19 Mayıs,Mustafa Kemal'in Milli Mücadele ruhuyla Kuvva-yı Milliyecilerle başlattığı kurtuluş mücadelesinin kararlılığıdır.
"Düş sokağında nerelerden nerelere gittim? Kimlerle karşılaştım? Geçmiş zamanda yolculuk yaparken o yılların öykü kahramanlarıyla tanıştım. Onların hikayelerinin kahramanı oldum ara sıra. Masallarında bulutların üzerinde uçtum. Geceleri yıldızlarla aya seyahatler yaptım. Rüzgâr kanatlarımı takıp yılkı atlarıyla dağların zirvelerine ulaştım. Anadolu'mun yemyeşil ovalarına inip lalelerden, papatyalardan başıma taç yaptım. Köyün gençleriyle düğünlerde halay çektik. Aşk türküleri, sevda türküleri söylenirken davul zurna eşliğinde oynadık. Zeybek havalarında yerleri titrettik hep birlikte.
Ninemle bostan gezmelerinde ağaçlardan erik topladık. Ayçiçeği tarlalarında güneşe çevirdik aydınlık yüzümüzü. Dedemle un değirmenlerinde geceledik. Ozanların türküleriyle uykuya daldık. Dönüş yollarında bağlardaki kadınların sepetlerindeki üzümlerden aldığımız tadı unutamadık. Memleketimin kuyularının soğuk sularından içtik. Gediz'in berrak akan sularında yıkandık. Çobanların kavallarının nağmelerine eşlik eden kuzuların meleyişlerine kulak verdik. Her şey bir rüya mıydı? Kim uyanmak ister böylesine güzel rüyalardan? Ama ne yazık ki uyandırdılar bu tatlı rüyalardan. Top sesleriyle, tüfek sesleriyle... Düşman işgal etmiş her yanı. "Düşman geliyor kaçın!" sesleri yükselmiş. Korkudan evlerini terk etmiş biçare insanlar. Dağlarda aç susuz kalmışlar günlerce. Çocuklar sokaklarda oynayamaz olmuş. Sadece mallarına, mülklerine göz koymakla kalmamış; kadınların, kızların namusuna da göz koymuş düşman. Onların namus ve şerefleri için çektikleri acıların yüz katını yüreğimde hissettim. Düş sokağı rüyalarımda çareler arayan kahraman efelerimizin sofralarında ağırlandım. Canları pahasına her şeyi göze alarak evinden uzakta dağlarda yaşayarak düşmana geçit vermeyen cesur yürekli efelerle gururlandım. Sevgili Atam, Mustafa Kemal Atatürk'ümün rehberliğinde büyüyen, çoğalan Kuvva-yı Milliyecilerin cesur yüreklerinin vatan için nasıl çarptığına şahit oldum. Bitmek bilmeyen savaşlar yüzünden sekiz yıl evine dönememiş olan, ailesinin hasretiyle yanıp tutuşan Hüseyin Çavuş köyünün yakınından geçerken komutanından izin almadan ailesini görmeye gittiğinde babasının "Ben oğluma asker kaçağı dedirtmem!" diyerek oğlunun altına bir at verip birliğine dönmesini sağlayan babanın elini öptüm düş sokağında.
İnançla, cesaretle gece gündüz demeden düşmanı vatan topraklarımızdan atmak için çalışan kahraman askerlerimizin alevler içinde yanan köyleri, kasabaları gördüklerinde yetişememenin üzüntüsüyle gözlerindeki acıyı farkettim. Yanan evlerin, küllerin içinde askerlerimizi görünce " İpek kumaşların üzerine ibrişimlerle işlediğimiz bayraklarımız da yandı!" derken; kadınların, genç kızların gözlerinden akan yaşları silmek istedim."Yine de canımız kurtuldu ya, sen çok yaşa asker!" diye bağrışlarını duydum.
"Sen çok yaşa asker!"
Ağlıyorum, artık kimse böyle rüyalar görmesin istiyorum.
Sen savaş ve zulümlerin insanlık tarihine sürülmüş kara bir leke olduğunu anlat çocuğum. Bahar çiçekleri açan Anadolu'mun yeşil ovalarında huzur içinde gez çocuğum."
Münevver Ongun