"SOYTARILIK" NE ZAMAN HORTLAR !?

 

               "SOYTARILIK" NE ZAMAN HORTLAR !?

Arapça bir sözcük olan Soytarı: "Söz ve davranışlarıyla çevresindekileri güldürüp-eğlendiren, maskara, hileci ve yaltak kimse" demektir... (TDK Sözlüğü- Sayfa, 1798.)

İnsanlık tarihi boyunca az veya çok bu soytarılar ve soytarılık hep var olmuştur!.. 14. Yüzyılın filozof, sosyolog, tarihçi, devlet adamı ve büyük İslâm alimlerinden İbn Haldun, "Mukaddime (Önsöz, Başlangıç)" adlı eserinde bakınız ne diyor: "...Bir iktidar nasıl kendi sonunu getirir... Bu süreçte beşinci evre; ölçüsüzlük ve israftır!.. Bu aşamada iktidar olanlar, kendilerinden öncekilerin birikimlerini soruszuca, şatafat ve gösteriş içinde harcar!.. Bunun yanısıra, en yakınındaki aile fertlerine de oldukça cömert davranır... Bu yüzden etrafına, toplumun en karaktersiz, en kötü insanlarını mıknatıs gibi çeker!.. Bunlara, liyakat sahibi olmadıkları için altından kalkamayacakları görevleri yükler, aşırı sorumluluklar verir, kapılarını halka kapatır, insanlardan uzaklaştıkça söz dinlemez olur, etrafına da etten duvar örer, herkese tehditkâr davranır!.. İyileşme umudu tükendiği için, kendi içine çökerek yıkılır!.."

Eski Krallıklara, Padişahlıklara, Hanlıklara ve İmparatorluklara bir bakınız, biraz düşününüz!.. Bunların yöneticilerinde ne zaman "Güç Zehirlenmesi" dediğimiz ve İbn Haldun'un da açıkça belirttiği şekilde bunlar görüldüğünde, çöküş de başlamış demektir!.. Bu durum Eski Yunanda da, Roma'da da, Moğollar'da, Osmanlıda ve Fransa'da da hep böyle olmuştur!.. Saraylarına kapanan ve hareketsizlikten hep şişko hale gelen yöneticiler, hep Soytarıların "Soytarısı" haline gelip, ülkelerinin yıkılmasına sebep olmuşlardır...

Bir Soytarının patlıcan fıkrasını bilenleriniz vardır... Bir gün Padişahın birinin canı, hiç sevmediği patlıcan yemeklerini yemek istemiş... O güne kadar da, patlıcanı hep kötüleyen, bu sebzeyi yarattığı için Tanrı'yla bile alay eden bir Soytarısı varmış... Padişah patlıcanı sevince, bu Soytarısı da bir numaralı patlıcan dostu ve âşığı oluvermiş... Her gün patlıcanın faydaları ve mucizeleriyle ilgili palavralar üretip, Saraydaki efendilerini güldürüyor, eğlendiriyormuş... Bir gün Padişah patlıcandan bıkmış... Soytarı da hemen patlıcan düşmanı kesilip, bu sebzeye veryansın etmeye başlayınca, Sarayın iri kıyım aşçısı öfkeyle ona; "Ulan ne düzenbaz adamsın, hani patlıcan çok iyiydi, şimdi ne oldu sana!?" diye sorunca, Soytarı omuz silkerek; "Yahu usta, ben patlıcanın değil, Padişahımın soytarısıyım!.. O ne derse, odur!.. Yoksa beni burada bir dakika bile tutarlar mı, bana ne patlıcanın faydalarından yahu?" demiş ya...

Bizim Osmanlı Sarayında da, ilk kurucu ve ülkeyi genişletip-geliştiren Fatih, Yavuz, Kanunî, II. Mahmut gibi Padişahlarımız sonrasında, tahta çıkan Deli İbrahim, II. Osman, IV. Mustafa ve Padişah Vahdettin gibiler zamanında ise, 'Soytarılık' mesleği de hortlayıp, Sarayda bir sürü Soytarı barınır, sözleri geçer olmuştu!..

Neyse, yine girdik derin bir mevzuya da bir türlü işin içinden çıkamadık... İyisi mi, ben size bugün de bizim deli Orhan Veli'den şiirler yazarak vaziyeti kurtarayım...

"Sakal" şiiri:

"Hanginiz bilir benim kadar/ Karpuzdan fener yapmasını/ Sedefli hançerle, üstüne/ Gülcemal resmi çizmesini/ Beyit düzmesini/ Mektup yazmasını/ Yatmasını/ Kalkmasını/ Bunca yılın Halime'sini/ Hanginiz bilir benim kadar/ Memnun etmesini?/ Değirmende ağartmadık biz bu sakalı!.."

"Söz" şiiri:

"Aynada başka güzelsin/ Yatakta başka/ Aldırma söz olur diye/ Tak takıştır/ Sür sürüştür/ İnadına gel/ Piyasa vakti/ Muhallebeciye.../ Söz olurmuş/ Olsun/ Dostum değil misin!?"

Eh, bugünü de kurtardık değil mi, hadi bana eyvallah gari!..      Sakin KOŞAR...

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI