Bilim ve Teknik Dergisinin geçen Aralık 2024 sayısı elime geçmedi. PTT merkez şubesine gittim,Hollanda'dan Muğla'ya dönünce. Görevliye sordum, dağıtılmış görünüyor, dediler. Geri döndüm, velhasıl elime geçmedi.
Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi,
Felsefe Bölümü, Bilim Tarihi Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof.Dr. Hüseyin Gazi Topdemir'in yazısı, "Antik Yunan Döneminde Gökyüzü" hakkında bilgi sunacağım size.
Yazıda "Gökbilim çalışmaları, yaklaşık M.Ö. ikinci binyılda Babillilere ait gözlemler, bu gözlemlerin kayıtlara geçirilmesiyle başladı. Yunanlılar tarafından geometrik yöntemlere ve felsefi ilkelere dayalı gök modellerinin olusturulmasiyla önemli bir gelişme kaydedildi.
Hristiyan dünyasında beş yüz yıllık bir durgunluk dönemi geçirdikten sonra, Islam dünyasında yapılan çalışmalarla gök bilimi, kuramsal ve olgusal bütünlüğe sahip bir disiplin hâline getirildi.
Böylece Babil, Yunan, Hristiyan ve Islam kültürlerinin katkılarından oluşan üç bin yıllık gök bilimi geleneği, on altıncı yüzyılda gerçekleşen büyük yeniliklerle matematiksel modellere ve gözlemlere dayalı bilimsel bir disiplin niteliği kazandı. "
Günlük Hayat ve Takvim
"Cilalı Taş Devrinde ( Neolitik Çağ) ortaya çıkan yerleşik hayat ile insanların gökyüzüne olan ilgileri de değişti, insanlar meskenlerini, dini yapılarını ve mezarlarını Güneş'in doğuş yönünde yapmaya başladı. En yalın ifadesiyle, gökyüzünün ve gök cisimlerinin Neolitik kozmolojideki önemini ve etkisini gösteren bu durum, aynı zamanda tarih öncesi çağlarda denizcilerin ve çiftçilerin pratik gereksinimlerini karşılarken neden gök cisimlerinin hareketlerini izlediklerini de açıklıyor.
Denizciler yollarını bulmak için Güneş' i ve yıldızları kullanırken, ekinlerini ne zaman ekeceklerini ve ne zaman hasat edeceklerini bilmek için tarımsal takvime ihtiyaç duyan çiftçiler gök cisimlerinin hareketlerini izlemişlerdir.
Misir,Mezopotamya ve diğer eski uygarlıklarda belirli bir yıldızın, örneğin Sirius'un, şafak vakti gökyüzünde görulmesinin, yani Güneş ile birlikte doğuşunun tekrarına dayalı takvimler geliştirilmişti. Benzer uygulamaların Antik Yunan' da da söz konusu olduğunu Hesiodos'un (M.Ö. 8.yüzyıl) Işler ve Günler adlı eserinden öğreniyoruz.
Yeni bir takvim yapmak zor bir iştir, bu günde bu zorluk devam ediyor. Zira ne Ay ne de Güneş yılında gün sayısı tam sayı olmadığından, ay uzunlukları değişir. Nil Nehri'nin taşması ile aynı zamana denk geldiği için Sirius'un ufuktan Güneş' le birlikte doğuşunu esas alan Mısır'lilar, takvimlerini sabitlemek için her yılın 29,5 günlük 12 aydan ve ek günden oluştuğu, ayrıca Sirius'un daima 12. ayda doğacağı bir takvim tasarladılar. Eğer herhangi bir yılda Sirius 12.ayın başlarında doğarsa, sorun yoktu.
Çünkü bu bir sonraki yıl gene aynı doğacağı anlamına geliyordu. Ancak doğuşu 12.ayı geçerse, ertesi yıl 12.ay bittikten sonra doğacak demektir. Bunu önlemek için, o yıla bir ay eklenirdi. Bu takvim esasen dini bayramlar için yeterliydi, ancak bir toplumun günlük ihtiyaçlarını karşılayamıyordu. Bu nedenle sivil amaçlar için ikinci bir takvim tasarladılar. Diğerine göre daha basit olan bu takvimde her yıl tam olarak 12 aydan oluşuyordu. Her ayın 10'ar günlük 3 haftadan oluştuğu bu takvime, toplam gün sayısını 365'e tamamlamak için, yıl sonunda 5 gün ekleniyordu. Bu sivil takvim, Nil taşkınları ve tarımsal döngüler ile yaklaşık olarak uyumlu olduğundan toplumsal ihtiyaçları karşılıyordu.
Benzer uğraşlar veren Mezopotamyalilar gelişmiş bir sayı sistemine sahip olduklarından daha gelişmiş takvim yapabildi.
Bir sayı sistemi geliştiren Mezopotamyalilar'in bu başarıları, gökbilim çalışmalarında önemli avantajlar sağlamış. Çünkü bu sistemde yazilabilecek sayıların doğruluğunun ve çok yonlülüğünün bir sınırı yoktu.
Bugün de açıları derece, zamanı ise saat, dakika, ve saniye cinsinden seksagesimal sistemde yazmaya ve hesaplamaya devam ediyoruz. "
Prof.Dr. Hüseyin Gazi Topdemir yazısında tarihsel bir olayı açıklamaya, aylar ve yıllar üzerine bildiklerini ve araştırma sonuçlarını ortaya koymaya çalışmış.