MURO


     Oya ve Nevin, aynı evi paylaşan iki öğretmendi. Oya, Nevin'den birkaç yaş büyüktü; deneyimli, kendinden emin ve hayatla daha barışıktı. Nevin ise çiçeği burnunda bir öğretmendi; kırılgan ve içine kapanıktı ayrıca bazı acıların etkisinden hâlâ kurtulamamıştı. Aslında aralarındaki bu fark arkadaşlıklarını derinleştiren bir bağ olmuştu.

     Bir akşamüstü Oya üzgün döndü eve.

     "Faik Amca vefat etmiş." dedi. "Başsağlığına gidelim."

     Nevin yutkundu. "Tanımıyorum ki. Üstelik cenaze evleri beni hep huzursuz eder. Ne olur, ben gelmeyeyim." dedi.

       Ama Oya'nın sesi kararlıydı.

     "Mahallemizin en saygıdeğer insanıydı, gitmemek olmaz. Hem artık bu mahallede yaşıyorsun, komşularını tanımalısın! Sevinçlerinde de, acılarında da yanlarında olmalıyız. Merak etme, cenaze kalkmış zaten. Bu sadece bir taziye ziyareti."

     Nevin, isteksizce de olsa kabul etti arkadaşının teklifini. Annesinin ölümünden beri boğucu bir etki yaratıyordu cenaze evleri onda. On dört yaşındaydı o zamanlar. Annesi günlerce hasta yatmış, o da hep başında sabahlamıştı. Ölüm geldiğinde, Nevin sadece uyumak istemişti ama bırakmamışlardı. Kalabalık, gözyaşı, karışık gelenekler. Bazıları annesinin yüzünü açıp; "Bak kızım, iyi bak! Bir daha göremezsin!" demişlerdi. Gözleri hâlâ o solgun yüze takılıydı.

     İki sokak ötedeki cenaze evine vardıklarında, büyük tahta kapı ardına kadar açıktı. Kapının kenarındaki delikten aşağı sarkıtılmış bir ip dikkatini çekti.

     "Bu ip ne işe yarıyor?" diye sordu Nevin.

     "Kapı kapalıysa ipi çekiyorsun, içeriden açılıyor. Kapı koluna bağlı. Burada insanlar birbirini tanır. Kimse yabancı değildir." dedi Oya.

     Avluda misafirleri Faik Bey'in özenle baktığı sardunyalar karşılıyordu. Renk renk, canlı, dimdik. Nevin basamakları çıkarken içini bir sıkıntı kapladı. Tıpkı yıllar önceki gibi.

     Salon beyaz yaşmaklı kadınlarla doluydu. Gül suyu kokusu her yere sinmişti. Dantelli kanepe örtüleri, delik işi perdeler. Her şey çok tanıdıktı. Konsolun üzerinde paketlenmiş şeker torbaları vardı. Komşular, ellerinde bakır sahanlarla yemek getiriyordu. Her şey aynıydı. Nevin, annesinin ölüm günüyle yüzleşiyordu adeta.

     Oya, Faik Bey'in eşi ve kızının bulunduğu odaya doğru yöneldi. Yaşlı kadın konuşmakta güçlük çekiyor, kızı ise aralıksız ağlıyordu:

     "Murom! Murom! Ah babacığım."

 

     Nevin anlam veremedi bu isyana. Muro, Faik Bey'in takma adı mıydı? Dikkatle dinlemeye başladı. Kız ağlamaktan konuşamıyor gibiydi. Arkadaşlarından biri usulca uyardı:

     "Ayşe, babana dön, babana!"

     Ama kız tekrar aynı ağıtla söylenmeye başladı.

     "Keşke o gün götürmeseydin onu. Yalvardım sana. Kapıdan çıkmak istememişti. Zincirinden çektin. O bakışı. O bakışı hiç unutmayacağım!"

     Nevin'in aklı karıştı. Bir insan babasını kaybetmişken, neden bir köpeğe bu kadar ağıt yakardı? Sonunda Oya fısıldadı:

     "Muro, Faik Amca'nın köpeği. Onsuz sokağa çıkmazdı. Kazada ikisi birlikte ölmüşler."

     Ayşe'nin sesi titredi:

     "Seksen kelime öğrenmişti. Her dediğimi anlıyordu."

     Nevin'in zihni karışıktı. İçinden      "Acaba köpeğini babasından çok mu seviyor?" diye geçirdi. O sırada Faik Bey'in eşi usulca seslendi:

     "Hatice, kızım. Ayşe'yi biraz bahçeye çıkar. Hava alsın."

     Hatice kolundan tutup dışarı çıkarırken Ayşe hâlâ "Seksen kelime öğrenmişti Murom." diyordu alçak sesle.

     Oya, yaşlı kadının yeniden ağlamaya başlamasına dayanamayıp göz ucuyla Nevin'e baktı. "Gitsek mi acaba?" bakışıydı bu. Nevin başını salladı. İzin isteyip sessizce çıktılar.

     Sokağa çıktıklarında sessizliği Nevin bozdu:

     "Arkadaşı 'Ayşe, babana dön!' dedi ya, az daha kendimi tutamayıp gülecektim. Oya, bende mi sorun var, onlarda mı?"

     Oya durdu. Gülümsedi ama ciddiydi.

     "Sevgi ölçülmez Nevin. Kendine en yakın bulduğunu kaybettiğinde ağlarsın tabii. Bu bir hayvan da olabilir, niye yadırgadın?"

     Nevin başını önüne eğdi. Sokağa çıktıklarında yıllanmış çınar ağacının gölgesinde biraz nefeslendiler. Nevin çınar ağacının  titreyen yapraklarından birini koparıp avuçlarında sıktı, okşadı. Daha sonra sessizce evlerine doğru yürüdüler.

YAZARIN DİĞER YAZILARI