2023 EĞİTİM VİZYON BELGESİNE DAİR İLK DEĞERLENDİRMELER
Prof. Dr. Kemal Kocabaş
Milli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Ziya Selçuk, 23 Ekim 2018 tarihinde Külliye’de Cumhurbaşkanın katılımıyla gerçekleşen toplantıda “2023 Eğitim Vizyon Belgesi” olarak adlandırılan yol haritasını açıkladı. Bu toplantıyı ve belgeyi “ Eğitimin niteliğini arttırmaya yönelik adım var mı, nitelikli öğretmen yetiştirmeye yönelik bir vizyon var mı, eğitimdeki dinselleştirme ve piyasalaştırma politikalarında değişiklik var mı, eğitimdeki adaletsizlikler ve eşitsizlikleri giderecek önlemler var mı” soruları penceresinden bakmaya çalıştım. İlgiyle izlemeye çalıştığım açıklama sonunda bu belgenin, 2018-Türkiye eğitim sorunlarına yönelik bir bütünsel çözümleme yapamayacağını, ülkenin eğitim sorunlarının çözümüne yanıt vermekten uzak, “…miş” gibi yapan adeta bir pansuman reçetesi işlevi göreceğini düşündüm.
Cumhurbaşkanın açıklamalarında neler vardı? Sayın Cumhurbaşkanı eğitimi nasıl din eksenli hale getirdiklerinin altını önemle çizdi. Kuran-ı Kerim, siyeri nebi, Arapça gibi dersleri tüm okullarda seçmeli olarak okutulabilir hale getirdiklerini, 4+4+4 ilköğretim yasası, din derslerinin sayısının artırılıp din okullarını nasıl yaygınlaştırdıklarını öne çıkardığı konuşmasında pedagojik formasyonun kalkacağını, bunu bakanlığın yapacağını önemle belirtti. İlk sorumuz, bakanlık bu formasyon işini nasıl yapacak, yoksa Ensar Vakfı gibi tarikat ve cemaatlarla mi yapacak? Zira toplumda büyük rahatsızlık yaratan bakanlık-tarikat ilişkisine dair bakandan bir açıklama da gelmiyor. Üniversitelerde pedagojik formasyon kurslarının sektörel, piyasacı bir anlayışla yapıldığını ve içeriği-niteliği ıskalanarak ücret eksenli bir sürece evrildiğini biliyoruz. Kişisel önerim pedagojik formasyon yine eğitim fakültelerinde verilmelidir, ama bugünkü şekliyle değil, yeniden yapılandırarak… Toplantıda Cumhurbaşkanın ağırlığı açıktı. Bir eğitbilimci olarak bakanın bu ağırlığın altında kaldığı tespitini de ayrıca yapalım. Zira bakanın görevden aldığı müsteşar önce rektör yapılmış, sonra da sarayda eğitim komisyonu üyeliğine getirilmiştir. Ayrıca Cumhurbaşkanının teyze oğlu da Milli Eğitim Bakan yardımcısı yapıldığını da basından izlemiştik.
Bakanın açıklamalarında eğitim müfredatının yeniden düzenleneceği, zorunlu ders saatleri ile ders çeşitlerinin azaltılacağı ifadeleri yer aldı. Sayın bakan akıl ve bilimden, evrensel pedagojinin ilkelerinden yana taraf mıdır? Dinselleşme ağırlıklı eğitim politikalarının müfredatta yarattığı olumsuzluklar ortadan kaldırılacak mı? Tıbbın, farmakolojinin, biyolojinin, jeolojinin ve pek çok bilim alanının temeli olan “Evrim Teorisi” müfredatta yer alabilecek mi? Cami ve okulun işlevleri yine birbirlerine karışacak mı? Dinsel vakıflarla kurulan ilişki devam edecek mi? Bu konuda net bir açıklama yok.
Son on altı yılda parlatılan ve tüm okulları imam hatibe dönüştürmeye çalışan siyasal iktidar ve bakanlığın yeni dönemde de “din eksenli eğitimden” yana olduğunu vizyon belgesinin satır aralarında görebiliyoruz. İmam hatip okullarındaki program çeşitliliğinin korunması, bu okulların bünyesinde Arapça ve İngilizce yaz okullarının açılması öngörüsü, imam hatipler ile üniversiteler arasında işbirliği mekanizmaları kurulacağı açıklamaları bunun somut kanıtlarıdır. İmam hatipler üniversiteler ile nasıl bir iletişim kuracaklar. Bu açık değil. Fen liseleri ve Anadolu liselerinin yapamadığını imam hatipler nasıl yapacak. Vizyon belgesinde akademik eğitim yapan Anadolu liselerinin adının geçmemesi de ilginç bir not olarak karşımıza çıkıyor. Çok açıktır ki Cumhuriyet Eğitim Devrimi “laik, demokratik, bilimsel eğitimi” temel almıştı. Bu belge, din eksenli imam hatip modelini öngörmekteler. Cumhuriyet, UNESCO’nun tüm dünya ülkelerine örnek model olarak önerdiği Köy Enstitüleri modeli yaratmıştı, bu siyasal iktidar da enstitü modeline karşı imam hatip modeli üretmeye çalışıyor.
