Ben, Bozüyük İlkokulu '2. Sınıf Öğrencisi' iken, Zeybekler Kahvesi önünde arkadaşlarımla oynarken, tarladan eşeğiyle gelen 'Aşçı Halilibrahim (Duran)'ın Fini cinsi köpeği bana saldırdı, dizimden ısırdı!.. Herhalde günlerden Çarşamba imiş ki, akşam bizim eve toplanan bütün komşuların hepsi de, benim 'Kuduz' olabileceğimi söyleyerek, babamın beni yarın Muğla'ya aşıya götürmesini ısrarla söylüyorlardı!.. Çünkü o tarihlerde bizim Yatağan'da ne Hastane vardı, ne Sağlık Ocağı ve ne de Doktor vardı!.. Sağlık konusundaki her ihtiyacımız Muğla'daydı, o meşhur 'Sarı Hastane' denilen tek binadaydı!..
O yıllarda bütün yollarımız toprak-çakıl-döşeme, İlçe ve köy yolları ise diz boyu çamur ve çukurlar içindeydi!.. Köyümüz Bozüyük'te iki tane 1951 model 'Cip' vardı; birisi köyümüz ağalarından Selahattin Beyin, onu sadece merhum büyüğümüz Halil Karaman kullanır, diğeri de 'Cipçi Süleyman' lâkaplı merhum 'Süleyman Çakmak' idi... Perşembe günleri Muğla Pazarı olduğu için, ağaların cipinde yer bulmak mümkün değildi, çünkü kendi aile bireylerine bile yer kalmazdı...
Babam rahmetli akşamdan gidip Cipçi Süleyman amcaya söylemiş, bizim yerimizi ayırtmıştı... Sabah erkenden beni alıp Muğla'ya götürdüler... İlk defa cipe bindiğim için, toz-duman-benzin kokusu benim midemi fena bozdu, Muğla'ya varana kadar belki otuz defa istifra ettim, her istifra edişimde iki tarafımda oturanlar ensemden tutup da, cipten dışarı doğru başımı sarkıttıkları için, bütün takatimi yitirmiş, sersem olmuştum, bunu hiç unutamam!..
O yıllarda Muğla Pazaryeri, o meşhur 'Şadırvan' çevresinden, Saatli Kule'ye ve aşağıya 'Kurşunlu Cami'ye doğru uzar giderdi... Yolların her iki tarafı, tavuğunu-horozunu-ördek-kazını ve oğlaklarını, çırasını, peynirini, tereyağını, pekmezini... satmak için gelen ve oralara oturan köylülerle dolar taşardı!.. Ara sokaklar, çevre köylerden gelenlerin atları-eşekleri-katırları ile doluydu... Bizim çocukluğumuzun en meşhur Dondurma Ustası 'Karcı Kel Seyfi' ve meslektaşları, Kurşunlu Camii yolu üst tarafına dizilirlerdi... Kuzeye bakan bölümde de zamanın en meşhur 'Sabah Lokantası', köfteciler, tenekeciler, ayakkabıcılar, demirciler, bakır kap kalaycıları, giyim eşyası satan esnaflar, çantacılar bulunurdu... Saatli Kule'den Doğuya doğru uzanan yol kenarında Avukatlar sıralanır, devamında 'Adliye Binası' vardı, onun alt tarafında da Muğla Belediye Binası yükselir, Muğla İli Merkezi burasıydı...
Neyse, biz köylüleri Pazara bıraktıktan sonra, ciple Sarı Hastaneye gittik... Hastane avlusu köylerden gelen hastalarla doluydu, Cipçi Süleyman amca ile babam birini buldular, bana öncelik tanınmasını sağladılar, hayatımda ilk defa 'Göbekten İğne Yapıldığına' orada şahit oldum; meğer kuduz iğnesi buraya enjekte edilirmiş? Oradan kaçmak istedim, ama nereye gidecektim ki; zati dünyam kararıyor, başım dönüyor, olanlara akıl-sır erdiremiyordum!?
Hastane çıkışında babam beni akrabamız olan 'Fadime Teyzelerin' evine götürüp, bazı şeyler söyleyerek gitti, ben ardından ağlayıp kaldım!.. Eşi Adliyede 'Müşavir' olan teyzem, 18 gün süren kuduz aşısı süresince hastaneye götürdü, çok iyi baktı, beni Muğla'yı gezdirdi, hatta bana askılı kısa pantolon ve tişört satın aldı, tıraş ettirdi, tıpkı Muğlalı çocuklar gibi olmamı sağladı... Ertesi hafta Perşembe günü yine babam geldi; teyzemlere sepetler ve fileler içinde köyden hayli yiyecek-içecek-meyveler getirmiş, beni de çok iyi gördüğünü söyleyip, cebime de hayli para koyarak yine geri gitmişti, çünkü köydeki tütün ve tütün ortaklarımızla en çok meşgul olunduğu günlerdi!.. Hepsi güzeldi, hoştu ama; benim aklımdan köyüm Bozüyük, mahalle arkadaşlarım, evde bıraktığım ve çok iyi kuş avladığım 'Sapanım' ile çelik çemberim hiç çıkmıyordu!..
O yıllar 'Demokrat Parti (DP)' iktidarı yıllarıydı... İki yıl sonra 1960'ta askeri darbe oldu, 1965'te Demirel'in AP İktidarı, Koalisyonlar, 12 Eylül 1980 Darbesi ve 1983'te Özal'ın ANAP iktidarı, yine Koalisyonlar ve 2002'de tek başına AKP iktidarı geldi, 22 yıldır da başımızda; bu arada çok şeyler yapıldığı söyleniyor, ama ülkenin hal ve gidişi de apaçık ortada!.. Tüm bunlara rağmen sizleri bilemem; ama inanın ben o eski meşakkatli, ama sevgi ve saygıya dayalı o eski güzel günleri arıyorum dostlar, deli miyim neyim!? Sakin KOŞAR...