ARŞİPEL'İN KAYIP ŞEHİRLERİ

Asırlar boyu Homeros sadece bir ozan sanılırdı.

Güzel dizelerinin, cenk sahnelerinin, tanrılarla insanların iç içe geçtiği o dev anlatıların sadece hayal gücünün bir ürünü olduğu.

Oysa her yeni arkeolojik keşif, Homeros'un aslında Ege(Arşipel) uygarlığının kayıp hafızasını bize taşıyan bir "hafıza işçisi" olduğunu hatırlatıyor.

Troya bunun ilk kanıtıydı.

Hisarlık'ta yükselen katmanlar, Homeros'un dizelerindeki Troya'yı bir bir doğruladı. Yangın izleri, surlardaki yıkım, kıyıya bakan konum. Şimdi kimse "Troya masaldır" diyemiyor. Çünkü masal değil, tarihti.

Bugün yeni bir kapı daha aralanıyor: Ege'nin sular altındaki şehirleri.

Homeros, İlyada'da çiçekli, bereketli, "güzel surlu" sahil kentlerinden söz eder. Bir çoğu yüzyıllar boyunca bulunamadı. Kaybolmuşlardı. Fakat modern bilim, radar taramaları, sualtı fotogrametrisi, 3D rekonstrüksiyonlar, o şehirlerin aslında hiç de kayıp olmadığını gösteriyor.

Sadece denizle gömülmüşler.

Pavlopetri gibi Miken dönemine ait batık kentler, Homeros'un anlattığı yerleşim tipleriyle birebir örtüşüyor. Taş döşeli sokaklar, saray temelleri, geniş avlular. Ve en önemlisi, hepsini yok eden o ani felaketin izleri. Bilim diyor ki:

Bu kentler bir gecede çökmedi.

Bir tanrının gazabıyla değil dev bir tsunamiyle yutuldular.

Homeros'un betimlediği "bir anda karanlığın bastığı kentler", jeologların tespit ettiği Bronz Çağı felaketleriyle aynı döneme denk geliyor. Şair, felaketleri tanrıların hışmıyla açıklamıştı.

Poseidon'un öfkesi, Apollon'un gazabı, Hera'nın kıskançlığı.

Ama bilim bugün o hışmın aslında kırılan fay hatları, yer değiştiren kıyı çizgileri ve yükselen dev dalgalar olduğunu anlatıyor.

Büyük Miken depremi, Girit-Thera patlaması,,Rhodes-Karpathos tsunamileri,Likya kıyı çöküşleri

Homeros'un "tanrıların cezası" diye anlattığı şeylerin gerçek jeolojik karşılıkları.

Homeros şiir yazmadı, gerçeklerin mitolojik maskesini çizdi.

Yani Homeros'un efsane dediğimiz o dizeleri, bir toplumun jeolojik ve tarihsel hafızasıydı.

Şiire dönüşmüş bir arşiv.

Bugün Peloponnese açıklarında yeniden gündeme gelen Antheia antik kenti de bu zincirin halkalarından biri. Homeros'un "çiçekli kent" dediği Antheia, belki de gerçekten bir kıyı Miken yerleşimiydi ve belki de suların altına gömüldü.

Henüz resmi bir keşif yok.

Ama ip uçları var ve suların altındaki Pavlopetri modelinin yarattığı beklenti büyük.

Ege, hâlâ onlarca kayıp kenti saklıyor olabilir.

Çünkü üç bin yılda kıyı çizgisi değişti.

Depremler, çökmeler, yükselmeler.

Tarihin yarısı toprağın altında, yarısı denizin dibinde.

Ve elimizde bir pusula var: Homeros.

Onun dizeleri, arkeologların haritalarından önce çizilmiş bir coğrafya.

Bugün keşfedilen her yeni kalıntı, şairin bin yıl önce aktardığı o sözlü tarihten bir parçayı doğruluyor.

Belki de en büyük yanılgımız şuydu.

Homeros'un efsane yazdığını sandık.

Meğer o, efsanenin kabuğuna saklanmış gerçekleri geleceğe anlatmış.

Troya bunun birinci kanıtıydı.

Sualtındaki Miken kentleri ikinci kanıtı olmaya aday.

Ege'yi biraz daha tararsak, kim bilir?

Belki de Homeros'un üç bin yıl önce dizelere gizlediği o kayıp şehirler, Poseidon'un unutulmuş avluları gibi suyun altından birer birer yükselmeye başlayacak.

YAZARIN DİĞER YAZILARI