FATİH PORTAKAL VE GAZETECİLİK !?
Daha önce FOX TV'de ana haber sunuculuğu yapan sayın Fatih Portakal, özellikle iktidar cenahından gelen sert eleştiriler sonunda, bir anda oradan ayrılıp, İzmir-Seferihisar'daki çiftliğine çekildi. 21 Aralık 2018 günü, iktidar yanlısı 'Ak Trollerin' kışkırtmasıyla, bir gurup vatandaş İzmir'de toplanıp, 'Portakal Yiyerek' Fatih Portakal'ı protesto etmiş, Fox'taki görevinden de kendisini böyle yediklerini, işini böyle bitirdiklerini imâ etmişlerdi. Bir süre sonra sosyal medyadan ilginç paylaşımlarıyla kendisinden söz ettirdi. Seçimler öncesinde de, Sözcü TV ile anlaşıp, yeniden ana haber sunuculuğuna başladı, yine ilginç haber sunuşuyla reyting rekorları kırmaya başladı. Yani, işinde iyi olanlar öyle kolay harcanamıyordu.
Fatih Portakal; kimseye eyvallah etmeyen tavırları, esprileri, haber stüdyosunda görevli yayın yönetmeni, kameramanlar ve çalışanlarla haber sırasında çok ilginç diyaloglara girerek, onlara da bazı sorular sorarak, izleyiciyi cezbeden bir sunuş gerçekleştiriyor!.. Kafasının almadığı her olayda, herkese ağzına geleni söylüyor, parti liderlerine de; "Bunlar benim babamın oğulları mı? Ben hiçbir partili değilim, ben burada tarafsız olarak ve sadece doğruları söyleyerek haber sunmaya çalışıyorum!.." derken, çok sık olarak da; "İstemeyen, beni beğenmeyen bu haber kanalını izlemek zorunda değil, başka onlarca kanal var, gidip onları izlesinler, benim umurumda bile değil!.." diyor.
Gazeteciliğin en önemli kurallarından biri de, hiçbir konuda asla "BEN" dememesidir!.. "Ben böyle düşünüyorum. Benim dediğim doğru. Ben kimseye eyvallah etmem arkadaş. Ben Kılıçdaroğlu ile Akşener'in bu seçim başarısından sonra partilerini bırakmalarını istiyorum!.." Sayın Portakal bu sözleri çok sık sarf ediyor, biraz makul ve mantıklı davranması gerekmiyor mu sizce de!? Başarılı bir sunucu, izleyeni çok, ama bu kadar da "Ben Ben Ben" diyerek 'bencil' olunmamalı değil mi? Düşüncesini açıklamalı ama, illâ onun isteğinin yerine getirilmesini beklemesi, biraz "Siyasi Diktatörlük" anlamına gelmiyor mu? Hangimizin böyle bir hakkı olabilir ki?
Sizleri bilemem, ama ben hafta içi her akşam Fatih Portakal haberlerini izlerim, çok da hoşuma gider. Her güzelin bir kusuru olduğu gibi, her konuda 'BEN' demesi dışında benim de bir şikâyetim yok.
Bendeniz de 26 senedir yerel gazeteci olarak siyasi-mizah dalındaki köşe yazılarımla sizlere ulaşmaya çalışıyorum!.. Şimdi kalkıp da; "Her gün illâ benim yazılarımı okuyacaksınız, benim köşe yazıları yazdığım gazetelere abone olacaksınız, benim fikirlerimi ya beğeneceksiniz, ya beğeneceksiniz, yoksa yemin olsun hepinize küserim!" deme hakkım ve lüksüm olabilir mi? İsteyen okur, isteyen de üzerinde helva-peynir yemek için kullanır!.. Ama ilk defa bu son seçim sonuçlarını görünce, her şeyden vazgeçip; "O kadar yazıp-çizdik, o kadar bilgilerimizi aktardık, bu sefer de sonuç değişmedi, aziz halkımız yine 'değişimi' istemedi!.. Hiç uğraşmaya gerek yok, ne halleri varsa görsünler!" diyerek, gazeteciliği temelli bırakmayı düşündüm? Yakın çevreme bu konuyu açtığımda, hepsinden de zılgıtı yiyip, 'Devam' emrini aldım!.. İşte yine kuzu kuzu yazmaya devam ediyoruz. Yani, Fatih Portakal dışında, bu ihtiyar dallama yazarınızın da boş durduğunu filân mı sanıyordunuz yoksa!?
Neyse. Bugün de arsamız yetmedi, yazımızı Orhan Veli'nin 'Sabaha Kadar' adlı şiiriyle bitirelim bari:
"Şu şairler sevgililerden beter/ Nedir bu adamlardan çektiğim/Olur mu böyle bütün bir geceyi/ Bir mısraın mahremiyetinde geçirmek!?// Dinle bakalım işitebilir misin/ Türküsünü damların, bacaların/ Yahut da karıncaların buğday taşıdıklarını/ Yuvalarına!?// Beklemesem olmaz mı güneşin doğmasını/ Kullanılmış kafiyeleri yollamak için/ Kapıma gelecek çöpçülerle/ Deniz kenarına!?// Şeytan diyor ki; 'Aç pencereyi/ Bağır, bağır, bağır; sabaha kadar!.." (Varlık Dergisi-1939.) Sakin KOŞAR.