BU "SINIRLAR" NEYİ GÖSTERİYOR
Sık sık bahsediyoruz " açlık-yoksulluk " sınırı diyerek.. Sendikalar da her ay o ayın bu sınırlarını gösteren araştırmalar yayınlar. Şu ayın açlık sınırı bu, yoksulluk sınırı da bu diye.. Örneğin geçtiğimiz ayın bu sınırlarını TÜRK-İŞ şöyle açıklıyordu: Açlık sınırı 7bin 245 -18 kuruşu da var-yoksulluk sınırı 23 bin 600 lira-93 kuruşu da var- olmuştur. Bu sınırlar o ayın ekonomik örüntüsünü verdiği için önemlidir. yani ekonomide bir anlamı vardır bunların. Sendikanın su açıklamaları 4 Kişilik bir aile içindir.
Açlık sınırı deyince MUTFAK HARCAMALARI akla gelir. Olması gereken aylık mutfak harcamaları tutarıdır anlatılmak istenen.. YANİ SADECE BU AİLENEN SAĞLIKLI,DENGELİ,YETERLİ beslenmesi için yapması gereken aylık giderler anlatılmaktadır. Beslenme dışında kalan harcamalar bunun için de yer almaz. Yani beslenme dışındaki ihtiyaçlar bu sınırın içinde gösterilmez. Onlar yoksulluk sınırı içinde gösterirler.. Örneğin giyim, konut, elektrik, yakıt, su, ulaşım, eğitim, sağlık gibi harcamaların içinde yer aldığı sınıra yoksulluk sınırı, diyorlar. Buna göre 4 Kişilik bir aileni romla koşullarını sağlamak için yapması gereken harcamaları yoksulluk sınırı içinde gösterilir. Bu da Eylül ayı için 23 Bin 599 lira 93 kuruş olarak belirtilmiştir.
Bu bize normal bir yaşam için dört kişilik bir ailenin ayda 23 bin altıyüz lira harcayabilmesi gerektiğini gösterir.
Bu sınırlar her ay değişiyor. Değişmesi demek her ay geçmiştin daha iyi yaşanıyor anlamında değil elbet. Öyle olmasını isteriz ama ne yazık ki öyle değil ekonomik tablomuz
Bir başka sonuç da bekar bir kişinin normal yaşayabilmesi için 9 Bin 469 lira harcaması gerektiğini göstermektedir.
Bu araştırmaların gösterdiği başka bir gerçek de her yeni ay geçmiş aydan daha iyi gelmemektedir. Her ne kadar ekonomiye övgüler düzülse de bu değişmiyor. Öylesine değişmiyor ki elli-yetmiş yıl önce çizilen ekonomik tablo hep yerinde sayıklıyor. Örneğin geçmişteki araştırmalarda dengeli bir dağılım olmadığı söyleniyordu bugün yine aynı söylemi kullanıyoruz. gelir dağılımındaki dengesizlik hiç değişmedi bu yıllar içinde. Örneğin altmışlı-yetmişli yıllarda söylenen ne ise bu gün de yinelenirse yanlış olmayacaktır. O zamanlar sıkça yazılan şuydu: Gelirin %80ni kullanan verginin %20 sini veriyor v erginin çoğunu veren kesim ise gelirin sadece% 20sini kullanıyor.Bu görüntü hemen hemen hiç değişmeden aynen devam etmektedir. Gelir dağılımındaki adaletsizlik buradan kaynaklanıyor işte..
Kim üstün zekalılar ise hep şunu söylüyor: Açlıktan ölen mi vars? Bir anlayış yaşamayı sadece canlı olmak kalmak olarak görüyor. Oysa yamak var olmaktan öte insanca denilebilen bur görüntü ile ortaya çıkmaktır. Her gün kuru ekmekle beslenen bir canlıya yaşamak denilirse elbette doğrudur ama yaşamanın anlamı sadece canlı görünmek değildir. Yaşamak bilojik, psikolojik, sosyal ,kültürel arlığı ile insanın kendini ortaya koyabilmesidir. Bunun için de o yukarıda değindiğimiz sınırların çok ötesinde var olmak gerekir. Gerçek bir yaşamda sınırların olmaması gerekir çünkü..