Yaşımız gereği, ilk olarak 1950 yılları sonu ve 1960 yılları başındaki durumunu hatırladığımız Yatağan İlçesi Bozüyük Mahallesi'nin doğal su kaynağı, tarihi mirası olan 'Pınarbaşı'; öncelikle birçok kaya gözünden çıkan Yaz günlerinde buz gibi, soğuk Kış günlerinde de ılık akan suyuyla meşhurdur!.. Su kaynağı çevresinde doğal olarak çıkan devasa asırlık Çınar ağaçlarıyla ünlüdür!.. Hele tam ortasındaki bir Ulu Çınar vardır ki; Ege Üniversitesi Uzmanları 20 yıl kadar önce, bu ağacın '850 yıllık' olduğuna dair resmi rapor da vermişler, o rapor ağacın gövdesinde sürekli asılı duruyor!..
Halk inanışına göre; "500 yaşını dolduran her Çınar Ağacı önce ortasından yarılır, gövdesindeki delik 200 yıl boyunca sürekli genişler, daha sonra da gövdedeki bu açıklık, 300 yıl boyunca sürer, ağaç '1.000 Yaşına' girdiğinde de tamamen kapanır ve Ulu Çınar ölür!.." derler... Ben 74 yaşındayım, dedemin söylediğine göre; onların gençliğinde bu Ulu Çınar'ın gövdesindeki açıklıktan, üzerinde binicisi olan atlar gelir-geçermiş!? Hatta bazı aileler, evlerinden aldıkları gelin kızları, at üzerinde bu açıklıktan geçirir, evleneceği eşiyle birlikte uzun ve sağlıklı bir yaşam süreceklerine inanırlarmış!? Bizim hatırladığımız yıllarda bu Ulu Çınarın gövdesi sürekli kapanıyordu, şimdilerde ise altından eğilerek geçebiliyoruz!.. Belki de halk inanışı gerçekten doğrudur, kim bilir? Çünkü bizlerin ömür sürelerinde, '1.000 Yaşına Girecek Çınar'ın o son yıllarını göremeyeceğiz...
Bizim çocukluğumuzda Pınarbaşı'nda, kaynağın hemen 15 Metre kadar alt tarafında tek katlı bir bina vardı... '4M x 5M ebadında', üstü oluklu kiremitli, bir ocaklı, tek pencereli bu binanın önünde, etrafı yarım duvarla çevrili, etrafı uzun ve tahta kanepelerle oturulacak yerleri olan, ortasında da birkaç masa ve sandalyeleri olan, çakıl zeminli bir yerdi... Döşeme taşlarla, büyük taşların yontulmasıyla üç tarafında küçük köprülerden oraya geçilir, o binanın tüm etrafından kaynak suları geçer, önünde '10M x 12M' ebadında diz boyu derinliği olan bir havuzu vardı...
Havuzun alt tarafı da büyük ve yontulmuş taşlarla kaplanıp, oluşan bu havuzdan iki tane bahçeler tarafına su akıtılan arıklar akardı... Bozüyük Köyü'nün bütün sebze ve meyveleri, işte bu arıklardan akan sularla yetiştirilir, Bahar ve Yaz günlerinde orada yerleri olanlar hep buralarda çalışırlar, sürekli gelemeyenler de, sabah veya akşam saatlerinde bir kez olsun bu 'sulak ve verimli bahçelerine' at, eşek ve traktörleriyle mutlaka ziyaret ederlerdi... Suyu bol olduğu için, arazilere en çok ekilen ve üç günde bir sulanan bitki de 'Mısır' olurdu... Daha sonraki yıllarda Karnabahar, Lâhana, Ispanak, Yonca, Karpuz ekenler de çoğaldı...
O yıllarda Bozüyük Hayvan Pazarı da civarın en büyük pazarıydı; Milâs'tan, Bencik'ten, Fethiye'den, Çine'den, hatta Sivas'tan 'Celepler' gelirlerdi... Cumartesi-Pazar günleri Pınarbaşı bu celeplerle dolar, diğer günlerde de, köyün en büyük ağası olan 'Selahattin Bey' siyasi ve ticari arkadaşlarını, Vali- Kaymakam-Milletvekili-Belediye Başkanlarını orada ağırlardı... Ulu Çınar'ın üst tarafında iki tane 'Tandır Kuyusu' vardı, bunlara köydeki kasabı 'Ali Onbaşı' marifetiyle hayvan kestirir, oğlak veya kuzuları tandıra sarkıtır, közde pişen tandır etiyle ziyafet çekerlerdi...
1994 yılında Bozüyük 'Belde' oldu ve ilk Belediye Başkanımız merhum Ahmet Yüksel seçildi... Eski bina tamamen ortadan kaldırıldı, çevresi yıllar boyu yapılan değişikliklerle bugünkü halini aldı... Ancak, kaynaklarımızdan o eski coşkulu sular akmıyor, arıklara yeterli su gitmiyor, bahçelerimiz bile motopomp ile kuyudan çekilen sularla sulanıyor, ürünler masraflı şekilde yetiştiriliyor!.. Nerede o Marsyas'ın, Tanrı Apollon ile müzik yarışması yaptığı ve kaybedince o çınara asılıp, derisinin yüzüldüğü yıllardaki o coşkulu sular, nerede bizim çocukluk ve gençlik yıllarımızdaki kaynakların o bereket akan suları!? Ne oldu bilemiyoruz, yağmurlar bile küstüler bize kardeşim, yağmurlar bile!.. 10 yılda 240 gölümüzden 186 tanesi kurumuş!? Bu gidiş, gidiş değil; 'koca gidiş' gibi görünüyor gari... Sakin KOŞAR...