanya, Japonya 2. dünya savaşında adeta yok olmuş ama şimdi her ikisi de dünyanın en ileri ülkeleri arasındadır. Biz ise 2. Dünya Savaşına girmediğimiz halde sonlardayız.

 

Neden;

1950’den sonra dış borçlanmalarla, dışa bağımlı kalkınma ön plana çıkarılmıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarında uçak fabrikamız bile varken ve uçak satarken, zaman içinde hepsi, sonuncusu ise 1954’te kapatılmıştır.

Aynı dönemde bir kalkınma projesi olan KÖY ENSTİTÜLERİ de 1947 de kapatma kararı alınmış 1954 de tamamen kapatılmıştır.

Milli sermaye dış sermayenin güdümünde gelişmeye devam etmiştir.

Gelişmiş ülkeler, çok uluslu şirketler; “biz her şeyi size ucuz veririz, sizin üretmenize gerek yok” demişlerdir.

Araba üretimi için bilgi birikimi ve işgücümüz varken, hatta araba üretmişken, onun da üretimine gerek görülmemiş, dışarıdan daha ucuza alırız diye seri üretime geçilmesi engellenmiştir. Başka ülkelerin patentiyle araba üretimi desteklenmiştir.

Yerli teknolojiye ve üretime yeterli destek verilmemiştir.

 

Ülkemizde 2 liraya mal edilen bir ürünün yarattığı katma değer, dışarıdan 1 liraya ithal edilen üründen daha fazladır. 

Daha önceleri sahip çıkılmadığı gibi, en son Sayın Turgut ÖZAL’da “Demiryolları komünist işidir” demiş ve Demiryolları desteklenmemiş ve karayollarına ağırlık verilmiştir.

Buna karşın; Yollar ve Otobanlar yapılırken, Otobanların 3 metrelik bölümü demiryollarına ayrılsa idi ülkemizin demiryolu ağı çok büyürdü.

Halbuki bütün gelişmiş kapitalist ülkelerde; demiryolları çok gelişmiş hatta hızlı trenler uçaklarla yarışacak hale gelmiştir.

1945 yılından bu yana ekonomide dışa bağımlılık artmış ve ülkemiz gelişmiş ülkelerin ve çok uluslu şirketlerin PAZARI konumuna getirilmiştir.

 

Son 20-25 yıldır gelen iktidarlar KİT’lerin gelişmesini engellemiş batma noktasına getirilmiş ve Cumhuriyetin birikimleri; Karma ekonomik sistemden vazgeçilip, ÖZELLEŞTİRME adı altında satılması tercih edilmiştir.

Özellikle 90’lı yılların başında kamu iktisadi teşebbüslerinde işçi ücretlerine % 200-300 lere varan oranda zam yapılmış; kamu işçisiyle memur ve asgari ücretle, çalışan işçi arasında ücret dengesizliği yaratılmış, iş barışı bozulmuş ve o günden bugüne bu dengesizlik düzeltilmemiş, KİT’ler batık hale getirilmiş ve özelleştirilme adına satılmışlardır.

90 lı yılların başındaki bu ücret artışı şimdi daha iyi anlaşılıyor ki işçilere seçim yatırımı olarak değil, KİT’lerin batık durumda ucuza devredilme “ÖZELLEŞTİRME” hedefinin bir planlı projesidir.

Bu ücret dengesizliği nedeniyle özelleştirmeler çok kolay yapılmış, işsiz kalan işçilere de toplumsal destek cılız olmuştur. Zaten sendikalarla ilgili yasalar geri adımlarla geriletilmiştir. Özal’ın getirdiği TAŞERON SİSTEMİ ile hem sigortalı işçi çalışması, hem de sendikalı işçi çalıştırılması zayıflatılmıştır.

Bugün Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana yapılan fabrikalar ve diğer yatırımlar satılmıştır.

Özelleştirmelerle satılan KİT’ler değerinde satılmadığı gibi satılanların yerine yenilerinin yapılması veya yenilenmesi şartı getirilmemiş, gelişmemiş yörelerde başka ekonomik yatırımlar hedeflenmemiştir.

 

Yıllardır satarım diyenlere oy veren halkımız bunun acısını çekmeye başlamıştır.

Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK’ün ve Sayın Bülent ECEVİT’in verdiği bütün demokratik haklar birer birer geri alınmaktadır. Örneğin sendikal hakların geri alınmasında bile sendikalarımız farkına bile varmamaktadır.

Yine de Bülent ECEVİT’in kurduğu koalisyon hükümeti döneminde ECEVİT’in çabasıyla çıkarılan İŞSİZLİK SİGORTASI işçinin umudu olmaya devam etmektedir.

Bugün tarım desteklenmediği ve ÜRÜN PLANLAMASI yapılmadığı için köylü şehirlere göç etmektedir. KÖYLER BOŞALMIŞTIR. ŞEHİRLER BÜYÜK KÖY olmuştur.

Aslında Başkent Ankara dahil olmak üzere Muğla, Samsun, Şırnak, Ağrı, Edirne, Sinop, Artvin,  Hakkari, Kastamonu, Diyarbakır, Yozgat, Mardin, Balıkesir, Tekirdağ,  Burdur, Urfa, Van, Kütahya, Erzurum’da hemen hemen her ilde, ülkemizin her yöresinde vatandaşların sorunları aynıdır.  İŞSİZLİK, GEÇİM VE GELECEK KAYGISI. Ve GÜVENLİK KAYGISI vardır. 

