CUMHURİYET 100 YAŞINDA. KUTLU OLSUN


Prof. Dr. Kemal KOCABAŞ

"İmparatorluk döneminde olduğu gibi ezen ve ezilen, sömüren ve sömürülen sınıflar bulunmayacaktı. Cumhuriyet bu demekti. " İsmail Hakkı TONGUÇ

             Cumhuriyet, haklı bir Ulusal Kurtuluş Savaşı sonrası  Osmanlıdan kalan orta çağı yaşayan,  okuma yazma oranının %4-5 olduğu, nüfusunun % 90'nın köylerde yaşadığı, ortalama yaşam süresinin 35-40 yıl  olduğu, 13 milyonluk köylü bir nüfus üzerinde kuruldu. Sanayi  devrimini ıskalayan Osmanlı Cumhuriyete tümüyle din eksenli feodal  bir sistemi  miras bırakmıştı. Cumhuriyetin en kıymetli eseri Köy Enstitülerinin kuramcısı ve uygulayıcısı İsmail Hakkı Tonguç  Cumhuriyet  algısını yukarıdaki gibi ifade etmiştir. Bu aynı zamanda Cumhuriyetin birinci kuşak aydınlarının çoğunun yüreğindeki devrimci ve halkçı anlayışın ifadesidir. Şiirimizi yürekli sesi Can Yücel'in  "Babalarımızın çocukları yoktu bizim, onların Cumhuriyeti vardı." ifadesi  birinci kuşak aydınların Cumhuriyet heyecanını aktarmaktadır. Son 22 yılda ülkeyi yönetenlerin Cumhuriyetin tüm kazanımlarını yok etme, içini boşaltma çabasına, rağmen Cumhuriyet 100. Yaşında  beyinlerde ve yüreklerde yaşamaya devam ediyor. 29 Ekim 2023, özgürlüğünü ve özerkliğini kaybetmiş suskun, toplumsal vicdan olamayan, parti devleti anlayışına teslim olmuş kamu kurumları,  üniversiteler, eğitim hakkını, laik, demokratik, bilimsel eğitimi dışlayan, dinselleştirilmiş-piyasalaştırılmış bir eğitim, nitelikli öğretmen yetiştirme heyecanını kaybeden eğitim sisteminin, deprem acılarının, ekolojik kıyımın ve ekonomik krizin yarattığı yoksulluk  ve eşitsizliklerin  yaşamımıza egemen olduğu bir tarihsel döneme işaret ediyor. Demokratik hukuk devletinin, basın özgürlüğünün, yargı bağımsızlığının kaybedildiği, TBMM'nin işlevsizleştiği  böyle bir dönemde halkımız Cumhuriyet kavramını düşün dünyalarında taşımayan, varlıklarını Cumhuriyet karşıtlığı ile yaratan, kutlamaları erteleyen siyasal iktidara rağmen  Cumhuriyetin 100. Yılını inatla, dayanışmayla, marşlarla, değişik etkinlikle kutlamaya hazırlanıyor.  

 

NEDEN CUMHURİYET?

