ÜLKENİN SONBAHAR NOTLARI
2019 Ekim-Kasım ayları çok yoğun tartışmalarla geçiyor. 5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü, 29 Ekim Cumhuriyetimizin 96. Yılı kutlamaları, Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal'in aramızdan ayrılışının 81. Yılı ve 24 Kasım Öğretmenler Günü ülkenin eğitim, kültür ve öğretmen sorunlarının tartışıldığı ve Cumhuriyet algısının toplum kesimlerinde nasıl yer bulduğuna ilişkin ilginç tartışmalara neden oldu. Son günlerde Cumhuriyetin yüz akı üç önemli aydın ve sanat insanımızı kaybettik. Ülkenin düşün ve kültür dünyasına yaptıkları çok değerli katkılar nedeniyle bu satırlardan Sayın Yıldız Kenter'i, Sayın Prof.Dr. Mümtaz Soysal'ı ve Prof. Dr. Özdemir Nutku'yu sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Cumhurbaşkanı, Cumhuriyetimizin kurucusunun anıldığı 10 Kasım 2019 konuşmasında Osmanlıların yarısının okuma yazma bildiğini(!), harf devriminin doğru olmadığını, Osmanlıda ciddi anlamda sanayileşmenin var olduğunu ifade ettiği konuşma toplumda büyük bir tartışma yarattı. Cumhuriyetin 100. Yılını kutlamaya hazırlandığımız bir sürede yapılan bu konuşma nesnel verilere dayanıyor muydu? Hayır. Bilim ve teknolojide çok hızlı değişimlerin olduğu, ülkelerin Endüstri 4.0 'a koştukları bir dönemde eskiye, orta çağ tarım toplumu olan Osmanlıya özlem duymak çok da rasyonel bir düşünce değil. 28 Ekim 1927'de yapılan nüfus sayımına göre Türkiye'de okuma yazma oranı Yüzde 8.6 (Bursalı, 14 Kasım 2019). Bu oran kadınlarda yüzde 3.67; erkeklerde ise yüzde 12.99. Orhan Bursalı 31 Ekim 2014 tarihli yazısında Avrupa'da okuma yazma seferberliğinin 17. Yüzyılda başladığını, belirterek "1800 yılında Osmanlı Devleti'nin hic¸bir yerinde okuryazar oranı yüzde 5'i geçmemekteydi ve ülke genelinde ortalama okuryazar oranı muhtemelen yüzde 1'di... Tanzimat dönemi sonunda Ahmet Mithat Efendi okuma yazma bilmeyenlerin nüfusun yüzde 90-95'i kadar olduğunu, bunların kalemsiz ve dilsiz olduklarını yazmaktaydı." nesnel verilerle tartışmaya katılır. Cumhuriyetin 1923-1946 arası harf devrimi ile birlikte eğitim-öğretmen seferberliği yaptığı çok açıktır. Mustafa Necati döneminde açılan Millet Mektepleri, Halk Evleri, Eğitmen Kursları ve Köy Enstitüleri bu seferberliğin kurumlarıydı. 1933 üniversite reformu da orta çağı yaşayan Darülfünunu Cumhuriyet üniversitesine dönüştürmenin adımıydı. Bu çabalarla 1927'de okuma yazma oranı yüzde 10.2'ye, 1941'de üç kata yakın artarak 27'ye yükseldiğini görüyoruz. Osmanlı'da batılı anlamda bir sanayileşmenin olmadığı çok açıktır. El sanatları, halıcılık, değirmencilik vb. faaliyetler sanayileşme kavramının içini doldurmadığı çok açıktır. Çok açıktır ki Osmanlı bu ülkenin kültürel, tarihi mirasıdır ama geleceği asla değildir. Değişen sosyolojik yapı, bilim ve teknoloji, insanlığın evrensel gelişimi böyle diyor.
