Büyük Ağaçlar Kasabası doğaldır ki Ula'dır. Ulanın tek bir anayoldan oluşan çarşısında yürüyüş yaptığınızda büyük dev ağaçlarla karşılaşırsınız. Hepsi görkemli ağaçlardır. İçerde ki mahallelerde de benzer ağaçlar vardır. Bu büyüklüklerin nedeni Ula'nın ovaya kurulmuş olmasındandır. Örneğin şimdi Menteşe dediğimiz Muğla bayıra ve yamaçlara kurulmuştu. O nedenle ağaçları büyük boyutlar göstermezler. Yayla ise neredeyse Ula gibidir.
Ula'dan diğer söz edilebileceklerin arasında A-Deliği, Yedi Delik, Asar, Makuf ovası, Alcin dağı, Ula çayı ve Kapız var. A-Deliği ve Yedi Delik gömü yeri ya da yerleşim yeriydiler. Alcin'in adının nerden geldiğini bilemiyoruz. Alcin dağı çamla ağaçlandırıldı, ancak Yedi Delik şimdi görülemiyor. Çamlar onu örttü. Yedi Delik çok güzel görüntü verirdi. Orman İdaresinin ona arka çıkmasını ve önünü açmasını beklemekteyiz. Makuf ovasından söz etmem adından dolayıdır. Ovanın Vakıf olduğu, adın Makuf'a dönüştüğü düşüncesi var. Ula çayı artık bugün akmıyor. Yeri duruyor ama Ula Göleti yapıldığında gelen suyu Gölete bağlanmıştır. Gölet gösterişli bir göl görünümünde değil ama dinlenme, eğlenme amaçlı hoş bir gezi ve kırda yemek alanıdır. Orada kürek de çekilebiliyor. Marketi ve aşevleri de var.
Kapız, Ula Çayı'nın küçük çavlanlar yaparak aktığı(şimdi akmıyor) uzun(Kızılağaç'a kadar uzanır) ve çok derin, Ula kapalı havzasının aşağı Gökova düzlüğüne sularını akıtan ve insanların oraya inişini sağlayan bir yardır. Biraz ürperti vericidir. Kapız'ın bulunduğu yerde Ula'dan aşağıya Gökova'ya yürüyerek inilen şaşırtıcı görünümde taş döşeli bir Roma yolu vardır. Ortalarda bir yerde, bir de düzlüğe indiği yerde sarnıçları bulunur. Ortalarda bir de tulumba vardır. Yürüyüş sporu için Akdeniz'de benzeri olmayan bir seçim olacaktır.
Asar sözcüğü, birinci a'sı uzun okunan Arapça bir sözcüktür, eser sözcüğünün çoğulu olup eserler demektir. Asar, üzerinde çok kayalar ve bir düz alan bulunan bir tepedir. Üzeri çamlık değil, (maki) çalılıktı. Düz alan eski büyük bir yapının döküntülerinden oluşan bir taş denizi gibi idi. Briket büyüklüğünde ya da daha küçük düzgün taşların yığıldığı üzerinde yürümesi zor bir alandı. Bu taşlar şimdi orada yok, herhalde kullanılmak üzere oradan alınmış olmalılar. Elli beş yıl önceydi, bir arkadaş beni Asar'ın kıyısında bir evin bahçesinde bulunan bir tarihi taşı görmeye götürdü. Küçük bir masa büyüklüğünde küp biçiminde bir taştı. Yan tarafında uzanan asma dalları ve küçük bir boğa başı kabartması vardı. Bu taşın başka benzerleri bulunmadı. Diğer kabartmalı taşlar birileri tarafından eski zamanda Ula dışında bir yerlere götürüldüler, öyle anlaşılıyor. Niteliksiz taşlar Ula'da evlerde, hala bile, yapı gereci ve çeşitli kullanım taşları olarak, üstelik çok uzun yüzyıllardan söz ediyorum kullanıldılar. Benim gördüğüm taş Hıristiyanlık öncesi bir taştı. Roma'dan ya da Karlar'dan olabilir. Ula'daki bütün dibek taşları Asar'dan alınma değil midir? Babamdan kalan evimde 50 cm. uzunluğunda bir sütun parçası, iki kabartmasız taş vardı. Ağalar Cami'nin minaresinde bir sütun parçası gereç olarak kullanılmıştır, görülebilir. Memduh Bey'in evi önünde kaldırımda 6-7 m. boyunda iki sütun uzanmaktaydı. Asar'a hisar diyenler yanılıyorlar. Asar'da kale yoktu, bir tapınak vardı. Asar'ın tepesinde şimdi bir apartman vardır. Özgün bir yere imar verilmesi bir şanssızlıktır! Asar'ın kayaları da ağaçlandırma yapılırken her nasılsa(?) toprak altında kalmıştır.