Evet, 101 yıllık Türkiye Cumhuriyeti Devleti geçmişinde, 1940 yılında "Cumhurbaşkanı İsmet İnönü-Hasan Âli Yücel-İsmail Hakkı Tonguç" üçlüsü tarafından kurulduğu yazılıp-çizilse de; bu tarihi okulların temeli, esasen 1930'lu yıllarda M. K. Atatürk ve genç Maarif Vekili (Milli Eğitim Bakanı) olan, gericilerin Meclis'te öldürdüğü ve ardından en çok buna Atatürk'ün üzülüp, gözyaşı döktüğü 'Necati Bey' tarafından temelleri atılmıştı...
İnsanlar hayatta en çok 'Bal, Yağ, Et, Balık' yemeyi severler!.. Ancak, bu yiyeceklere eskiden olduğu gibi, bugün de erişimi ve tüketilmesi zor, pahalı ve meşakkatlidir!.. İşte tam bu sırada, bir eğitimci olarak, ben de Isparta-Gönen Köy Enstitüsü sonrası, oranın Gönen Öğretmen Okulu'ndan mezun olan biri olarak, size rahatlıkla; "Eğitim demek; her insana Bal, Yağ, Et, Balık yemesini değil, bunların nasıl elde edilip de tüketilmesinin öğretilmesidir!" diyebilirim... İşte bizim 1940 yılında kurduğumuz ve özellikle köy çocuklarına yönelik hizmet veren 'Köy Enstitüleri' tam da bunu yapıyorlardı!..
Ancak, dünyayı sömürmeye alışmış Batılı Emperyalist Ülkeler, başta İngiltere ve Amerika olmak üzere, bizim gibi ülkelerin insanlarının eğitilip de, kendi ayakları üzerinde durmayı öğrenmelerini hiç istemezler, hiçbir yerde de zaten istemediler!.. Bazen yanlış yönlendirme, bazen dini telkinler, bazen de silâh ve güç yoluyla bu gelişimlere engel oldular!.. Bir Afrikalı liderin; "İngilizler buraya geldiklerinde bizim elimizde arazilerimiz ve tapularımız vardı, kendi kendimize yetiyorduk!.. Ama İngilizler ne zaman elimize 'İncil' kitaplarını verdiler, bütün arazilerimiz ve tapularımızın da İngilizlerin ellerine geçtiğini gördük!.." demesi boşuna değildir, aynen yukarıda anlattığım "Yanlış EĞİTİM" olayıdır...
Güçlü ve sömürgeci ülke insanları, başka ülkelerin kalkınmasını, gelişmesini asla istemezler!.. Onların tek istediği; sadece geri kalmış insanları köle gibi çalıştırıp, ellerine doymayacakları, ama açlıktan da ölmeyecek kadar yiyecek karşılığında çalıştırmaktır!.. Ama bir ülke insanlarını sadece balık yemeyi, bal ve yağ yemeyi öğretirseniz, hepsi hazırcılığa ve başkasının eline bakmayı öğrenirler, hiçbir zaman kendileri 'Adam Olmazlar' karnı da tok olmazlar!.. Bizdeki Köy Enstitüleri'nin yaptığı gibi; onlara 'balık tutmayı, yağ ve bal üretmeyi' öğretirseniz eğer, hem gelişir ve kalkınırlar, hem karınları doyar ve kimselere de muhtaç olmazlar!.. Ben işte onun için bu işe 'Eğitim' diyorum ya!..
Kurtuluş Savaşımız sonrası kurduğumuz Türkiye Cumhuriyeti Devleti, büyük lider Atatürk sayesinde çok sayıda 'Devrimlere' imza attılar: Kısa sürede nüfusumuz çoğaldı, eğitim seviyemiz yükseldi, demiryolları ağı kuruldu, limanlar ve toplu taşıma araçları gelişti, tarım ve hayvancılıkta yapılan devlet yardımlarıyla ürün çeşitleri ve miktarları kat kat arttı, bu sayede dışarıya bağımlılıktan kurtulmaya başladık, bu yüzden bizim sadece '30 Kuruşumuz', elin 'Bir Doları' değerindeydi!.. Dünya ve Amerika, '1931 Ekonomik Krizinde' mahvolurken, bu krizi en ucuz atlatan ülkelerden biri Türkiye oldu... Neden? Artık ülke insanımız sadece Bal ve Balık yemeyi değil, bunları nasıl elde edeceğini öğrenmeye başlamıştı da, ondan!..
Şimdilerde Eğitim Uzmanı olan kardeşlerimiz tartışıyorlar; "Eski Köy Enstitüleri yerine, artık 'Kent Enstitüleri' kuralım!.. Artık günümüzde köyler boşaldı, nüfus şehirlere aktı, milyonlarca çocuğumuz, ne yapacağını bilemez halde buralarda yaşıyor, onları bu Kent Enstitüleri Programı ile eğitelim, ailelerine ve toplumumuza hayırlı birer fert olarak yetiştirelim" diyorlar...
Uzmanlarımıza aynen katılıyorum!.. Devletimiz de ciddiyetle bu işin üzerine gitmeli, eğitim uzmanlarının bu çağdaş görüşlerine sahip çıkmalıdır!.. "Ama başımızdaki iktidarla bu mümkün mü?" diye soranlarınız olacaktır!.. Yeni çıkardıkları Eğitim Müfredatını hepimiz gördük, umutlarımız yine tükendi değil mi? Belki bir erken genel seçimle, değişim isteyen yeni bir yönetim gelirse eğer, ilk işimiz bunu hayata geçirmek olmalıdır!.. Sakin KOŞAR...