BİR EBRULİ BAHÇE

"İnsan değişir; değişmelidir de... Ancak onu var eden temel değerleri ve ilkeleri  kırk yıl sonra bile kararlılıkla savunmak tutuculuk değil, tutarlılılıktır."

BİR EBRULİ BAHÇE

                                                               Hasselt, 2 Mayıs 1991

Sevgili Oğlum,

İster politikacı olalım, ister bilim adamı, ister sanatçı; toplumsal yapımızı bilmiyorsak doğru politikalar; insan kaynağımızı tanımıyorsak tutarlı görüşler; kültürel değerlerimizi kavramamışsak özgün sanat eserleri üretme ve değerlerimizi evrensel değerlerle buluşturma şansımız yoktur.

Bu mektubumda, yurdumuzun toplumsal ve kültürel dokusunu açıklamaya çalışacağım sana. Bu senin tarihsel mirasımızı doğru değerlendirebilmen ve ileride üstlenebileceğin görevleri gerektiğince yapabilmen için oldukça önemli.

Ben Anadolu'yu bir ebruli bahçeye benzetirim. Batıda "Türk kâğıdı" adı verilen ebru, renklerin özel yöntemlerle harmanlanmasıyla yapılan bir süsleme sanatıdır. Ebruda, farklı renklerin uyumu, benzersizlik ve özgünlük vardır. Bu özellikleriyle ebru, Anadolu kültürünün yansıması gibidir.

Bizim yurdumuz, bilgiyi, bilimi tanrıların elinden alıp insanlığın emrine sunan Tales'lerin; "Sevelim, sevilelim bu dünya kimseye kalmaz" diyen Yunus'ların; "Ne olursan ol yine gel" diyen Mevlana'ların; "Yurtta barış, dünyada barış" diyen Mustafa Kemal'Ierin yurdudur. Bizim kültürümüzün mayasında insana insan olduğu için değer verme; hoşgörü, katlanma, inanma vardır. Bu nedenle dünyanın birçok bölgesinde yaşanan eritme (assimilation), dışlama (discrimination) ve ayrımcılık (apartheid) gibi kavramlar Anadolulunun sözlüğüne bile girmemiştir.

Bugün yurdumuzu tanıtan broşürlerin hangisini açsak, konukseverliğimizi öven satırlarla karşılaşırız. Bu satırlarda abartma olmadığını, bir kez olsun konuğumuz olmuş her yabancı rahatlıkla söyleyebilir. Çünkü Anadolu insanı bir yudum suyunu, bir dilim ekmeğini, aç susuz kalacak olsa bile hiç tanımadığı biriyle paylaşabilen; evinin en güzel odasını misafiri için hazır tutan insandır. Çünkü onun inancına göre dini, dili, ırkı ne olursa olsun, gelen Tanrı Misafiri'dir. Çünkü o, "Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır" felsefesiyle yetişmiştir.

Anadolu kültürünün dinamizmi farklılıkların uyumunda gizlidir. Bu uyumu soframızdan müziğimize, oyunlarımıza yaşamın her alanında ve anında görmek olanaklıdır. Sofrasını, çorbasından turşusuna hamsiyle donatabilen Karadenizliyle; bir mor patlıcanın musakka, karnıyarık, imambayıldı, oturtma diye diye çeşitli yemeklerini yapabilen Egelinin, birbirlerinin sofralarına çekinmeden oturabilmeleri elbette önemsiz değildir.

Bilirsin, Egemiz zeybekler diyarıdır; Trabzon'da horondur tepilen; Antep'te halayla, Erzurum'da barla karşılanır konuklar. Bu oyunlara eşlik eden saz vardır; davul zurna vardır; kemençe vardır... Hele bir araya gelirse Efesi, Lazı, Kürdü, Çerkezi; hem zeybektir diz dize vurulan, hem halaydır, horondur, bardır, karşılamadır el ele tutuşup, kol kola oynanan...

