SİYASİLERİ TAKLİT ETMEK, BÜYÜK YETENEK İSTER !?

 

          SİYASİLERİ TAKLİT ETMEK, BÜYÜK YETENEK İSTER !?

Türkiye'de sinemanın, tiyatronun, şovmenlerin ve hatta her düşünceden yazar- şairlerin-bestecilerin aniden çoğalması, ülkemizde 'Demokrasiye (Çok Partili Yönetime)' geçildiği 1946 yılından itibaren başlamıştır!.. Daha önce Osmanlıdan kalma gelenekler, kurtuluş savaşı sonrası mecburen sürdürülen 'Tek Parti Yönetimi' günlerinde, bu yetenekler pek başlarını kaldıramıyorlardı!.. Büyük Önderimiz Atatürk'ün sanat ve sanatçıya büyük saygısı vardı ama, o zorlu yıllarda bunlara yeteri kadar zaman ayrılamıyordu, Atatürk'ün ölümünden sonra 1939 yılında başlayan ve altı yıl süren "İkinci Dünya Savaşı" da her şeyi altüst etmişti!..

1950'de tek başına iktidara gelen Demokrat Parti (DP), hızla kendi kadrolarını kurmak, kendi gazetelerini, gazetecilerini ve radyo ekiplerini devreye sokmak için büyük çaba gösterdi... Yıllar içinde çok gelişen ve çoğalan sanatçılarımızdan bazıları sinema ve tiyatroya devam ederken, bir kısmı da 'tek kişilik' sahne şovlarına başladılar!.. Özellikle 1970'li yıllarda başlayan bu şovlar, 2017 yılına kadar devam etti, ondan sonra Türk halkı bir miktar gülmeyi ve espri yapmayı unuttular!.. Sebebini zati sizler de biliyorsunuz... Ancak, bu sürede en çok taklidi yapılan siyasetçi, tabii ki merhum Süleyman Demirel idi... Ondan sonra Bülent Ecevit, Necmettin Erbakan, Turgut Özal, Tansu Çiller ve Erdal İnönü oldular... En güzel Demirel taklidini Zeki Alasya, en iyi Erbakan'ı Metin Akpınar, Tansu Çiller'i Yasemin Yalçın, Turgut Özal'ı Uğur Yücel, hepsinin taklitlerini ise tek başına Levent Kırca yapardı!..

Turgut Özal'ın Başbakan olduğu yıllarda Uğur Yücel bir sahne şovuna çıkmıştı: Amerikalı bir siyasetçi Başbakan Özal'a soruyordu: "Yahu sizin orada iki önemli siyasetçi vardı, ne oldu onlara?" deyince, Özal ağzının suyunu toplayarak; "Birisi Romantik Ecevit idi, biri de Klâsik Demirel'di... Romantik olanın 'Romanı' gitti, geriye sadece 'Tik'i kaldı... 'Klâ-sik' olanın da 'Klâ'sı gitti, geride kalanına da artık biz 'BABA' diyoruz, iyi mi?" diyor, bizler gülmekten yerlere yatıyorduk...

Yıllarca "Olacak O Kadar" dizi şovu ile Levent Kırca, "Devekuşu Kabare Tiyatrosu" şovlarıyla Zeki Alasya ve Metin Akpınar, "Yasemince" dizi şovlarıyla Tansu Çiller'i taklit eden Yasemin Yalçın, bizleri ziyadesiyle güldürüp-düşündürmüşlerdi... Ezik ve fukara insanları anlatan "İtilmiş ve Kakılmış" bölümleri harikaydı!.. Bu sanatçılarımız, 1980 sonrası 'Darbecileri' bile dillerine dolayıp, onları defe koyup, mükemmel şekilde eleştirirler, kimse de onlara bir şey demezlerdi... Hele çizilen harika karikatürlere bugünlerde bile hâlâ gülüyor ve düşünüyoruz!?

İnsanoğlu yaratılış itibariyle, diğer canlılardan 'zekâsı-konuşması-yazması-gülmesi' özellikleriyle ayrılır!.. Siz hiç iki ağacın, geçmişe dair muhabbet ettiklerini gördünüz mü? Bir tilkinin, çakalın veya ineğin, fıkra-öykü-roman yazdığına şahit oldunuz mu? Ya da bir devenin sahneye çıkıp da siyasî şovlar yaptığı gördünüz mü? Hatta en azgın oldukları 'Mart Ayında' bile, bir dişi kediye âşık olan erkek kediyle aşk filmi çevirdiklerini duydunuz mu? Bunları asla göremezsiniz, çünkü bunların hepsi biz insanların yapabildiği işlerdir!.. Zati işin içinde gülme varsa, tabii ki 'Mizah' da vardır!.. Ya da klâsik deyişle; "Bir işin izahı yok ise, mutlaka mizahı vardır!.." Ben de 29 yıl önce gazetelerde yazmaya başladığımda, sırf bu yüzden 'Siyasî-Mizah" dalında yazılar yazmaya bunun için başlamıştım!..

Yazımızı da, merhum Demirel'den bir fıkrayla bitirelim de, onlara karşı ayıp kaçmasın:

"Cumhurbaşkanlığına aday olduğunda, yerine sayın Tansu Çiller geçmişti ya? Demirel o zaman şu fıkrayı anlatmıştı: "Adamın biri derdi için büyücüye gitmiş. Büyücü muskasını yazmış, adama vermiş ve bir de öğütte bulunmuş: 'Şimdi bu muskayı al, boynuna as ve bir de sakın dişi tavşanı aklına getirme. Derdin iyileşecek' demiş. Adam başını sallamış; 'Bu büyü tutmaz' demiş... 'Neden?' diye sormuş büyücü; 'Sen şimdi böyle söyledin ya, artık o dişi tavşan benim hiç aklımdan çıkmaz gari...' demiş..."                  Sakin KOŞAR...

YAZARIN DİĞER YAZILARI