2019-Kasım ayı başında Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü'nün (OECD), "Bir Bakışta Eğitim-2019" raporu yayınlandı (https://tedmem.org/mem-notlari/degerlendirme/bir-bakista-egitim-2019). Bu rapora göre Türkiye, 30 ülkenin 3-5 yaş net okullaşma oranına göre sıralandığı listede son sırada yer aldı. Okul öncesi 3-5 yaş grubunda okullaşma oranında OECD ortalaması yüzde 87 iken Türkiye, yüzde 39,7'de kaldı. OECD'nin raporuna göre, Türkiye'de 3-5 yaş grubu için çocuk başına yapılan harcama 5 bin 381 dolar iken bu harcamanın OECD ortalaması 8 bin 141 dolar olarak rapor edildi. Rapordaki veriler incelendiğinde Türkiye'de piyasanın okulöncesinde etkin olduğu görülüyor. Okul öncesi eğitimdeki özel okulların oranı, Milli Eğitim Bakanlığı'nın resmi verilerine göre yüzde 50,2 oldu. Türkiye'de okul öncesi eğitimdeki çocukların yüzde 16,5'inin, özel kurumlarda eğitim gördüğü bildirildi. Türkiye'deki resmi ve özel kurumların öğrenci başına yaptığı harcama arasındaki fark da ülkedeki fırsat eşitsizliğini bir kez daha gözler önüne seriyor. Dünya genelindeki 30 ülkenin eğitime ayırdığı kamu kaynağına göre sıralandığı listede Türkiye, yine son sırada yer alıyor. Türkiye'nin 3-5 yaşta okullaşmasının OECD ortalamasının altında olmasının eğitimdeki fırsat ve olanak eşitsizlikleri ile ilişkilendirileceği açıktır. Okul öncesi eğitimin zorunlu ve parasız olması eşitsizliklerin azaltılması yolunda önemli bir adım olacaktır. Yerel yönetimlerin okul öncesi eğitime yönelik yeni açılımları da eğitimde adalet düşüncesinin hayata geçmesine katkı sağlayacaktır.
Eğitimdeki eşitsizlikler sınıfsal, cinsiyete dayalı olduğu gibi coğrafi-bölgesel özellikler de taşıyor. Ortaöğretimdeki okullaşma oranı, Türkiye'nin doğusuna doğru giderek azaldığı net bir şekilde görülmektedir. Batı illerinin büyük bölümünde ortaöğretimde yüzde 90'ın üzerinde okullaşma oranı yakalanırken doğuda bu oran yüzde 50'lere kadar düştüğü görülüyor(1 Kasım 2019-Birgün). İstanbul'da lise çağında olan her 100 çocuktan 87'si okullaşırken bu sayı Muş'ta 100 çocuktan 51'ine kadar düştü. Özellikle lise çağındaki net okullaşma oranına göre, İstanbul'da yüzde 87, Ankara'da yüzde 92, İzmir'de yüzde 88 olan ortaöğretimde net okullaşma oranı, Ağrı'da yüzde 53, Bitlis'te yüzde 61, Kars'ta ise yüzde 68'e kadar indi. Türkiye'nin 2017-2018 eğitim öğretim döneminde ortaöğretimdeki okullaşma oranı yüzde 83,58 oldu. Bölgeler arası eşitsizlik ülkenin temel gerçeği haline asla gelmemeli. 2017-2018 eğitim öğretim döneminde ortaokul kademesinde yüzde 94,31 okullaşma oranını yakalayan Bitlis'in lise kademesindeki okullaşma oranı ise yüzde 61,46'da kaldı. Türkiye'de ortaöğretim kademesinde en düşük okullaşma Muş'ta yaşanıyor. Muş'un lise kademesindeki okullaşma oranı yüzde 51 oldu. Resmi verilere göre, Muş'ta ortaokulu tamamlayan her 100 çocuktan 40'ı liseye devam etmedi. Erzurum, Kars, Iğdır, Van ve Şırnak'ın ortaöğretimdeki okullaşma oranları sırası ile yüzde 74, yüzde 68, yüzde 75, yüzde 61 ve yüzde 62 olarak gerçekleştiği görülmektedir.