Sazların ve dansların bu denli çeşitli olduğu Anadolu'da söz ve ezgi de çeşitlidir. Kimi yüce dağ başlarında buzullar kadar yalnız bozlak, kimi denizini özlemiş sular gibi özlem yüklü gurbet havası, kimi bahara hazır dallar gibi kıpır kıpır kırık havadır onlar. Kimin söylediği, nereli olduğu değil; bizim olması, buram buram Anadolu kokmasıdır önemli olan. Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun dediği gibi "altlarında imza yoktur ama içlerinde yürek var" dır. O yürek, sevgiyle, sevdayla; acıyla, özlemle yoğrulmuş; ama geleceğe hep ümitle bakmış Anadolu insanının yüreğidir.

Bunları okurken birden kaşlarını çatıp bana, iyi ama Bedreddin'i asan, taht uğruna 21 kardeşini boğazlayan, dahası öz oğlunu, oğlunun bebesini yağlı kementle boğduran Anadolu insanı, diyeceksin biliyorum. Sonra yakın tarihimize geçip Nazım'ı, Menderes'i, Deniz Gezmiş'i örnekleyeceksin biliyorum. Ben de sana tüm bu örneklerin iktidara sahip olma kavgası olduğunu anlatacağım. Dahası bu topraklarda farklı inanan, farklı düşünen, farklı dili konuşan insanların arasında din, dil, ırk savaşları olmadığını anlatacağım. '

Sakın bana, 1919 Yunan işgalindeki Anadolu RumIarını örnekleme. Dido Sotiriyu "Benden Selam Söyle Anadolu'ya" adlı romanında RumIarın kimin oyununa geldiğini çok güzel açıklar biliyorsun.

Bugün güneydoğuda yaşadığımız olayların perde arkasını da tarih yazacaktır elbette. Bazı dostlarımızın(!) bu olaylarda uygarlık adına oynadıkları rolleri anlamak zor değil. Çünkü onlar tarihlerinin hiçbir döneminde farklı kültürlerin uyumunu yaşamamışlardır. Onların tarihi, etnik savaşlarla, din ve mezhep savaşlarıyla doludur. Batı Avrupa'da öğrencilere Avrupa Birliğinin temel amacının Büyük Şarlman'ın düşlerini ger çekleştirmek olduğu öğretilir. Elbette bu amacın gerçekleştirilmesi sayesinde mezhep, dil, ırk farklılıklarının dayattığı savaşların ikide bir kapıyı çalması da önlenmiş olacaktır. Camiye tahammüllerini(!) Endülüs'te okuduğumuz, havraya tahammüllerini 2. Dünya Savaşında fırınlarında yakılan on binlerce Yahudi'den öğrendiğimiz bu tekkültürlü toplumların, Anadolu'nun camiden, kiliseden, havradan çıkıp bir çınar altında tavla oynayabilen insanlarını; bu insanların bin yıllar içinde oluşturduğu çokkültürlü yapıyı anlamaları kolay değildir. Ancak Anadolu'nun çokkültürlü yapısı içinde yetiştiği halde tekkültürlü devlet hevesiyle yola çıkanları aymaz olarak değerlendirmek herhalde yanlış olmasa gerek.

Sevgili oğlum, aslı ne olursa olsun, nece konuşursa konuşsun bu topraklardan gelip geçen herkes bu ebruli bahçeye özünden bir renk sundu. Bu ebruli bahçe binyıllar içinde sabırla kuruldu. Bize düşen görev yadsımadan, dışlamadan bu mirasa sahip çıkmak; sevgiyi nefretten, .dostluğu düşmanlıktan, barışı savaşlardan uzak tutarak bu ebruli bahçeye, bir renk de kendimizden sunmak olmalıdır.

Seni sevgiye emanet ediyorum. Yüreğin sevginin pınarı olsun. Gözlerinden öperim.

 

 

 


YAZARIN DİĞER YAZILARI