Hayatınızda belki de bin kere bu "Doğrucu Davut" sözünü duymuşsunuzdur da, bu söylemin nereden geldiğini biliyor musunuz bakalım? İşte benim gibi emekli dallama yazarlar zati bu işler için vardır ve bu lâfın iki adet hikâyesi şöyledir: 1-"Bu söz Hz. Davut Peygamberimizden geliyor" diyenler. 2-"Bu söylem, bir Padişahın hep doğruları söyleyen, bu uğurda zindanlara giren Davut adlı Vezirinden geliyor" diyenler.
Hz. Davut Peygamberimizin, kutsal kitabımız Kur'an-ı Kerim'de de defalarca adı geçer. Bu peygamberimizin vahşi hayvanlar ve 'kuş dilini' oğlu Hz. Süleyman kadar bilen, demir metalini her şekle sokabilen ve zamanında "Mizmar" adlı müzik aletini en iyi çalıp, çok da güzel şiiriler okuyabilen bir peygamberimizdi, kutsal "Zebur" kitabı ona aittir. Zamanında bütün söylediklerinin doğru çıkması sonucunda halk onu "Doğrucu Davut" olarak da tanıdı.
İkinci hikâye ise; kendine çok güvenen bir Padişahın 'Davut' adında bir veziri vardır. Onun da, karşısında kim olursa olsun, doğruları-düşündüklerini-olacakları hiç eğip-bükmeden söylemesiyle ünlüdür!.. Bir gün Padişah ülkenin birine savaş ilân eder, Vezirini çağırtıp, bu savaşı kimin kazanacağını söylemesini ister. Vezir düşünür, "yeterli hazırlık yapılmadan, bir öfkeyle karar verildiğini" bildiği için, bu savaşta yenileceklerini söyler!.. Padişah çok kızar, hemen onu zindana attırır, savaşa koşar. Kısa bir sürede meydanda yenilir ve geri çekilerek sarayına geri döner, yeni bir savaş kararı daha alır. Yine Davut Vezirini çağırtır, yeni savaşta olacakları yine sorar? Vezir kısa bir inceleme yapar, yine yeterli hazırlık yapılmadığını görür ve Padişaha gidip; "Bu savaşın sonucu da gene belli, benim söyleyeceklerim de belli, en iyisi siz beni yine zindana geri gönderin Padişahım" der. İşte "Doğrucu Davut" sözü buralardan gelmektedir.
Aha ülkemizin gerçekleri: ---Bir kadın 1.60 boyunda iken, ağırlığı 90 kiloya çıkınca, hemen en yakın ve en ünlü diyetisyen doktor kadına koşar!.. Bir de bakar ki, diyetisyen kadın doktorun da kendi kilosundan farkı yoktur, kafasına takılanları sorar: "Doktor hanım, madem siz ünlü bir diyetisyensiniz de, sizin bu haliniz nice!? Neden bizden istediklerinizi siz kendiniz bu bize dediklerinizi yapmadınız!?" deyince, pişkin diyetisyen; "Bıçak sapını kesmiyor hanımefendi, kendime bir türlü söz geçiremiyorum!" demez mi?
Her ülke insanları gibi, biz de zamanı gelince bayram veya yıllık izin tatillerine çıkarız, soluğu da hep deniz kenarlarında, ormanlarda-piknik yerlerinde alırız değil mi? Ama biz yollarda pek trafik kurallarına uymadığımızdan, sahilleri ve piknik yerlerini 'bulduğumuz gibi' bırakıp gitmek yerine, oraları hep çöplüklere döndürerek çekip gittiğimizden dolayı; güya dinlenmeye gittiğimiz tatillerden, hep "Yorularak-Yıpranarak" döneriz, yalan mı? Tabii, sağ-salim dönebilenler, trafiğe ve yolda kavga ettikleri sürücülere kurban gitmeyenler, tekrar evlerine dönüp işlerine yeniden başlarlar!.. Benim gibiler de bu gerçekleri yazdıkları için hep kötü insanlar olarak, Padişahın Veziri gibi 'Doğrucu Davut' diye alay edilirler.
Unutanlar için tekrar sorayım ve hatırlatayım: Merhum ve çok sevdiğimiz köşe yazarı Şanlıurfalı Bekir Coşkun'un, transfer olduğu bütün gazetelerdeki 'Köşe Adı' neydi? O unutulmaz yazıların yazıldığı köşelerin adı; "Onuncu Köy" idi değil mi? Neden bu adı kullanıyordu üstat? Çünkü, hep doğruları yazdığı için, dokuz gazeteden kovulmuş, sonunda bu ismin uygun olacağını düşünerek bu adı koymuştu!..
En çok 'Günaydın' gazetesinden kovulduğunda çok umutlanmış, bütün okuyucularının tepkisi sonrası, gazeteye derhal ve yeniden çağrılacağını hep hayal etmiş!? Ama gazete patronları bunları kovunca, hemen üç-beş kupon karşılığında okuyucularına çanak-çömlek dağıtmaya başlayınca, bunun okuyucuları anında onu unutup, çanak-çömlek almaya yönelmişler, Bekir Coşkun'u birkaç günde unutuvermişler!.. Bu olaya çok üzülür, her zaman hatırlatır dururdu rahmetli!.. Bizim mesleğin en 'Doğrucu Davutlarından' biri oydu, Allah gani gani rahmet eylesin, toprağı bol, mekânı Cennet olsun inşallah!.. Sakin KOŞAR.