Sözleşmeli öğretmenlik, mesleği kişiliksizleştiren, iş güvencesi olmayan, bir çalışma statüsüdür. Özellikle sözleşmeli öğretmenler için yapılan mülakat sınavı, sorularıyla, jürisiyle nesnellikten uzak, sorunlu bir sınavdır. Bu vizyon belgesinde sözleşmeli öğretmenlik statüsünün ve mülakat sınavının kaldırılması beklenilirdi. Sadece sözleşmeli öğretmenlerin görev sürelerinin kısalması gibi bir öngörü var. Ücretli öğretmenlerin ücretlerinin arttırılması da bu statünün devam edeceği anlamındadır. Bu anlamda belge yeni bir şey getirmemiştir. Öğretmenlik meslek onurunun korunması için bu statüler mutlaka kaldırılmalıdır.
Bu vizyon belgesinde öğretmenlerin özlük haklarının iyileştirilmesine yönelik, öğretmenlerin ders ücretlerinin artması, zor koşullarda görev yapan öğretmenlere ve yöneticilere teşvik verilmesi, okul müdürlüğünün yüksek lisansa dayalı bir meslek haline dönüştürülmesi, öğretmenlere yan alan yüksek lisans imkanı sağlanması, başarılı öğretmenlerin yurt dışına gönderilmesi gibi göreceli iyileştirmeler göze çarpıyor. Okul yöneticiliğine atanmada liyakat temelli bir değerlendirme gelecek öngörüsü şüphesiz olumlu ama bu siyasal iklimde bu nasıl başarılacak, çok umutlu değilim. Vizyon belgesinde, 5 yaş erken çocukluk eğitimi zorunlu eğitim kapsamına girecek şeklinde bir madde yer alıyor. Ziya Selçuk öncesindeki bakan da bunu ifade etmişti ama gerçekleşmemişti. Dileğimiz ülkenin tüm çocuklarına zorunlu 4 ve 5 yaşlar için parasız okul öncesi eğitim hayata geçer. Zira okul öncesi eğitim, çocuğun daha sonraki gelişimi için çok önemli bir eğitim sürecidir. Liselerde ders saatlerinin yarıya yakın azaltılması ve okullardaki sınav sayılarının azaltılmasına yönelik öngörüler belgenin olumlu tarafları olarak değerlendirebilir. Özel okulların destekleneceği ifadesi de eğitimin özelleştirilmesine yönelik anlayışın süreceğinin işaretidir.
Vizyon belgesinde ilk ve orta okullarda “Tasarım Beceri Atölyeleri” kurulması önerisi var. Bu öneriyi hazırlayanlar Köy Enstitüleri eğitim sistemini biliyorlar mı? İrdelemişler midir? Bilmiyorum… Enstitülerde öğlene kadar kültür dersleri, öğleden sonra ise teknik dersler ve uygulamalı ziraat dersleri vardı. Erkek öğrenciler demircilik, marangozluk, yapıcılık kollarında beceri eğitimi alırken, kız öğrenciler ise ev-mutfak işleri, biçki-dikiş ve dokuma atölyelerinde çalışırlardı. 1940’lı yıllarda bu topraklarda Yücel ve Tonguç emeği ile hayata geçirilen enstitü deneyimi bu konuda çok önemli bir kazanımdır. Tabii ki enstitüler laik, demokratik, bilimsel eğitim yapan eğitim kurumlarıydı. Bu vizyon belgesini hazırlayanların laik, demokratik, bilimsel eğitim öngörüleri var mı? Zannetmiyorum.
Büyük bir törenle açıklanan bu belgede kamusal nitelikli eğitim için, eğitim fakültelerinin nitelikli öğretmen yetiştirilmesi adına yeniden yapılandırılmasıyla ilgili, laik, demokratik bilimsel eğitime yönelik, özgür ve özerk-demokratik üniversiteye yönelik, eğitim hakkına yönelik bir arayış yok. Bu nedenlerle bu belgenin öngörülerinden umutlu değilim. Ne dersiniz?