AĞUSTOS 2025 MUĞLA İZLENİMLERİ.


 "Türkiye'de yaşamak uzun zamandır her sabah aynı anda birçok cephede savaşmaya uyanmak anlamına geliyor" Murathan MUNGAN

            Küresel İklim krizinin oluşturduğu yoğun sıcaklıklar, önlenemeyen orman yangınları, komisyon tartışmaları, tutuklanan belediye başkanları, diploma yolsuzlukları, toplumsal çürüme, kaybolan adalet duygusu ve yargı yoluyla, tehditle parti değiştiren belediye başkanlarının olduğu yoğun yaz ayları geçiriyoruz. Tıpkı Murathan Mungan'ın yukarıdaki ifadeleri gibi. Bu yoğun ülke gündeminde ağustos ayını ailecek memleketimiz Muğla'da geçirmeyi kararlaştık. İlk durağımız eşimin kasabası Pisi (Yeşilyurt) idi. Uzun süredir gazete köşe yazısı yazamamıştım. Bu hafta Muğla gezi izlenimlerini paylaşmak istedim.

 

BİR ANTİK UYGARLIKTAN DOĞANIN TÜM CÖMERTLİĞİNİ SUNDUĞU KASABA:  YEŞİLYURT

            Muğla'ya 12 kilometre uzakta, tarım, hayvancılık, zeytincilik, bağcılık ve dokumacılığın olduğu eşimin kasabasının  ismi zaman içerisinde "Pisye, Pisiköy, Pisi ve Yeşilyurt" olarak değişim göstermiştir. 2011 yılında yayına hazırladığım "Kızılçullu Köy Enstitülü Yıllar" adlı kitabı hazırlarken Yeşilyurt doğumlu Kızılçullu Köy Enstitülü öğrencilerin diplomalarında doğum yerleri "Pisiköy olarak geçmekteydi. Eşim beş yıl önce ailesinden kalan arazide ev yaptırmıştı. İki yıl önce emekli olunca Yeşilyurt'a daha  sık gelmeye başladık. Evin bahçesine  çok sayıda zeytin, meyve ağaçları, bahçeye diktiğimiz sebzeler  ve onların bakımı, sulanması önemli uğraşılarımızdan olmuştu. Ayrıca bu yıl Değirmendere mevkinde diktiğimiz Gemlik cinsi 40 zeytin fidanının  bakımı önemli uğraşılarımızdan oldu.   Yeşilyurt'ta  zamanla çok sayıda dostlarımız da oluştu. Yaklaşık iki kilometrelik yol yürüyerek aynı zamanda sabah sporunu gerçekleştirerek  özellikle sabahları asırlık çınarların altında sevgili Coşkun'un kahvesinde sabah kahvesiyle güne başlamak ve dostlarımızla söyleşmek  keyifliydi.