Her ilde gelişmişlik farkı olduğu gibi herhangi bir il sınırları içinde bile gelişmişlik farkı olan yerler vardır.

 

Keşke 1970’li yıllarda Sayın Bülent ECEVİT’in KÖYKENT’leri gerçekleşse idi. Bugün kalkınmış ülkeler arasında olurduk. Artık köykentlerin bu gelişmişlik dengesini sağlaması mümkün değildir. Çünkü KÖYKENT’ler o tarihlerdeki gelişimin gereği idi.  O tarihlerde olan olanakların kalkınmada hız oluşturması için “mikro kalkınma projesi” idi. 

Artık dünya küçülmüştür. İletişim ve ulaşım hızlanmıştır.

Artık Ülke kalkınması için sadece bölgesel köykentler yeterli olmayacaktır.

Eskiden 24 saatte telefonla ulaşılamayan yerler saniyesinde ulaşılmaktadır. Ulaşım aracı bulunamayan ve ulaşılamayan yerler kalmamıştır. İnternetle de her yer çok yakınlaşmıştır. Bu nedenle artık KÖYKENTLER kalkınma dengesi için yetersiz kalacaktır. 

Artık KÜÇÜK KÖYKENTLER yerine tüm Türkiye’nin tamamı için bir MAKRO PLANLAMA yapılmalıdır. Yani tüm ülke DENGELİ PLANLI KALKINMA için KÖYKENT FELSEFESİ ile baştanbaşa planlanmalıdır.

Sayın Bülent ECEVİT yaşasaydı artık KÖYKENTLERLE kalkınmaktan bahsetmezdi. Ama KÖYKENT  felsefesinin kalkınmada öncü olacağından, Artık NANO TEKNOLOJİ, MODERN  TARIM, SANAYİ ile YENİ KENTLEŞMEDEN bahsederdi, KÖYKENT değil YENİKENT  derdi diye düşünüyorum.

 

Köyler, Nasıl oluşmuş ona bakarsak şimdi bu köyler konusunda fikrimiz değişirdi.

Eskiden halk tarım ve hayvancılıkla uğraşırdı.

Ulaşım araçları sadece hayvanlardı.

Yani bir günde en fazla 5 km gidilip akşam eve dönme hesabına göre işlenilmiştir.

Köylü köyünü; genelde tarlasını,  köyün yakınında en fazla 1-2 saatte gidebileceği yerde belirlemiştir.

Hayvanını otlatabileceği yerlerin en fazla 3-4 km uzakta olması önemliydi. Çünkü akşam eve dönebileceği bir yerlerde çalışmak zorundaydı. Son derece basit usullerle tarım ve hayvancılık yapılmaktaydı.

Şimdi artık köylünün eski sistemle geçinmesi de olanaksız olmuş, Teknoloji ile geçim masrafları artmış ve bu yüzden kente göç başlamıştır.

Bu yüzden artık KÖYKENTLER yerine Bilimsel esasa dayalı modern sanayi, modern tarım planlaması yapılmış YENİ KENTLER zamanı gelmiş ve geçmektedir.

 

Artık ülkemiz öyle planlanmalıdır ki her yerde, Her vatandaşımız, her şeyden yararlanabilecek hale getirilmelidir.

Bu da; Devlet Planlama Teşkilatı, sivil toplum örgütleri ve Üniversitelerimizle birlikte yapılacak olan DENGELİ PLANLI KALKINMA projesi ile gerçekleşebilir. 

HER YER, AYNI KALKINMIŞLIK OLANAKLARINDAN FAYDALANIR HALE GETİRİLMELİDİR. Herkesin ASGARİ GEÇİM STANDARDINI VE GELİRİNİ yükseltecek planlama yapılmalıdır.

Bütün bunlar için derhal “DENGELİ PLANLI KALKINMA SEFERBERLİĞİ” ilan edilmelidir.

ÖYLE BİR KALKINMA PLANLAMASI YAPILMALIDIR Kİ ÜLKENİN HER YERİNDE KISA SÜREDE GELİŞMİŞLİK FARKI KALMASIN.

Üniversitelerimiz ve Devlet Planlama Teşkilatı öncülüğünde toplumun tüm kesimleriyle birlikte öyle bir DENGELİ PLANLI KALKINMA PLANLAMASI yapılmalı ki kadın, erkek, genç, ihtiyar herkes iş güç sahibi olsun ve kimse kimseye muhtaç olmasın, ekonomik özgürlüğe kavuşsun.

İşte o zaman ülkemizde İŞSİZLİK, EĞİTİM, SAĞLIK, ADALET, TERÖR, SANAYİ, TARIM, ÇEVRE VE AKLINIZA GELEBİLECEK HER TÜRLÜ SORUN çözülebilir.

TÜRKİYE CUMHURİYETİ VATANDAŞININ YAŞAM KALİTESİ de artar.

Büyük şehirlerden vatandaş kendi şehrine, Anadolu’ya GÖÇmeye başlar.

Kentsel dönüşüm de bu dengeyi sağlamak için kullanılabilir.

Artık HEDEF Tıpkı Büyük Önder Mustafa Kemal ATATÜRK’ün uyguladığı FABRİKA projesi gibi Anadolu ve Trakya’da DENGELİ PLANLI KALKINMA planlanmalı Altyapısı, tarımı, sanayisi, turizmi, planlanmış “YENİKENT”LER olmalıdır.

 

 

 

Nazif TOPALOĞLU

21. Dönem DSP Muğla Milletvekili

 

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI