SINAV SONUÇLARI VE DİBE VURAN EĞİTİM SİSTEMİ
Prof. Dr. Kemal KOCABAŞ
24 Haziran seçim sonuçları sonrası Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi dönüşümü tartışmaları ve muhalefet partilerindeki yoğun dalgalanmalar yaşanırken ülke gündemine Temmuz ayının son haftasında açıklanan 2018 liselere ve üniversitelere giriş sınav sonuçları damgasını vurdu. 2002 yılından beri uygulanan yanlış eğitim politikalarının acı faturası karşımızdaydı ve sonuçlar ülkenin geleceği olan eğitim sisteminin iflasını işaret ediyordu.
Önce 2016, 2017 ve 2018 üniversite giriş sınavı doğru yanıt ortalamalarına karşılaştıralım. Türkçe testlerinde 2016 yılı ortalaması 19.1, 2017 ortalaması 17.2 ve 2018 ortalaması ise 16.1. Düşüş çok açık ve net. Daha önceki yıllarda PISA ve YGS sonuçlarında ortaya çıkan yoğun gerileme ve nitelik kaybı hızla devam ediyordu. Bu sonuçlar, çocuklarımıza okullarda ana dillerini ve ana dillerini kullanma becerisini öğretemiyoruz anlamına geliyor. Son üç yılın 40 soruda matematik doğru yanıt ortalamalarını bakalım. 2016 yılında 7.8 olan ortalama, 2017 yılında 5.1 ve 2018 yılında ise 3.9 olmuş. Sonuçlar, okullarda analitik düşünme becerisinin temeli olan matematiği de öğretemediğimiz gerçeğini işaret ediyor. Fen bilimlerinde 20 soruda yanıt ortalamalarına bakarsak 2016 yılında 4.6 olan ortalama, 2017 yılında yine 4.6 olmuş, 2018 yılında ise 2.8’e düşmüş. Bu sonuçtan fen okur yazarlığı çıkar mı?
İrdelemeye devam edelim. 2 milyon 260 bin öğrencinin sınavının geçerli sayıldığı yeni sistemde 40 bin öğrenci yarım net sınırını bile aşamayarak sıfır çekerken, 511 bin öğrenci ise sınavın ilk oturumu olan alan yeterlik testinde 150 puan barajını geçemeyerek elendi. Alan yeterlilik sınavının matematik testinde 102 bin adayın, fen bilimleri testinde ise 74 bin adayın tek bir doğru yanıt verememesi eğitimin geldiği acı ve vahim tabloyu sergilemektedir. Tablo çok ağır… Sonuçlar, eğitimin niteliğini tümüyle kaybettiğini gösteriyor. Artık okullar, ülkenin çocuklarına bir şey kazandırmıyor, işlevselliğini tümüyle yitirmiş durumda… TV’lerde üniversite öğrencilerinin bilgi yarışmalarındaki vahim halleri de bu sonuçları doğruluyor.
Nitelik neden kaybolur? Bu sorunun yanıtını açık yürekle tartışmalıyız artık… Temel neden 2002 yılından beri uygulanan akıl ve bilim dışı eğitim politikalarındadır. 2002 yılından beri uygulanan eğitim politikalarının iki temel ayağı var: “Dinselleştirme ve piyasalaştırma”… Dinselleştirme, eğitimin akıl ve bilimden yani evrensel laik, demokratik, bilimsel eğitim rotasından çıkartılmasıdır. Piyasalaştırma ise “eğitim hakkını” askıya almak, yok saymaktır. Eğitimin dinselleştirilmesi adına neler yapılıyor? Akıl dışı bir yaklaşımla ülkedeki tüm okulları imam hatiplere dönüştürme çabaları, eğitim kadrolarında liyakatın tümüyle dışlanması, yaşanan yandaşlık kültürü, öğretmenliğe girişte yapılan mülakat uygulamaları, okul ve caminin işlevinin karıştırılması, tarikat ve cemaatlerin tıpkı FETÖ gibi milli eğitimle ortak projeler üretmesi, onlara açılan alanlar. Eğitimdeki nitelik kaybının bir başka ayağı öğretmen yetiştirme ve eğitim fakülteleri boyutudur. Eğitimin en önemli öznesi her tür teknolojik gelişmelere rağmen öğretmendir. Özerkliğini, özgürlüğünü ve özgünlüğünü tümüyle kaybeden üniversiteler siyasal iktidarın kadrolaştığı kurumlara dönüştüğünü içinde yaşayarak görüyoruz. Parti devletine uygun rektör ve dekan atamaları, üniversitelerdeki çoğulculuğu, çok sesliliği yok etmekte, mesleki motivasyon yerlerde sürünmektedir. Eğitim fakülteleri de bu gerilemenin merkezindedir. Eğitim fakültelerinin en nitelikli öğrenci tabanı olan Anadolu öğretmen liseleri 2014 yılında kapatılmış olması da bu fakültelere gelen öğrenci niteliğini önemli ölçüde etkilemiştir. Cumhuriyetin nitelikli öğretmen yetiştirme deneyimlerini tekrar tekrar irdeleyerek nitelikli eğitim için nitelikli öğretmeni yetiştirmek için eğitim fakültelerinin yeniden yapılandırılması güncelliğini korumaktadır. Uluslararası değerlendirmelere bakalım. World Economic Forum (WEF) her yıl “Küresel Rekabetçilik Raporu” yayınlıyor. Raporda eğitim verileri de var. 2008 raporunda Türkiye ilk ve ortaöğretim alanında eğitimde nitelik anlamında 146 ülke içinde 91. sırada iken 2018 raporuna göre Türkiye “eğitim sisteminin niteliğinde” 101. sıraya düşmüş. Yine uluslararası PISA sınav sonuçları de benzer sonuçlar vermişti.
Türkiye imam hatip liselerinin işlevselliğini ve gerekliliğini mutlaka yeniden tartışmalıdır. Toplum mühendisliği adına dayatma ile her tür devletin burs, yurt desteği ile parlatılan bu okullardan mezun çocukların ülkenin gelişim süreçlerindeki katkıları olacak mı? Bu okulların işlevsellikleri var mı? Bu soruların yanıtları yok… Sınav sonuçlarına bakalım. Liselere göre başarı oranında imam hatip liselerinin durumu siyasal iktidarın tüm desteği ve parlatma çabalarına rağmen başarılı değil. İmam hatip liselerinin YKS’deki puan ortalamaları birçok okul türünün aşağısında, son sınıfta okuyan 79 bin 832 öğrencinin puan ortalaması, 180 puanının hemen üzerinde 181,89 olarak ortaya çıkarken, en başarısız oldukları puan türünün sayısal olduğu görülüyor.
Şimdi de 2018 lise giriş sınav sonuçlarına bakalım. Yerleştirme sonuçları da açık olarak göstermektedir ki öğrencilerin ve velilerinin tercihi bilimsel eğitim almaktan yana… Yerleştirme sonuçları irdelendiğinde iktidarın her tür dayatmasına rağmen Anadolu imam hatip liselerinin doluluk oranının yüzde 52.3’te kaldığı görülmektedir. Yani yarısı boş ve iktidarın dayatmaları bir anlamda çöktüğü görülüyor. Piyasacı ve gerici eğitim politikalarıyla kamusal eğitimin çökertilmesi nedeniyle özellikle orta sınıftan öğrencilerin özel okullara yöneliminin artttığı, yoksul öğrencilerin ise yoğun bir şekilde açık öğretime yönlendiklerini görmekteyiz. Bu adil bir durum değildir ve itirazımız vardır. Açık öğretim örgün olmayan eğitimdir. Bu öğrencilerin toplumsallaşma süreçlerini olumsuz etkileyecektir. Yoksulluk, nitelikli eğitimi almaya engel asla olmamalıdır. Siyasi iktidarın siyasal özlemlerine dayalı eğitimde yapılan değişiklikler artık ülkenin geleceğini tıkamaktadır. Peki sınav sonuçları tartışmasında muhalefet var mı? Maalesef yoklar, öngörüsüz, yönetemedikleri bir iç tartışmada boğuluyorlar ve bu nedenle ülke gündeminde yer alamıyorlar.
Ne yapılmalı? Son günlerde Danıştay’ın dinsel vakıfların milli eğitimle ortak proje üretmesine yönelik iptali olumlu bir adımdır. Kararda devletin eğitim gibi temel bir görevi başka kuruluşlara bırakamaz vurgusu öne çıkıyor. Liberal eğitimcilerin övgü yağdırdığı yeni bakanın bu konudaki yaklaşımını önümüzdeki dönemde merakla izleyeceğiz. Çözüm kamusal laik, demokratik bilimsel eğitimdedir. Acilen Anadolu liseleri kontenjanları arttırılmalıdır, imam hatip liselerinin çoğu genel lise veya Anadolu lisesine dönüştürülmelidir. Ülkenin tüm okullarında nitelikli eğitimin koşullarını hazırlamak, nitelikli öğretmeni nasıl yetiştirebiliriz sorusuna yanıt aramak güncel görevdir. Siyasal iktidarın uyguladığı eğitim politikalarıyla ülkenin dünyanın ilk on ekonomi arasına girmesinin olası olmadığı görülmelidir artık. Ne dersiniz?