            1 Kasım 1922'de  Saltanın kaldırılışı ile kulluk düzenine son verirken 1 Kasım 1928'de yapılan harf devrimi ile de evrensel dünyaya pencerelerini açtı.  Cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal'in "Ben, manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım akıl  ve  bilimdir."   sözleri Cumhuriyetin kendisini var etme arayışlarında temel ilke idi. Cumhuriyet, Ulusal Kurtuluş Savaşı sonrası aydınlanma düşüncesinin bu topraklarda hayata geçmesi, yani aklımızı kullanmaya cüret etmemizin, kadın-erkek eşitliğine, laik, demokratik bilimsel eğitime,  insan haklarına onurlu yolculuğun adıdır. Gücünü gökten değil, akıl ve bilimden almanın, Anadolu topraklarında aklını kullanabilen insanların özgür ve bağımsız yaşamasının yollarını açan, tarım toplumunun kültüründen, orta çağ değerlerinden sıyrılıp insanlığın hümanist evrensel değerleriyle buluşmanın, kadının özgürleşmesinin, bilim ve sanata yolculuğun adıydı.  Büyük bir eğitim hamlesi, halk çocuklarını okulla, eğitimle, sanatla buluşturmanın, Anadolu topraklarında kendini var etmiş tüm kültürlerin üzerinden yeni bir ulus yaratmanın heyecanıydı, bir kültür devrimiydi.  Günümüzde Cumhuriyetin özgür insanı hedefleyen "fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür" kuşaklar yetiştirme hedefi özellikle 28 Mayıs 2023 seçimlerinden sonra artan eğitimdeki dinselleştirme politikalarıyla  örselenmesini  her gün tanık olmaktayız.  Bu kesimlerin Cumhuriyete yönelik "bizi dinimizden, kültürümüzden, kimliğimizden ettiler"  şeklindeki ezber açıklamaları  günümüzde  artık karşılık bulamıyor. Osmanlı Cumhuriyete din eksenli okullar, azınlık okulları, tanzimat okulları ve tam bir kargaşa bırakmıştı. 1924 yılında çıkarılan Öğretim Birliği yasası ile bu sorun büyük oranda çözüldü.  Yıl 2023, yaklaşık 1.5 milyon öğrencinin eğitim gördüğü imam hatip okullarında   ezbere dayalı bir Cumhuriyet karşıtlığı ile yetişen kuşaklar yetişiyor. Cumhuriyetin 100. Yılını kutlayacağımız bu günlerde  bilim dışı eğitim politikalarıyla  okullarımızda akıl ve bilimi referans alan ve  dinsel öğretileri temel alan iki tür insan yetişmektedir. Öğretim Birliği Yasasına, pedagoji ve bilime aykırı bu durum yaşadığımız yılların en büyük çelişkisidir. Cumhuriyet karşıtlığı ile yetişen imam hatip ve ilahiyat çıkışlıların Cumhuriyet ve kadın karşıtı, bilim dışı söylemleri  son yıllarda basında epeyce yer aldılar.  Öğretim Birliği Yasasının önemi ve güncelliği tekrar karşımıza çıkmaktadır. Cumhuriyet kadın hakların konusunda Avrupa'daki çoğu ülkeden daha ileri adımlar attı. 1928 yılında karma eğitim uygulamalarına başlattı ve kadınların eğitimine özel bir önem atfetti.  Mustafa Kemal'in "Bir toplum, bir millet  erkek  ve kadın  denilen iki cins insandan meydana gelir. Mümkün müdür ki, bir toplumun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça, diğer kısmı göklere yükselebilsin!"  sözleri bu anlayışın  somut ifadeleridir. Cumhuriyetimiz kurucusu Mustafa Kemal'in bu sözleri günümüzde kızlara ayrı okullar açmayı hedefleyen karma eğitim karşıtı, kadın karşıtı  çevrelere yanıttır.

 

