KANDİLİN YAĞI
İlçemizde elektriğin olmadığı tarihlerde (1950’li yıllar)annemin ninesi Cemile ninemiz, Muğla’da oturan kardeşi Tahir’i uzun zamandır göremediği ve çok özlediği için ziyaret etmek ister. Kızından izin alamamanın endişesiyle bir bahane üretir ve: ‘’ Çok hasten gari, golum ganadım gırık, Moğle’ya Dahir’in yanına gidcen, O bene doktora götürü, yarın vesaite bindirin bene baken ’’ der. Bakiye Ninem de: ‘’ Ana sen daha dün eyidin nezman hastılandın? İngastan (yalandan) hasta olveme bene, Dahir dayımı da oyluma, işi gaydı vardır, sona çok hasta olusen gidesin, hindi bişen bilen yok.’’
--Ah gızım sen bene inanemamın gece nahal geçdi habarın va mı? Yatan içinde bi öte bi bereye gıvrandım dudum. Ayaklam bellem çok sızıladı. Yargınım arıdı. Gidcen işte Moğle’ya.
--Ahh anam ahh sen doru dürüs gardeşime göresim geldi desene?
--Ah aşşole sen naha anlasen anla Dahir’imi pek görcem geldi. Yarın makine gaçta kalka acep?
--Ana Bekiroğlu güven aşam eve gelince sölerin, yarın sene gırgavesinden (Kırkahvesi) arabeye bindiri geli. Evsilenip duma. Halolu. Çok galma dayımlarda ha iki gün gal dön.
-- Olu gızım sağol. Hazırlıklamı yapan gari.
Ertesi günü Kırkahvesinde, Aydın’dan gelen otobüse bindirilir ve Muğla’ya gider Cemile Ninemiz. Muğla pazarında manavlık yapan kardeşi Tahir, ablası Cemile’yi karşısında görünce pek sevinir, sarmaş dolaş olurlar. Ayaküstü hasret giderirler ve tezgahını yardımcısına bırakarak evlerine giderler.
Evin gelini hoş karşılar, ablasının elini öper ve buyur ederek baş köşeye oturttur. Ninemizin bahane hastalığı çoktan geçmiştir. Mutludur artık. Kardeşine kavuşmak sevincini doyasıya yaşamaktadır. Akşam olur yenilir, içilir, hoş sohbet edilir ve sonunda yatma zamanı gelir. Kendine ayrılan odaya giderler. Daha önceden yatağı gelin tarafından hazırlandığı için kardeşi Tahir: ‘’Abla, namaz kıldıktan sonra bu divanda yatarsın, namazlık şurda, suyunda başucunda, yine de bir isteğin olursa bize seslenirsin olur mu? Hadi sana iyi geceler ’’ der ve sonra oda kapısını kapatır, kendi odasına çekilir.
Ninemiz yol yorgunu da olsa namazını kılmayı ihmal etmez. Namazını kıldıktan sonra yatacaktır ama Tahir kardeşinin kendine söylemediği, kendinin de ona sormadığı bir durum ortaya çıkar. Tepede sallanan lamba nasıl söndürülecektir? Işıkta uyumaya alışkın olmadığı için yatakta uyuyamamanın kaygısını namaz esnasında düşünür durur. Hızla namazı tamamlayayım da, daha yatmadılarsa Tahir’e bir sorayım diye aklından geçirir. Bitirir bitirmez kapıya koşar açar bakar ama ses duymadığı gibi bir ışık sızıltısı göremez ve odaya geri döner. Ne yapacağını bilemediği için lambayı üflemeye başlar. Üfler, üfler, üfler ama lamba sönmez. Başındaki üsküfü çıkarır başlar sallamaya…Salla Allah salla…Yok bir türlü sönmez lamba…Uğraşır uğraşır olmaz. Üsküfün gücü yetmediği kanaatine varır ve namazlağı sallar bu defa. Sallla salla yine nafile…Daha sonra altına bir sandalye çekerek üstüne çıkar yine üfler, üsküf sallar, yine olmaz. Sucuk ter içinde kalır… Aradan epey zaman geçmiştir. Yorgun da olsa ışıktan dolayı uyuyamaz. O esnada kardeşi Tahir gürültüden rahatsız olduğu için odaya gelir ve sorar: ‘’ Abla hayırdır, sen daha hala uyumadın mı? Ne bu halin sucuk ter içinde kalmışsın,bi sesler duydum ne oldu baken?
--Ah gardeşim seni de uyandırdım ırahatsız ettim. Baksene buyuncuk ben bu gandili söndüremedim. Uykum gaçtı gari. Naha sönüyo bu meret, bilimedim. Sene de somadım, sende sölümedin?
--Ahh ah haklısın abla valla eşeklik bende. Bak burda düme va ya gödün mü? İşte, buna çıt diye kapattın mı lamba biden söne.
--Ule Dahir ‘’Kandilin yağı ‘’ ordan mı gelip duru…