(NOT: Bu yazımı istek üzerine yeniden yayımlıyorum.) Bugün 19 Nisan 2022, günlerden Salı. Saat 8.59'da Ergün Alpözen telefonla aradı, acılı, tutuk ve donuk bir ses tonuyla Mehmet Can'ımızı kaybettiğimizi, cenazesinin de İkindi Namazı sonrası kaldırılacağını söyledi. Sanki birden dünya başıma yıkılıvermişti!.. İzmir'den yeni döndüğüm için, kendisiyle Salı günü kahvehanede buluşacağımızı konuşmuştuk halbuki. Şu kötü kadere bakınız ki, aynı gün buluşma yerimiz 'mezarlık' oluvermişti!..
Bu bizim Yatağan havasının, biz emekli öğretmenlere pek yaramadığını düşündüm bir an? Görüyorsunuz işte, çok kısa sürede Atilla Arda, Mustafa Kara, Mahmut Ayık, Emin Can, Mustafa Uslu, Süleyman Ürnez, Mehmet Can. gibi, daha sayamayacağım kaç öğretmen arkadaşımızı çok genç yaşlarda kaybettik!.. Sizleri bilemem, ama benim aklıma hemen; "Azrail Hazretleri yapacak bir iş bulamayınca, torbasından hemen bizim Yatağan ismi çıkıveriyor, vakit geçirmek için veya sırf iş olsun diye, içimizden birini alıp götürüveriyor galiba?" diye düşünmekten başka bir şey de gelmiyor!..
Kendisiyle, 1991 yılında Öğretmenevi Müdürü olarak Yatağan'a geldiğimde tanıştık, bir daha hiç kopmadık!.. Zeki, saygılı, sürekli taksit taksit gülen, mesleğinde çok başarılı bir kardeşimizdi!.. Tek kusuru, sigara zıkkımını çok seviyor olmasıydı!.. 1999'da Düzce'de görevliydi, tam 30 saniye süren '7.1' lik 'Düzce Depremi'nden sağ-salim kurtulmuş, defalarca ameliyatlardan yırtmış, son tedavisinde direkten dönüp, artık eskisi gibi kahvehaneye bile gelmeye başlamıştı!.. Son gün annesini doktora götürüp, dönünce evin temizliğini yapıp, o gece orada uyumak istemiş. O gece son gecesi olup, bir daha uyanamamış. Kader, son gecesini 'Baba Evinde' geçirmesini mi istemişti, ne!?
İkinci ameliyatını olup geldiğinde, kesinlikle yasak olmasına rağmen, onu gizlice sigara içerken görünce şöyle demiştim: "Bak Mehmetçiğim, sen çok istiyorsan eğer sigara zıkkımını satın almaya devam et, ama içindekileri ver de ben içeyim; sana zararı olacağına, bana zararı olsun!.. Biliyorsun, sonuçta kötülere hiç bir şey olmaz, ama sen çok iyi insansın!.." deyince, önce biraz şaşkınca bakakaldı, sonra malûm gülüşüyle gülüp; "Valla abi, her zamanki gibi gene haklısın biliyor musun?" deyip, içinde bir tane zıkkım kalmış sigara paketini bana uzatmıştı. Kendi kendime itiraf ettiğim 'kötü insan olduğum' sözümü onaylayarak, o da üstü kapalı tasdik etmiş, ardından bu işe hınzırca gülmüştü.
Evi önünde kurulan konuk çadırına vardığımızda, Giray Karcı anlatıyordu: "Arkıdeşle, dün akşam rüyamda bizim Mahmut'u gördüm, bir eşeğe iki küfe sarmış, hiç birimizle konuşmadan yanımızdan geçip gitmişti" deyince, kalabalıktan birileri hemen; "Sakın bizim Mehmet'i almaya gelmiş olmasın o Mahmut?" dedi, çadırdakilerin çoğu bu görüşü onayladılar.
Mehmet Can gibi, çok candan sevdiğimiz insanları her kaybedişimizde, aklıma hemen ünlü ve merhum Şair Yusuf Hayaloğlu'nun "Ah Ulan Rıza" adlı harika şiiri gelir!.. Merhum şairimiz kusura bakmasın ama, ben o 'Rıza' şiirinin son kısmını, Can Mehmet'ime uyarlayarak yazmak istiyorum: "Ah Ulan Memed!.."
".Yani sen şimdi gittin, yani yoksun/ Yani bir daha hiç olmayacak mısın?/ Yani bir daha cigara vermeyecek/ Bir daha oyunda çay-kahve ısmarlamayacak mısın?/ Peki beni kim kızdıracak?/ Kim taş kuracak, kim halime gülecek?/ Peki beni bu köhne dünyada/ Senin anladığın kadar kim anlayacak?/ Ah ulan Memed/ Bu Yatağan'ın nesini beğenmedin de?/ Azrail'in ardına uyup, öte tarafa taşındın?/ Arada bir Kemal enişten yüzünden tartışırdık ama/ Sen benim en kral kardeşimdin!../ Ah ulan Memed, ben şimdi/ Şu koca dünyada tek başıma ne halt ederim?/ Ama senden ayrılacağımı sanma/ Bizimkilere bir bahane uydurup/ Ardından hemen ben de gelirim, ben de!.."
Asla unutmayacağımız ve unutturmayacağımız can kardeşimiz 'Mehmet CAN' ailesine başsağlığı diliyor, 'toprağı bol mekânı Cennet olsun' diyor, geride kalan bütün dost-akraba ve sevenlerine büyük sabırlar temenni ediyorum!.. Sakin KOŞAR.