CUMHURİYET VE KÖYLÜLER

            M.Kemal Atatürk 15 Temmuz 1921  tarihindeki Maarif Kongresinde"Bu yurdun gerçek sahibi ve toplumumuzun büyük çoğunluğu köylüdür. İşte bu köylüdür ki, bugüne kadar bilgi ışığından yoksun bırakılmıştır. Bundan ötürü, bizim izleyeceğimiz milli eğitim politikasının temeli, önce bilgisizliği gidermektir. Bir yandan bilgisizliği gidermeye çalışırken, öte yandan da yurt çocuklarını toplumsal ve ekonomik alanlarda etkin ve verimli kılmak için, gerekli olan bilgileri uygulayarak öğretme yöntemi ulusal eğitimimizin temelini oluşturmalıdır." şeklindeki ifadeleri Cumhuriyetin hedef kitlesini  belirtmesi anlamında önemli. Yine Şubat 1923'te yapılan İzmir İktisat Kongresinde  nüfusun büyük çoğunluğunun yaşadığı köylere yönelik pek çok karara imza atıldı. Cumhuriyet, devr aldığı köylü toplumunu dönüştürmek için eğitim ve kültür alanında önemli adımlar attı. Bir Cumhuriyet projesi olan Köy Enstitüleri 1940'lı yıllarda köye sanat-kültür, modern tarım ve hayvancılık bilgileriyle donatılmış öğretmenler göndererek köyü dönüştürmeyi hedeflemişti İçinde yaşadığımız dönemde okullarımızda, sosyal-kültürel yaşamda  akıl ve bilim; göreceli, geçici bir gerileme ve yenilgi yaşamaktadır. Ama toplumsal diyalektik gelişim; hayatın hep iyiden, güzelden, doğrudan yana aktığını ifade eder. Bu nedenle bu gerileme, mutlaka aşılacaktır. Akıl ve bilimin egemenliğini inanmış, demokrasiden, hukuk devletinden yana olan bu ülkenin demokratik güçleri Cumhuriyetin 100. Yılı kutlamalarına bu bilinçle bakmalıdırlar.

 

AKÇADAĞ KÖY ENSTİTÜSÜ MÜDÜRÜ ŞERİF TEKBEN ANLATIYOR

            Akçadağ Köy Enstitüsünün kurumsal yapılanmasını onurla yapan ve enstitüde matbaa kuran, Akçadağ dergisini çıkaran, enstitü kooperatifine köylülere ortak eden, enstitüde diğer enstitülerde olduğu gibi elektrik santralı kuran Şerif Tekben Malatya'daki  yeni köy okulları açılması imecesine emeğini katmıştır. 1963 yılında  yazdığı bir yazıda:  "Elâzığ'ın bir köyüne okulu sokamıyorduk. Köyün, şehirde oturan bir ağası vardı. Bu ağa CHP'nin de il başkanı idi. Beş köy taşıyla, toprağıyla, adamlarıyla bu ağaya bağlıydı. Direniyor, savsaklıyor, tehdit ediyor, okul yapımını engellemek için her şeyi yapıyordu. Bir gün Tonguç geldi. Yücel'i de getirmiş. O civarın mevkili hükümet adamlarıyla birlikte bu köye gidildi. Ağa da yanımızda. Halkı köy meydanına topladılar. Ağa ile büyükler arasında görüşmeler olurken birden Tonguç halka döndü: Siz köyünüze okul yapılmasını istemiyor musunuz? Ortalığı tam bir sessizlik kapladı. Ne isteriz ne istemeyiz diyen var. Büyükler bu soru ile pek ilgili görünmediler. Orada köyün yetkili ağası varken köylü ile görüşmek neye? Kalabalığın arasından kirli, yertek kasketi elinde biri yavaş yavaş ilerledi. Tonguç'un önünde durdu. Çömeldi. Elindeki çöple yere bir dörtgen çizdi. Başını kaldırdı. "Aha beğim bizim köyün torpağı. Bu torpakların hepsi ağamızın" Sonra yerdeki şeklin köşesine ufacık bir dörtgen daha çekti. "Bizimki de bu.280 kellenin torpağı" Kalktı: "Okula torpak istenir; bizden. Para istenir, salma yapılır; bizden. Neresi bunun Cumhuriyet, demez mi? Umum müdürler, müşavirler fena halde bozuldular. Birbirlerine bakakaldılar. Tonguç söyleniyordu: "Elâzığ'a Cumhuriyet gelmemiş" Köy Enstitülerinin önemi burdaydı.

