FAHRİYE ABLA
Her erkeğin ilk gençliğinde aklını başından alan bir Fahriye Ablası vardır.1934 Yılında bu şiir Varlık Dergisinde yayınlandığı zaman genç şairler arasında adeta bir hadise yaratmıştı. Ahmet Muhip Dranas´ın bu güzel klasik şiirini köşemde 7. kez yer veriyorum. Hepiniz biliyorsunuzdur, bu klasik eserden başrolünü Müjde Ar ve Tarık Tarcan'ın oynadığı sinema filmi bile çekilmişti. Çok ilgi gören film o dönemde gişe rekoru kırmıştı. Ergenlik çağındaki genç erkeğin dul bir kadına olan tutkusunu anlatıyordu. Yavuz Turğul'un yönetmenliğini yaptığı filmi bir kaç kez izledim. Eski anılar gözümün önünden bir bir geldi, geçti, gitti. Benim gençliğimde de aklımızı başımızdan alan, adı bende saklı, gülümsemesiyle mahallemizin delikanlılarının başını döndüren, yürüyüşüyle, endamıyla mahalleyi sallayan dünya güzeli bir ablamız vardı. Daha doğrusu o bir afetti. İçimiz giderdi. Tabi o zamanlar bekardık. Abla eşinden yeni ayrılmış, bir çocuklu dul bir hanımdı. Sanki hiç evlenmemiş bir görünümü vardı. Dedikodu yüzünden başka bir mahalleden bizim mahalleye taşınmıştı. Bizim mahalle çarşı ortası olduğu için dışarıdan bakıldığında hiç dedikodu yapılmazmış gibi görünse de dedikodunun alası yapılırdı. Onu görünce içim kıpır kıpır olur ve ona karşı haksızlık yapıldığını düşündükçe üzülürdüm. Mahalledeki tüm kadınlar onun güzelliğinden çok etkilenmişlerdi. Sevdikleri, acıdıkları için mi yoksa kıskançlıktan mı bilemiyorum? Dedikodusu yalan yanlış yapılırdı. Çoğu kez onunla ilgili anlatılanları can kulağıyla dinlerdim. Yıllar sonra Fahriye Abla şiirini okuyup keşfedince, hep o mahallemizdeki güzel ablayı anımsadım. Abla dedik, elini öptük, gönlümüzde misafir ettik. Bir su gibi geldi geçti o günler. Anılarda kaldı. Şimdi yaşıyor mu, sağ mı bilmem? ...Ama o benim gönlümde hep bir Fahriye Abla olarak yaşayacaktır. Umarım yaşıyorsundur. Sağlıklı ve şiir gibi ömürler dilerim. Sürçü-lisan ettiysek af ola...
Ahmet Muhip Dranas'ın bu güzel şiirini çok severim.
Buyurun bu klasik şiiri hep beraber bir daha okuyalım..
FAHRİYE ABLA
Hava keskin bir kömür kokusuyla dolar,
Kapanırdı daha gün batmadan kapılar.
Bu, afyon ruhu gibi baygın mahalleden,
Hayalimde tek çizgi bir sen kalmışsın, sen!
Hülyasındaki geniş aydınlığa gülen
Gözlerin, dişlerin ve ak pak gerdanınla
Ne güzel komşumuzdun sen, Fahriye abla!
Eviniz kutu gibi bir küçücük evdi,
Sarmaşıklarla balkonu örtük bir evdi;
Güneşin batmasına yakın saatlerde
Yıkanırdı gölgesi kuytu bir derede.
Yaz, kış yeşil bir saksı ıtır pencerede;
Bahçende akasyalar açardı baharla.
Ne şirin komşumuzdun sen, Fahriye abla!
Önce upuzun, sonra kesik saçın vardı;
Tenin buğdaysı boyun bir başak kadardı.
İçini gıcıklardı bütün erkeklerin
Altın bileziklerle dolu bileklerin.
Açılırdı rüzgârda kısa eteklerin;
Açık saçık şarkılar söylerdin en fazla.
Ne çapkın komşumuzdun sen, Fahriye abla!
Gönül verdin derlerdi o delikanlıya,
En sonunda varmışsın bir Erzincanlıya.
Bilmem şimdi hâlâ bu ilk kocanda mısın,
Hâlâ dağları karlı Erzincan'da mısın?
Bırak, geçmiş günleri gönlüm hatırlasın;
Hâtırada kalan şey değişmez zamanla.
Ne vefalı komşumdun sen, Fahriye abla!
Ahmet Muhip Dranas