SEÇİM SÜRECİNDE EĞİTİMİ KONUŞMAK
Prof. Dr. Kemal KOCABAŞ
Türkiye, 24 Haziran 2018 tarihinde Cumhurbaşkanı ve TBMM’ni yeniden belirleyecek olan kritik bir seçime gidiyor. Başkanlık sistemine evet diyen “Cumhur Bloğu”, parlamenter sisteme dönüşü hedefleyen, kuvvetler ayrılığını öne çıkaran “Millet Bloğu” ve bloklardan bağımsız seçime giren HDP ile diğer partiler… Vicdanlarımızı yaralayan Filistin halkına yönelik ABD destekli İsrail terörü, dövizdeki tırmanış, zamlanan akaryakıt fiyatları ve bozulan ekonomik dengeler arasında seçim süreci yaşıyoruz.
Cumhurbaşkanı adayları meydanlara yavaş yavaş çıkmaya başladı. AKP, iki dini bayram öncesi emeklilere biner lira vereceğini, CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce tüm gençlere 19 Mayıs ve 29 Ekim’de 500 er liralık “Gençlik ve Cumhuriyet Bursu” vereceğini, İyi Parti’nin Cumhurbaşkanı adayı Meral Akşener’in ise kredi kartı borcu olanlara yönelik vaatleri öne çıktı. Eğitim ile ilgili söylemlere bakıldığında İyi Parti, YÖK’ü kaldıracağını net bir şekilde ifade ederken CHP adayı ise öğretmen atamalarındaki mülakatı kaldıracağına, eğitimde performans sistemi ve sözleşmeli öğretmenlik uygulamasına son vereceklerine ilişkin söylemleri öne çıktı. Diğer adayların ise henüz kamuoyuna yansıyan eğitime dair önerilerini öğrenemedik.
Yaklaşık yirmi yıldır eğitim sisteminin yapısal sorunları, çözüm önerileri üzerine yazılarla, düzenlediğimiz sempozyumlarla, çıkardığımız dergilerle öneriler sunuyoruz. Bu seçim sürecinde de gözlem ve önerilerimizi kamuoyu ile paylaşmayı toplumsal bir görev sayıyorum. Ülkemizde son on altı yıldır eğitim dünyamızda bir tahribat yaşanmaktadır. Bu tahribat meydanlarda mutlaka ifade edilerek Cumhuriyetin “laik, demokratik, bilimsel eğitim” temel öngörüsünün okullarımızda hayata geçirileceği deklere edilmelidir. Gördüğüm fotoğrafın ilk eksikliği; eğitim sorunları eklektik bir anlayışla değil, bütünsel bir yaklaşımla siyaset kurumunun gündeminde olmalıdır. Seçime yaklaşık bir ay kala görüldüğü gibi adayların eğitim sorunları ve çözümüne yönelik okul öncesinden üniversiteye bütünsel bir yaklaşımla “reform” önerileri yok.
2018 Mayıs ayında ülkenin eğitim sisteminin temel sorunları nedir? diye sorulduğunda : “Eğitimdeki nitelik kaybı, nitelikli öğretmen yetiştirememe sorunu, eğitimin dinselleştirilerek akıl ve bilim ekseninden uzaklaştırılması, eğitimde yaşanan eşitsizlikler, adaletsizlikler, piyasalaştırmalar yüzünden eğitimin hak olma özelliğini yitirmesi, eğitim kadrolarında liyakat, özerkliğini ve özgünlüğünü kaybeden üniversiteler” bu başlıklarla sıralanabilir. Bu başlıklara yapılacak eklemeleri de sırayla tartışalım:
1)Okul öncesi eğitim, çocuğun daha sonraki öğretim süreçlerinde başarısını arttıran, çocuğu geliştiren bir süreçtir. O nedenle evrensel pedagojinin önermeleri doğrultusunda nitelikli okul öncesi eğitim ülkenin tüm çocuklarına parasız olacak şekilde yeniden yapılandırılmalıdır.
2)Günümüzde, kamu okullarında görülen nitelik kaybı ve eğitimi dinselleştirme çabaları sonucu özel okul sayısı ve özel okula giden öğrenci sayısı hızla artmakta ve sonuçta kamu okulları çökmektedir. Buna izin verilmemelidir. Kamu okulları nitelik ve nicelik olarak güçlendirilmelidir. Devletin önceliği özel okulları değil, kamu okullarını güçlendirmek olmalıdır.
3)Tüm eğitim süreçlerindeki ezberci, sınav merkezli eğitim ve pek çok nedenle “nitelik kaybı” yaşandığı uluslararası ve ulusal sınavlardaki öğrenci performanslarında açıkça görülmektedir. Bu nedenle okullarımızdaki müfredat akıl ve bilimin, çocuğun gelişim psikolojisi de göz önüne alınarak yeniden yapılandırılmalı, okulların kütüphane ve laboratuar olanakları zenginleştirilmelidir. Okullarımızda çocuklarımızı, aklını kullanabilen, demokratik eleştirel düşünceye açık, ulusaldan evrensele çağdaş bir kültürle donatan çağdaş öğrenme kuramlarını hayata geçirmeliyiz.