           

CUMHURİYET DÖNEMLERİNDEN KESİTLER

Cumhuriyetin ilk on yılı "Kurumsallaşma Dönemi" olarak da adlandırılabilir. 1920'li yıllarda dünyanın çoğu ülkesinde diktatörlükler, faşist yönetimlerin olduğu bir dönemde Mustafa Kemal ve arkadaşları kuruluş sürecinde  laik, demokratik Cumhuriyeti, eşit yurttaşlık ilkesini  hedeflediler. Ulusal Kurtuluş Savaşı sürerken TBMM'nin açık kalması, tüm kararların tartışılarak alınması, iki kez çok partili siyasal yaşama geçiş denemelerinin yapılması bunun en önemli kanıtlarıdır.  Eğitim Birliği Yasası, Medeni Kanun, Harf Devrimi, Saltanatın, Hilafetin  kaldırılması, Millet Mektepleri, Mustafa Necati dönemi nitelikli öğretmen yetiştirme arayışları,  Gazi Eğitim Enstitüsü, Talim Terbiye Kurulu  sanayileşme çabaları, demiryolları Cumhuriyetin ilk 10 yılının önemli çağdaşlaşma hamleleriydi.10. Yıl marşı bu çabaların müziğiydi. 1 Kasım  1937, Mustafa Kemal'in TBMM açılış konuşmasında eğitim vardır: "Okuma yazma bilmeyen tek bir yurttaş bırakmamak, ülkenin büyük kalkınma savaşının ve yeni çatısının istediği teknik elemanları yetiştirmek, yurt sorunlarının dayandığı temel düşünceleri anlayacak, anlatacak, kuşaktan kuşağa yaşatacak birey ve kurumlar yaratmak"  ifadeleriyle yaşamının son yıllarında Cumhuriyet Eğitim Devriminin rotasını işaret eder.  Milli Eğitim Bakanı Dr. Reşit Galip döneminde (1932-1934) Halkevleri, Halkodaları  1933 Üniversite reformu,  Bakan Saffet Arıkan döneminde (1936-1938) Eğitmen Kursları, Hasan Ali Yücel Döneminde Köy Enstitüleri, opera ve konservatuar, Tercüme Bürosu, Mesleki Teknik Eğitim, Maarif Şuraları, müzeler ve damgasını vuran Cumhuriyet Eğitim Devrimi. Devrimci Cumhuriyet olarak adlandırdığımız 1923-1946 arası dönemin en önemli  en önemli özelliği tüm arayışlarda bütünsellik, Cumhuriyet Devrimine dayalı inanç ve tutku egemendi. Hasan-Ali Yücel'in Milli Eğitim Bakanlığı dönemi (1938-1946) Cumhuriyeti ve Mustafa Kemal'i 1940'lı yıllara taşıma yıllarıydı. Özellikle Köy Enstitüleri, Cumhuriyetin tüm ilkelerinin hayata geçtiği özgün bir Cumhuriyet tasarımıydı, kırsaldaki demokratik devrimdi. Köy Enstitüleri yoksul köy çocuklarının işle, emekle, sanatla, demokratik eğitimle insanlaşma toplumsallaşma ve eğitim hakkı süreçlerini gerçekleştirdiği pozitif ayrımcı  eğitim kurumlarıdır. Köy Enstitülüler enstitülerde edindikleri bu kazanımlarla Anadolu'da devrimlerin ve Cumhuriyet değerlerinin onurlu taşıyıcısı olmuşlardır. Bu eğitim devrimi  toprak reformu ile taçlandırılacaktı ama olmadı. CHP içindeki gerici çevrelerin varlığı, Demokrat Partiyi kuranlar, geleneksel tutucu çevreler, toprak ağalığı sistemi  Cumhuriyeti adeta dondurdular.   1946-47 tek parti içindeki Cumhuriyetçi-aydınlanmacı kesimin tasfiyesi, Yücel'in ve Tonguç'un  görevden alınması, Tan gazetesi yakılması, Sabahattin Ali'nin öldürülmesi, Nato yolculuğu ve önce enstitülerde karma eğitimin kaldırılması ve sonra kapatılışı Cumhuriyetin yaşadığı önemli kırılmalardır. 1950'den sonra iktidara gelen siyasal iktidarlar hiçbir zaman özgürlükçü olmamışlar ve varlıklarını Cumhuriyet karşıtlığı üzerinden üreterek dini araçsallaştırmışlardır.  Daha sonraki dönemlerde yaşanan  askeri darbeler de  ülkedeki ilerici, aydınlanmacı Cumhuriyetçi kazanımların geriletilmesini neden olmuştur. Ülkemizin yaşadığı tüm bu süreçler    bizlere demokrasinin, ancak laik bir Cumhuriyette hayat bulabilen, yaşama geçen evrensel bir kazanım olduğu gerçeğini   ve laiklik olmadan demokratik bir toplumun  olası olmadığı gerçeğini yaşayarak öğretti.

