Cumhuriyet Gazetesi'nin 2.ci sayfasında, 22 Haziran 2025 Pazar günü Pazar Yazıları bölümünde Elif Gürsel'in Güney Afrika'dan yazdığı konu var, köşemde.
Haziran' da Güney Yarımküre'nin, Güney Afrika'nın doğusunda yer alan KwaZulu- Natal
kıyıları, dünyanın en büyük sürü göçlerinden birine sahne olur. Gümüş renkli sardalyalar, bu görkemli sahnenin başrol oyuncuları olarak okyanus yüzeyinde dev mürekkep lekesi gibi belirir. Yüzeye dikkatlice baktığımızda okyanus adeta kaynar, gümüş pullar ışığı kırar, suyun yüzeyi ayna gibi parlar. Sardalya sürüsü ansızın bir yırtıcının darbesiyle ansızın savrulur, dağılır. Her seferinde yeniden daireler çizer, kendi içine kapanır, yeniden açılır ve sonunda tekrar birleşir.
Köpekbalıkları sessizce yaklaşır, yunuslar kenardan içeri dalar, foklar kıyıdan sızar, martılar çığlıkla suya dalar, kambur balınalar suyu bir kez daha karıştırır. Hepsi bu büyük sofranın davetsiz ama yıllardır beklenen misafirleridir.
Sardalyalar, doğu yönünde ilerlerken Atlantik Okyanusu'nun soğuk, besin açısından zengin Benguela akıntısını takip eder. Ancak KwaZulu- Natal kıyılarına ulaştıklarında, karşılarına sıcak Agulhas akıntısı çıkar. Bu iki su kütlesinin buluştuğu yerde oluşan termal sınır, sardalyalar için bir çıkmaz yaratır. Sıcak suyu tolere edemezler, metabolizmaları bu koşullarda bozulur, yönlerini kaybederler.
Serin bir kıyı şeridi ise dar yırtıcılarla doludur. Arkalarında onları takip köpekbalıkları, yunuslar, balinalar vardır, önlerinde ise sıcak akıntı. Kaçacak yerleri yoktur. Biyolojik bir tuzağa dönüşür. Bilim insanları bu durumu "ekolojik tuzak" olarak tanımlar. Sardalya sürüsünün doğal içgüdüsüyle girdiği ortam, beklenmedik şekilde ölümcül hale gelir. Sardalyalarin büyük kısmı hayatta kalmaktan çok yok oluşla son bulur.
Göç, çoğu tür için bir stratejidir. Daha fazla besin, daha güvenli alan, daha uygun üreme koşulları demektir.
Ancak sardalyalarin KwaZulu- Natal'a gelmesi,
bu tanımlara pek uymaz. Bu yolculuk, onların soyunu sürdürmesi için şart değildir. Belki de okyanusun karmaşık akıntı sisteminde bir zamanlar anlamlı olan bu rota, artık ölümcül bir yanılgıya dönüşmüştür.
Belki hala işe yaradığını sanan bir içgüdünün son yankısıdır bu. Belki de sadece kader.
Sardalya sürüsünü sadece okyanus sakinleri değil, insanlar da büyük iştahla bekler. Sahilde yerli halk ağlarını hazırlar, balıkçılar motorlarını çalıştırır, turistler kameralarını...Kimi elinde sepetle, kimi eteklerini toplayarak suda balık kovalar. Yerel halka ve turistlere denize girmek yasaklanır. Denizin kusursuz avcısı, milyonlarca yıl süren evrimin ürünü köpek balığının av macerasında işler her zaman planladığı gibi gitmez. Sardalya sürüsünü kıyıya kadar takip eden bu heybetli yırtıcı, bir anda kendini balıkçı ağının içinde buluvermiş.
Yerel balıkçılar ustalıkla yaklaşır. Kuyruğundan tutup ağır ağır denize doğru sürüklerler. Hiçbir direnç göstermeden sakince eşlik eder.
Bugün sardalya göçü artık bildiğimiz haliyle yaşanmıyor. Eskiden haftalar süren bu büyük göç manzaraları, artık dakikalar süren kısa sürelerde tamamlanıyor. Zamanlaması belirsiz. Bazı yıllar sürüler gelmiyor. Aşırı avlanma sardalya stoklarını azalttı.
Sardalya göçünü anlatmak, yalnızca bir balığın izini sürmek değil, yeryüzünün son kalan senfonilerinden birine kulak vermektir. Ne yazık ki bu senfoniyi en çok bozan da, onu en çok alkışlayan da "insan" .
Gezegenimiz hala mucizeler üretmeye devam ediyor.
Ve biz bu mucizenin hem tanıgıyız, hem sınavıyız.