            Bu yaz Yeşilyurt'da  iki önemli gelişme dikkat çekiciydi. Bize çok yakın Kuyubaşı mevkinde "Reny" adıyla ailecek gidilebilecek yeni bir restoran açılmıştı. Bu mekan önemli bir ihtiyacı karşılamıştı. Temiz,  nitelikli ve nezih bir servisi olan restoran Muğla'dan da müşteri alıyordu. Restoran sahibi dostlarım keşke restoranın adını Yeşilyurt'un antik isminden alsalardı. Yeşilyurt'ta ikinci önemli gelişme  Muğla Büyükşehir Belediyesinin kadınların sosyal, ekonomik ve psikolojik açıdan güçlenmesine katkı sağlayacak önemli bir projeyi gerçekleştirmek amacıyla açtığı  "Kadın Yaşam Merkezi"ydi. Bu merkezi ziyaret ederek çalışmalar hakkında bilgi aldım.   Merkezi psikolog bir kızımız yönetiyor. Çocuklar için ana sınıfı, biçki dikiş kursu, mutfak sanatları ve pek çok alanda kadınların becerilerle donatılmasını ve duyuşsal gelişimlerine katkı, sağlık sorunlarına yönelik  söyleşiler ve zaman içinde geliştirilecek etkinlikler hedefliyorlar. Merkezdeki yoğun bir hareketlilik  gözüme çarptı, ilgi büyüktü. Ortaklar İlköğretmen okulundan bizden küçük devrelerde iki emekli kadın öğretmen arkadaşımı orada görünce çok sevindim.  Yeşilyurtlu kadınlar merkezi aynı zamanda bir sosyalleşme merkezi olarak da bakıyorlardı. Mor renklerin egemen olduğu merkezin merdivenlerinde:   "Kendine inan, Sadece hayal et, cesaret et ve başla, birlikte daha güçlüyüz, dayanışmayla her şey mümkün, bugün senin günün,  başarı, kendine  inandığında  başlar, bugün çok güzelsin, kendi hikayenin kahramanı ol, kendini sev, kendine güven, sen değişirsen dünya değişir, bugün kendin için harika bir şey yapmaya ne dersin, çok değerlisin, sen kendi hikayenin kahramanısın, içindeki güce güven" gibi sloganlar  göze çarpıyordu. Sosyal belediyecilik ve toplumsal cinsiyet duyarlılıkla  kadınlara yönelik bu çalışma ve merkez için Ahmet Aras başkanı ve emeği geçenleri kutluyorum. Bu çalışmanın geliştirilerek diğer kasabalara yaygınlaştırılmasını  dilerim.

MUĞLA'YA DAİR NOTLAR

            Yeşilyurt-Muğla arasında genellikle saat başı belediye otobüsü çalışıyor. Bu nedenle sık sık Muğla'ya gidip dostlarımızla, arkadaşlarımızla Menteşe Belediyesi Kültürevi ve Öğretmenevi bahçesinde görüşme olanağı buldum. Muğla deyince benim aklıma  önce  "Keşkek ve Kerimoğlu Zeybeği" gelir. Yeşilyurt'ta ve tüm Muğla'da  düğün ve mevlüt  yemeklerinde keşkek  verilen yemeğin en önemli bileşenidir. Muğla'ya her gidişimde keyifle yediğimiz keşkeğin  salı ve cuma günleri Muğla Lokantası ve perşembe günleri de  Yörük Obası Derneğinde yapıldığını tadarak öğrenme olanağı buldum bu süreçte.  Muğla'da perşembe günleri kurulan pazar yerel üreticilerin de katıldığı, zengin  çeşitlilik ve fiyatlar anlamında görülmeye değer. Bu gelişimde Muğla'da Adliye Binasından şehir merkezine yürürken çok anlamlı anıt ve heykellerle  karşılaşınca değerbilirlik ve emeğe saygı adına çok mutlu oldum. Anıt Covid döneminde kaybettiğimiz 557 sağlık emekçisi için  yapılmış. Halk sağlığı ve koruyucu sağlık hizmetlerine katkı yapmış "Türkan Saylan, Füsun Sayek, Nusret Fişek, Erdal Atabek, Hulisi Behçet, Refik Saydam, Cemil Taşçıoğlu, Ersin Arslan"  gibi sağlık hakkına katkıda bulunmuş  hekimlerin büstleri konulmuş. Bu çalışmayı başlatarak anıtı açan önceki belediye başkanı Dr. Osman Gürün'e ve anıtı büstlerle geliştiren Ahmet Aras başkana çok teşekkür ediyorum. Bu çalışma demokrat Muğla'nın kimliğine uygun bir çalışma olmuş. Bu satırlardan Ahmet Başkan'a bir önerim olacak. Haziran ayında kaybettiğimiz Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Ferdi Zeyrek Manisa'nın kültürel zenginliğini geleceğe taşımak adına iki ayda bir yayımlanacak "Niobe" kültür ve sanat dergisi yayımlama kararı almıştı. Yazarları arasında yer aldığım bu dergide ülkenin önemli sanat ve kültür insanları yer alıyor." Mobolla" adıyla   Muğla Büyükşehir Belediyesi böyle bir dergiyle çok zengin tarihi ve kültürel birikime sahip Muğla'nın tanıtımına önemli katkı yapabilir.