4)İlerici siyaset kurumu ve sözcüleri, meydanlarda ülkenin yoksul çocukları ve kız öğrenciler için mutlaka pozitif ayrımcı eğitim politikaları üreteceklerini, bu kesimlerin eğitim hakkına kavuşmalarının teminatları altında olduğunu topluma net bir şekilde ifade ederek topluma eğitim yoluyla dokunmalıdır. Özellikle kırsal bölgelerde öğrencilerin barınma sorunlarının çözümünde Karaman ve Aladağ facialarını da göz önüne alarak sosyal devletin devrede olacağını, dinsel, mezhepsel her tür tarikat ve cemaatlere yurt açma izni verilmeyeceğinin altını önemle çizmelidirler.
5) Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde 85’i günümüzde kentlerde yaşamaktadır. Kentlerin dış çeperleri, kent kültürüyle tanışamayan kentli de olmayan, köylü de olamayan yoksul ve yoksunluklar içindedir. Metropollerin bu bölgelerinde, kasabalarda ve kırsal kesimlerde eğitim hakkını elde edemeyen çocuklar için meslek liselerini yeniden Köy Enstitüleri kazanımlarını güncelleyerek “Meslek Enstitüleri” adıyla parasız-yatılı-karma yeni bir okul yaratılabilir. Bu okul, çocuklara çağımızın değerlerine uygun bir meslek kazandırırken, sanat eğitimi, demokratik eğitim süreçleriyle kendiyle barışık, özgüveni yüksek, donanımlı özgür yurttaşlar yetiştirmeyi temel almalıdır.
6)Türkiye üniversiteleri tarihinin en ağır sorunlarını yaşamaktadır. Üniversite özerkliğinin ve özgünlüğünün tümüyle kaybolduğu, üniversitelerin siyasi iktidarın arka bahçesine dönüştüğü, üniversitelerin en nitelikli öğretim üyelerinin tasfiye edildiği, üniversite rektörlüklerinin siyasi iktidarın memuru haline getirildiği, üniversitelerin bölünerek iktidara yakın yapıların oluşturulmak istendiği bir dönem yaşıyoruz. Üniversitelerimiz, bu haliyle evrensel üniversite dünyasından hızla kopmaktadır. Bu rasyonel bir durum değildir.
7)Türkiye, önümüzdeki dönemlerde 2012 yılında hiç ön çalışma yapılmadan uygulamaya katılan 4+4+4 ilköğretim yasasını mutlaka gözden geçirmelidir. Çocuklarımızın toplumsallaşma, özgürleşme ve kendilerini keşfetmeleri için 2+8+4 modeli tartışılmalıdır. İki yıllık zorunlu okul öncesi eğitim sonrası 8 yıllık kesintisiz eğitim tüm çağdaş dünyadaki temel uygulamadır. Çocuklara erken yaşta, pedagojinin çocuklar için öngördüğü gelişim basamakları göz önüne alınmadan din eğitimi verme adına ülkenin aydınlık geleceği karartılamaz. Bu çocuk hakları ihlali mutlaka önlenmelidir.
8)Taşımalı eğitim nedeniyle kapatılan köy okulları restore edilerek, okul, halk evi, etüt merkezi, beceri merkezi olarak yeniden yapılandırılmalıdır. Atanamayan öğretmenlerin bu köylere ataması yapılarak bu merkezlerin işlevsel hale getirilmesi ve bir öğrenci bulunması durumunda bile köyde bir öğretmeninin bulunma koşulu mutlaka yaratılmalıdır. Eğitim fakültelerinin en nitelikli öğrenci tabanını oluşturan ve 2014 yılında kapatılan parasız yatılı Anadolu Öğretmen Liseleri tekrar açılmalıdır. Öğrenci emekleriyle yaratılan ve dünya pedagoji dağarcığına armağan ettiğimiz Köy Enstitüleri mekanları bir kültürel miras duyarlılığıyla restore edilerek eğitim-öğretim faaliyetlerinde işlevsel hale getirilmelidir.
9)Ülkemizde ihtiyaç analizi yapılmadan ve rasyonel olmayan biçimde bu siyasal iktidar tarafından dayatılan imam hatip lisesi sorunu vardır. Nitelikli din adamı yetiştirmek için mutlaka bu tür okullar olacak. Ama toplum mühendisliği, parti tabanını genişletmek adına imam hatip ortaokulu ve lisesi açmak akıl dışıdır. İmam hatip lisesi sayıları ve işlevleri mutlaka tekrar tartışılmalıdır. Ülkemizde okul ve cami farklı işlere sahip iki kurumdur. Günümüzde ise inanç dünyası ile ilgili cami ve çocuklarımızın akıl ve bilimle buluşmanın kurumu olan okulun işlevleri karıştırılmaktadır, mutlaka önlenmelidir.
Tüm bu eğitim sorunlarının çözümü için bütünsel bir yaklaşımla, tüm öğretmen ve veli örgütlerinin de paydaşlığında bir eğitim reformu ülkemizin aydınlık geleceği için yaşamsal önemdedir.