 

CUMHURİYETİN  İKİNCİ YÜZYILINDA BEKLENTİLERİMİZ

İçinde yaşadığımız dönemde okullarımızda, sosyal-kültürel yaşamda liyakatın, akıl ve bilimin dışlanmasıyla göreceli, geçici bir gerileme yaşanmaktadır. Ama toplumsal diyalektik gelişim; hayatın hep iyiden, güzelden, doğrudan yana aktığını ifade eder. Bu nedenle bu gerileme, mutlaka aşılacaktır. Akıl ve bilimin egemenliğini inanmış, demokrasiden, hukuk devletinden yana olan bu ülkenin demokratik güçleri Cumhuriyetin gelecek yüzyılına  bu bilinçle bakmalıdırlar.    100 yıl sonra geldiğimiz nokta çok değerli ama yeterli değildir. Ülkemizin, çocuklarımızın, torunlarımızın aydınlık geleceği için bir şeyler yapmalıyız.  Tüm örselenmelere karşın demokratik-laik hukuk devletini, eşit yurttaşlık bilincini, halk egemenliğini,  kamucu eğitim-sağlık  politikalarını, adalet bilincini, sosyal devleti önceleyen  Yeni bir Cumhuriyet Baharı üretmeliyiz.  Yoğun okul terkinin önüne geçmek, iyi eğitim almış çocuklarımızın geleceğini yurt dışında aramamaları için nitelikli, adaletsizlik üretmeyen, liyakata dayalı, laik-bilimsel kamusal eğitimi ve eğitim hakkını öne çıkaran  okullarımızı eğitim cennetine dönüştürecek  eğitim reformunu ülke gündemine almalıyız.  Cumhuriyetin yeni yüzyılında adalet, barış, demokrasi ve yaşanır bir çevre-doğa, kültürel miras  duyarlılığı ile ekolojiyi ve emek hareketlerini  önceleyen, bunlarla taçlandırılmış      Cumhuriyet  Baharı  istencimiz var.  Cumhuriyetin parasız-yatılı okullarında kendini var etmiş  bir akademisyen olarak halkımızın Cumhuriyet Bayramını kutluyorum.

Son söz  Demokratik öğretmen hareketinin önemli ismi, Gönen Köy Enstitüsü çıkışlı yazar Fakir Baykurt'ta "Cumhuriyet beni götürdü, açtığı Köy Enstitüsünde eğitti, öğretmen yaptı, elime kalem verdi, yurdun yazarları arasına kattı. Şimdi düşünüyorum, yokluktan geliyorum. Cumhuriyete elbette teşekkür ediyorum, ama onun için ölmüyorum. Yazarın görevi şakşakçılık değildir. O devlet on yıl sonra gericileri sevindirmek için okuduğum Köy Enstitülerini kapattı. Nasıl yapalım da bu devlet gene o devlet olsun, başka yoksul köy çocukları da kanatlansın." Güncel soru budur:  "Nasıl Yapalım de Devlet Gene o Devlet Olsun? Cumhuriyetimiz 100 Doğum Günü Kutlu Olsun.

 

  

 

           

YAZARIN DİĞER YAZILARI