"BİR GECE ANSIZIN GELEBİLİRİZ" BALONU !?
Memleketi Rize'deki gezilerine devam eden sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan, 29 Temmuz günü hemşerileri ile sohbet ederken demiş ki; "...İsrail biraz haddini bilmeli, şayet top yekûn saldırıya geçerse, biz de gerekeni yaparız!.. Karabağ'a, Libya'ya nasıl girdiysek, bunu İsrail'de de yaparız!.." demiş...
Daha önce de, uluslararası antlaşmalara rağmen, birçok Ege Adası'nı silahlandıran ve bize nispet edercesine, oralarda yiyip-içerek törenler düzenleyen Yunanistan'a da; "Derhal bu işgale son verin, yoksa bunu savaş sebebi sayarak, 'Bir Gece Ansızın Gelebiliriz' yasal haklarımızı bu şekilde kullanabiliriz!.." demiş, aradan yıllar geçmesine rağmen Yunanistan bildiği duayı okumaya devam ederken, üstüne birçok 'dostluk ziyaretleri' de yapmışlardı, Yunan bir adım geri atmazken, biz hiçbir şey yapamamıştık, biliyorsunuz!?
Hemen şunu da belirtelim ki; biz Libya'ya ve Azerbaycan'a askeri yardıma giderken, bizi oraya bu ülkelerin yasal hükümetleri resmen çağırmış, biz de öyle gitmiştik!.. Peki, İsrail'e hangi geçerli sebeple gideceğiz ki? Sınır komşumuz değil, ne Yahudilerle, ne de Araplarla tarihi kan ve akrabalık bağlarımız da yok!.. Mısır'dan, Suudi Arabiyya'dan, BAE'den, Katar'dan, Irak'tan ve Ürdün'den hiç ses-seda yokken, niye bunu biz üstleniyorduk ki? Üstelik arkalarında dünyanın süper güçleri Amerika ve İngiltere var!.. Biz kime ve neyimize güvenip de, üstelik hangi amaç ve menfaatimizle oraya gidip de, oturduğumuz yerden başımıza niye belâ arıyorduk ki !?
Olay üzerine aynı günün akşamı basına konuşan Emekli General ve Halk TV'nin Güvenlik Uzmanı sayın Ahmet Yavuz'a, sayın Erdoğan'ın sözlerinin anlamı soruldu, Ahmet Yavuz dedi ki; "Bana göre sayın Cumhurbaşkanının sözlerinin hiçbir tutarlı tarafı yok!.. İçi boş ve sarf edilmemesi gereken sözlerdi bunlar!.. Libya ile Karabağ'a, o ülke yöneticilerinin isteği üzerine gidilmişti, ama İsrail'e bir gece gitmek öyle kolay iş değildir!.. Sayın Erdoğan, orada hemen karşısında ABD ve İngiltere'yi bulacağını bilmiyor mu? Çok talihsiz bir açıklamaydı!" dedi...
Son yıllarda Siyaset Bilimcilerin hepsi bir konuda birleşiyorlar ve diyorlar ki; "Sayın Erdoğan, önünde notlar ve cam ekranlar olmadan konuştuğu zaman, biraz da sinirliyken, ağzından çıkan sözcüklerin nereye gideceğini, sonuçlarının ne olacağını bilemiyor, defalarca tepkilere neden oldu-oluyor!" diyorlar... Rize'deki bu konuşmasının, ertesi günkü 'Yandaş Medya' gazetelerinde pek yer almaması da, belki bu yüzdendi, ne bileyim ben !?
Bu konuşması üzerine hemen İsrail Dışişleri Bakanı'ndan çok öfkeli bir tepki geldi ve sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı, eski Irak Diktatörü Saddam Hüseyin'e benzeterek, tehditkâr bir dille cevap verdi; "Saddam Hüseyin de bize karşı sürekli saldırgan bir tutum izlerdi, sonunu hepiniz gördünüz!.." dedi... Yani demek istiyordu ki; "Haddini bil, bilmezsen senin sonun da Saddam Hüseyin gibi olur!" demek istiyordu... Bizim Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Hükümet Sözcüsü Ömer Çelik de, aynı sertlikte bu Yahudi Bakana hemen yanıt verdiler, şu anda ortam yay gibi gergin, bakalım bu işin sonu nereye varacak!?
Bugünkü yazımızı, günün anlamına uygun bir fıkrayla bitirelim: Enflasyon ve pahalılık nedeniyle günden güne borçları artan ve ödeyemeyen adam, kafayı yemek üzeredir!.. Bir arkadaş tavsiyesiyle Ruh Doktoruna gider, derdini anlatır... Tecrübeli Doktor hemen; "Tamam, senin derdin para meselesi... Hiç canını sıkmaya değmez, tüm borçlarını unut gitsin!.." der.. Dürüst adam itiraz eder; "Ama nasıl unuturum Doktor Bey, o toptancılar bana bir daha mal vermezler ki !?" deyince Doktor; "Unutursun, unutursun!.. Geçenlerde bana senin gibi birçok hasta geldi, mahalle Bakkalına borçları yüzünden çok kötü durumdaydılar, onlara da aynı şeyleri söyledim, şimdi hepsi çok iyiler!.." demiş...
Bunun üzerine şapkasını ve önlüğünü çıkarıp, yere çarpan hasta; "Demek, benim müşterilerimi yoldan çıkaran Doktor senmişsin, işte onlardan alacağı olan Bakkal da benim, çok fena yaktın beni Doktor, çookkk!.." demiş... Sakin KOŞAR...