Çocuklarım ve torunumla Yatağan'dan, 23 Haziran 2024 Pazar günü İzmir'e gitmiş, güya bir hafta sonra geri dönecektik... Çocuklar 'Aliağa Turizm Tesislerinde' 10 günlük yer kiralayınca, mecburen ve hiç hesapta olmayan deniz keyfi yapma imkânımız da oldu; Ege Denizinin serin sularında on gün boyunca yüzdük, güneşlendik, uyuduk, yeni dostlar edinip; kızgın yağda kızarmış patatesler gibi, kapkara bir deriyle geri döndük...
Bizim Demeç Gazetesi Muhabirimiz Furkan Turgut, Devrim Gazetesi'ni çıkaran Sayfa Sekreteri kızlar sık sık aradılar; "Hocam ne zaman döneceksiniz, elimizde yazı kalmadı, köşenizi neyle dolduracağız?" diyorlardı... Onlara; "Bir hafta sonra... Önümüzdeki haftanın sonunda..." diye diye mecburen kandırdım, çünkü oralarda bu kadar uzun süre kalacağımı ben de bilmiyordum...
Zaman zaman da Kemal Yıldıran, Ergün Alpözen ve Kemal Dülger de aradılar... Hani beni çok sevip, pek özlediklerinden değil de; kahvehanemizdeki 'Banko' oyununda yenip de, beni avaz avaz bağırtmaktan hoşlandıkları için arıyorlardı... Ben ise, malûm emekli maaşı geliriyle her zaman gidemediğim beleş bir tatil bulmuşum, hemen döner miydim artık oralara... 10 gün içinde, 2-3 ay tatil yapanlara nispet olsun diye aşırı yüzmekten ve aşırı güneşlenmekten, hemen 'kara yılan' gibi avuç avuç deri (kav) döktüm, sırtımda yeni ve cızır cızır yanan bir deriyle geri döndüm!.. Hâlâ üstü açık yatağa her girdiğimde, sanki 'elektrikli battaniye' ile yatıyormuşum gibi yanıyorum, serinleyemedim gitti!..
Hepsi bir yana da, insanın kendi yaşadığı ev ile çevresi hiçbir şeye benzemiyor dostlar!.. Hani bülbülü altın kafese koymuşlar da; "Ah vatan, ah vatan!.." diye inleyip durmuş, merak edip salıverdiklerinde de, bülbülün 'vatan' dediği yerin, kır ovada bir kızıl dikenin tepesiymiş de, sadece orada rahat ediyormuş ya !? Biz ihtiyar dallamaların yeri de sadece evleri ve kendi arkadaş çevreleridir!.. Hiç heves etmeyiniz, elin bu turistik ve yazlık mekânları, bize çok cazip görünse de, oralar sürekli yaşanacak yerler değiller!.. Hem bize yabancı, hem pahalı ve hem de samimiyet-dostluk, oralarda Hak getire!.. Yani bize göre değil!.. Zararı yok bizimkiler beni kahvehanede yenip dursunlar, okuyucularım için yazı odamda kan-ter içinde yazı yazayım, ama bizim kendi yöremiz bize Cennet gibi geliyor, gerisi de osuruktan tayyare!..
Ben oralardayken bizim emekli maaşlarına yine zam vermemişler, yeni aklı başına gelmiş Sendikacılardan sonra, bir de bizim meşhur 'Cübbeli Ahmet Hoca' bile bu emekli maaşlarına isyan etmiş; "10 Bin TL emekli maaşıyla geçinilir mi yahu, benim bir tek aylık faturama bile yetmez bu para, ev büyük olduğundan, ben her ay 40-50 Bin TL fatura ödüyorum!.." demiş... Eee artık Cübbeli Hoca'nın da diline ve merhametine düştüysek eğer, biz emeklilerin hali acınacak durumda demektir!..
Kendisi 5 kez evlenip-boşanan ünlü yıldız İpek Tuzcuoğlu demiş ki; "Biz kadınlara ekonomik özgürlüğümüzü verseler, kadınların en az % 95'i hemen boşanır!.." demiş, iyi mi? Madem evlilikte bir halt yok, ne diye 5 defa evlendin be kadın o zaman!? Ba ba baaa... Demek ki, para bir yana, erkekler olmadan da yaşanamıyormuş, değil mi hanımefendi !?
Yine ben buralarda değilken, İngiltere'de bir araştırma yapılmış; "Para biriktirebilenler, gece çok daha rahat uyku uyuyorlarmış!?" Demek ki bu araştırma; "Para varsa, çare var!" sözünü haklı çıkarmış, değil mi?
Ama benim için en mükemmel haber şuydu: Daha 13 yaşında olan ve adına 'Büyükusta' denilen Yağız Kaan Erdoğmuş, Norveçli Magnus Carlsen (33) adlı Satranç Dünya Şampiyonunu, sadece 41 saniyede yenmeyi başarmış!.. En büyük üzüntüm ise, böyle harika bir çocuğumuzun, bizim basında yeterince yer almaması...
Neyse, ben geri döndüm artık, her gün yazılara aynen devam... Sakin KOŞAR...