BİR ZAMANLAR MERKEZ 'BOZÜYÜK KÖYÜ' !?
Bozüyük, Osmanlı döneminde 'Nahiye' olan, şimdi bağlı olduğu Yatağan İlçesi (Ahiköy'ün) dahi ona bağlı bir yerleşim yeri olan bir merkez yerleşim yeriydi... 16 Haziran 1522'de 'Rodos Seferi'ne çıkan Padişah Kanunî Sultan Süleyman, Marmaris'te gemileriyle Rodos'a gitmeden önce, birkaç ay ordusuyla birlikte Bozüyük'te otağını kurmuş, köyün dağ eteğine taşınmasını emretmiş, hazırlıklarını burada yapmış, sefere buradan çıkmıştı... Bu sırada bir Camii, bir Han ve Hamam, bir de Akçay üzerine bir Taş Köprü yaptırmıştı, bunlar hâlâ dimdik ayaktadırlar...
1932 yılında kurulan Bozüyük Hayvan ve Sebze Pazarı, Özal'ın ANAP İktidarının bu pazarı 1989 yılında Bayır Kasabası'na taşımasına kadar, yörenin en büyük pazarıydı!.. Cuma günü akşam saatlerinde başlayan pazar hareketi, Cumartesi ve Pazar günü akşam saatlerine kadar sürer; lokantacısından ayakkabıcısına, kasabından berberine, terzisinden kahvehanecisine, bakkalından demircisine, yağcısından dondurmacısına, nalbandından semercisine kadar, yüzlerce esnafın ekmek kapısıydı!..
Bizim çocukluğumuzda Muhtarlarımız Saraç Mehmet dayı, Kâtip Şükrü amca, Alaaddin Güneş ve Hacı Ömer amca idi, köyün meşhur bekçileri de; Bekçi Ömer, Bekçi Mustafa (Koca Bekçi) ve Bekçi Osman ve Bekçi Salih idiler... Değişmez Köy Kâtibi ise İzmirli Mustafa idi... Köy Ağalarından Selahattin Toksöz 'Selahattin Bey) köy yönetimine girmezdi ama, eski yıllarda yönetimde söz sahibi ve akıl hocası hep oydu!.. Çünkü devlet yönetiminde ve üst düzey bürokratlarda çok önemli dostları vardı... Köy İmamı Atıf Bozüyük hoca (Milli Kurtuluş kahramanlarımızdan Bozüyüklü Hacı Süleyman Efendi'nin oğluydu), dini konuların tek müracaat kişisi de, Muğla İlimizde kutsal kitabımız 'Kur'an-ı Kerim'i ezbere bilen üç kişiden biri, babamın da öğretmeni olan "Hacı Şükrü Bilginsoy" hocamız idi...
O yıllarda tek geçim kaynağımız olan tarım ürünü 'Tütün' idi... Müsait arazileri olanlar buğday, arpa, mısır da ekerler, bağ-bahçe de yaparlardı ama, esas geçim kaynakları hep tütündü!.. Çocuklarını tütünle büyütür, evlerini-damlarını tütünle yapar, çocuklarını bununla okutur ve evlendirirler, artan paralarıyla mal-mülk sahibi olmayı da tütün parasıyla sağlarlardı... O zamanlarda 'enflasyon' nedir, 'kredi kartı-faiz' filân nedir hiç bilinmediği için, bütün ödemeler tütün parasına kadar bekletilirdi... Ne güzel, ne rahat ve ne yaşanası yıllarmış değil mi?
Hiç unutmam; Bozüyük'te en büyük fırın ve en çok iş yapan lokanta bizimki olduğu için, işletmesini de 'Gırobalı Memed' namlı öz dayım ve oğulları yaptığı için, ben de kendi yerimizde 'çırak' olarak günde '50 kuruşa' orada çalıştığım için çok iyi hatırlıyorum; "Ekmek 60 kuruştu, Muğla Kebabı 125 kuruş, erkeç yahnisi ve 1,5 porsiyon köfte 150 kuruş, kuru fasulye ile pirinç pilavı da 75'er kuruştu!.." Bunların yanında içilen sular, verilen salatalar, biber, domates, maydanoz ve soğan gibi sebzeler bedavaydı!.. Bir bolluk vardı; şimdiki gibi, hayvanlarımızı yedirdiğimiz 'samanı' bile Afrika'dan ithal etmiyorduk yani...
Evet... Bugün günlerden Pazartesi, aylardan 14-Nisan, yıl da 2025... Köyüm Bozüyük'ün nüfusu, Belediye olduğumuz 1994 yılındaki 2070'lerden, 1320'lere gerilemiş... Çok göç vermişiz, işsizlikten dert yanan gençlerimizi haklı olarak köyde tutamıyoruz; tarım karın doyurmuyor, hayvancılık bitmiş, Yatağan ve Muğla merkeze göç etmiş insanlarımız, oralarda yeni 'Bozüyük' nüfusları oluştururken, kendi köyümüz dışarıdan gelen yabancılarla ayakta durur hale gelmiş... Zaman zaman arazilerimize gidiyoruz, yeni komşular hep yabancılardan oluşuyor!.., Kahvehanelerimize gidiyoruz, eskilerden oturup da konuşacak, sohbet edecek tanıdıklar kalmamış, bu durum bizim ayaklarımızı geri döndürüyor!..
Ben de bir zaruriyet ve aile içi bir çaresizlikten, 1991 yılında oğluma Yatağan'da bir iş yeri devralıp, yeni bir göreve atandım, 34 yıldır köyümden ayrıyım!.. Burada evimi alıp, burada emekli olup, yeni işim gazeteciliğe burada devam ediyorum!.. Köyümün bu hale geleceğini bilebilseydim eğer, inanın dışarı adımımı bile atmazdım!.. Sakin KOŞAR...