Türkiye'nin çok önemli eğitim sorunlarından biri İmam Hatip okullarıdır. Hiçbir ihtiyaç analizi yapılmadan ve rasyonel düşünce dışına çıkarak siyasal iktidar dayatmasıyla adeta toplum mühendisliği yapılarak bu okulların sayısı hızla arttırılmaktadır. Bu okullarda okuyan öğrencilerin ülkenin bilim ve teknoloji ile gelişiminde katkılarının ne olacağı asla tartışılmamaktadır. TBMM'ye sunulan 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi'ne göre, 2017-2018 eğitim öğretim yılından 2018-2019 eğitim öğretim yılına kadar toplam 798 yeni imam hatip okulu eklendi. 2017-2018 yıllarında 4 bin 340 olan imam hatip ortaokulu ve imam hatip lisesi sayısı, yani dini eğitim veren okul sayısı 5 bin 138'e, eğitim alan öğrenci sayısı ise 1.3 milyona ulaştı. Resmi verilere göre, bir yılda yapılan 798 yeni imam hatip okulunun 473'ünü, Anadolu imam hatip liseleri oluşturdu. Buna göre, 2017-2018 döneminde sayısı 2 bin 899 olan imam hatip ortaokuluna 636 yeni okul daha eklendi. Türkiye, 2019-2020 eğitim öğretim yılına 3 bin 535 imam hatip ortaokulu ile girdi. Din Öğretimi Genel Müdürlüğü'ne bağlı 5 bin 138 okula karşın sosyal bilimler, Anadolu ve fen liselerinin bağlı olduğu Ortaöğretim Genel Müdürlüğü bünyesindeki okul sayısı 3 bin 71'de kaldı. Ortaöğretim Genel Müdürlüğü'ne bağlı okullarda öğrenim gören öğrenci sayısı 1.6 milyon, öğretmen sayısı ise 109 bin 470 olarak gerçekleşti. Bütçe teklifi incelendiğinde Anadolu imam hatip liseleri 525 bin 52, İmam hatip ortaokulları 713 bin 561, Açıköğretim imam hatip liseleri 120 bin 248, Yatılı imam hatip okulları 90 bin öğrencinin eğitim gördüğü görülmektedir.
Ülkedeki eğitim sisteminin geldiği durum ile ilgili yeni yeni veriler yayınlanıyor. Avrupa Birliği İşgücü Anketi verilerine göre Türkiye, 18-24 yaş grubunun eğitimi terk etme oranında (%31) 28 Avrupa ülkesi arasında ilk sırada yer aldı (16.11. 2019-Birgün). Kadınlarda bu oran yüzde 31.6 iken erkeklerde ise yüzde 30.4 .Okul terki, eğitimin bir problemi. Neden çocuklar okulu terk ediyor sorusunun yanıtları önemli. KONDA'nın hazırladığı Toplumsal Cinsiyet Raporuna göre Türkiye'de kadınların yüzde 22'si, erkeklerin ise yüzde 62'si çalışıyor (15 Kasım 2019-Gazeteler). Kadınların yarısından fazlası ev kadını. Yaklaşık 20 bin kişiyle görüşülerek hazırlanan rapor toplumsal hayatta cinsiyete dayalı eşitsizlikleri ve farklılıkları ortaya koyuyor. Kadınların eğitim gördüğü süreyle (7,8 yıl) erkeklerinki (9,3 yıl ) arasında 1,5 yıl kadar fark bulunuyor. Kadınların önemli bir kısmı futbol takımı tutuyor; erkeklerin bir kısmı ev işi yapıyor, kadınların bireysel özgürlükler bağlamında erkeklere göre daha özgürlükçü olduğu ortaya çıkıyor. Ev kadınlarının dahi 10 yıl içinde yüzde 44'ünün sosyal medya kullanır hale gelmesi toplumdaki değişimi göstermesi anlamında çarpıcı.
Anemin vefatı nedeniyle gazete yazılarına ara vermiştim. Bu dönemde sosyal medya ve telefonlarla baş sağlığı dileyen tüm arkadaş ve dostlarıma sonsuz teşekkürler. Bu yazıyla tekrar Türkiye gündemine merhaba demek istedim.