VE KAVAKLIDERE.

            Son bir haftayı ağabeyim Prof.Dr. Ali Kocabaş'la beraber çocukluğumun, ilk gençlik yıllarımın  cenneti olan  Kavaklıdere'de geçirdim. İlkokul sonrası parasız-yatılı okullara gitmemiz nedeniyle içimizde hep Kavaklıdere ve goca eve ulaşma  özlemi oluşmuştu. Yol ayrımından Kavaklıdere'ye saptığımızda aylardır kapalı olan goca eve ulaşma hüznüyle beraber o güzelim ormanların mermer çıkarma adına talan edilişini acıyla izledim. Mermer çıkarma adına doğa tahrip oluyor, doğal dengenin bozulduğunu rahatlıkla görebiliyorsunuz. Çayboyu, Çavdır ve Derebağ köylerinde başlayan su sıkıntısının, bu doğa tahribatının bir sonucu olduğu çok açık. Küresel iklim krizi, orman yangınları, doğanın korunması, su kaynakları günümüzün en önemli sorunları.

 

            Kızılçullu Köy Enstitüsü çıkışlı babam Kavaklıdere'de 33 yıl öğretmenlik ve okul müdürlüğü yaparak bizlere 1978 yılında bizlere  veda etmişti. Babamın vefatından sonra çantasından mezun ettiği öğrencilerine yönelik yazdığı şiirimsi notları bulup onları öğrencilerine dağıtmıştık. Bu haftaki Kavaklıdere ziyaretinde kasabanın önemli bakır ustası Mehmet Ali Köroğlu'nun dükkanında bu şiirlerden birisi asılıydı. Babam bu çalışkan öğrencisi için: "Okusun dedim okutmadılar. Üstün zekanı heder ettiler. Övünç kaynağım olacaktın, sanat altın bileziktir dediler." dizeleri vardı. Mutlu yarınlar dilerim diyerek yazıp imzalamıştı. Babam bu şiirimsi metinle çok zeki bir öğrencisinin ilkokul sonrası okuyamadığı için üzüntüsü öne çıkıyordu. Yine yürüme engeli olan ilk dönem öğrencilerinden Hüseyin Oğuz için yazdığı şiiri damadı Recep Doğaşar bana getirdi. Bu kez şiirin üstünde babamın fotoğrafı vardı ve metin: "Övünç verici bir tutumla, kazandın sıhhatinı Oğuz, rahatsızlığın neden olmadı, çelik iradeni hiç bırakmadın" şeklinde yazarak öğrencisini sağlığına kavuşması nedeniyle adeta kutluyordu.  

            Kavaklıdere'de her gün evin önündeki incir ağacının  altında yeğenlerimizle, yakınlarımızla 70 yıllık aile tarihini ve ülkenin içinde bulunduğu koşulları konuştuk. Her gün mezarlık yolunda yürüdük ve goca evin çok sevgili sahiplerini ziyaret ettik, onlarla dertleştik. Kavaklıdere çarşısı sessiz ve sakin, genç kuşakların büyük bir kısmını tanıyamıyorduk artık. Bir yabancılaşma vardı adeta. Önümüzdeki dönemlerde Kavaklıdere'nin son 70 yılına dair bir kitap çalışmasını başlatmayı karar verdim. Muğla'dan ayrılırken konuşma dilimde ismin -i ve -e halini tüm Muğlalılar gibi karıştırmış, herkese "bizim gız, bizim oğlan"  diyerek çok sevdiğim yerel dille İzmir'e dönüyordum.

YAZARIN DİĞER YAZILARI