Türkiye'de tek olarak 'Türkiye Komünist Partisi (TKP)' Belediye Başkanı olarak, önce kendi doğduğu İlçesi 'Ovacık'ta, sonra da buradaki başarıları nedeniyle, yine kendi İli olan Tunceli'de Belediye Başkanı seçilmiş, halkı için çok da iyi hizmetlere imza atmıştı!..
Parayla-pulla, dünya malı-mülküyle bir işi olmayan, Belediye'de makam odası ve makam araçları kullanmayan, sürekli halkın-esnafın-üretici çiftçinin yanında görünen, bazen de onlara elinde orakla-çapayla-kürekle-tırpanla tarlada çalışırken görünen, kadın emekçilere ve Kooperatifçiliğe çok önem veren, ürünlerini bu yolla pazarlatan ve daha iyi kazandıran bir Belediye Başkanı idi!.. Bu da kendisine ülke çapında bir sempati kazandırmıştı!.. Basının da ilgisini sık sık çekmiş, epeyce siyasi programlara konuk edilmiş, röportajları yapılmıştı...
Bugüne kadar kendi yöresine özgü yaşayan, oradaki işleri iyi bilen, zaman zaman da beden dahi çalışan bu özellikteki insan, İstanbul'un gelir düzeyi yüksek, sanata ve modern yaşama alışkın, tarla-bahçe işleriyle ve tarımsal ürün yetiştiriciliği, kooperatifçilikle hiç alâkası olmayan insanlarla ne işi olabilirdi ki!? Yüzündeki kalın bıyık yapısı bile, taa en baştan bu kişinin bu yöreye hiç uymadığını bize göstermiyor mu? Kendisi bir 'Sağlık Memuru' olan sayın Fatih Mehmet Maçoğlu, Kadıköy'ün eğitim düzeylerinin en az % 70'inin üniversite mezunu olan insanlarına ne gibi bir hizmeti olabilir ki!? İlk baştaki bu doku uyuşmazlığı bile, bu adaylığın yanlışlığını ortaya koymuyor mu?
Siyaseten çıkıp da; "Ben istediğim yerden aday olma hakkına sahip değil miyim? Ben de bu ülkenin bir evlâdı değil miyim? Ne diye beni buralara uygun görmüyorsunuz?" gibi savunmalarla kendini haklı göstermeye çabalayabilir? Tabii ki aday olabilirsin, tabii ki bu ülkenin evlâdısın da; bu Yerel Seçimlerin bir özelliği de, adı üzerinde, oranın yerlisi-yereli olman koşulu vardır!.. Bunlar yazılı değildir ama, uygulamada hep karşına çıkacaktır!.. Bu durum aynen; Mısır Firavunu II. Ramses'i kızgın çöl kumları üzerinden alıp gidip de, her yeri kar ve buzlarla kaplı Rusya'ya İmparator yapmaya benzer!.. Olur mu? Tabii ki olmaz!..
Örneğin: Bizim Muğla'ya da Mardin doğumlu sayın Prof. Dr. Aydın Ayayadın'ı aday gösterdiler!.. Üniversitede iktisat, ticaret, ekonomi eğitimi almış olabilir ama, bu büyüğümüz bizim 'Muğla İnsanını' hiç tanır mı? Özelliğini ve yapısını bilmedikleri insanları yönetebilirler ve onlara yardımcı olabilirler mi? Bence buna da hayır!.. Bakınız size Muğla'ya yerleşmeye ve burada ticaret yapmaya gelen bir 'Yahudi Tüccar'ın başına gelenleri anlatayım:
Bilirsiniz, dünyanın en büyük ticaret adamları ve finans zenginleri Yahudilerdir, değil mi? Bir Perşembe Pazarı günü insanlarımızı tanımak için alışverişe çan Yahudi, karpuz satan bir köylüye varıp, fiyatını sorar? Köylü, karpuzun 10 TL olduğunu söyler... Yahudi itiraz eder; "Yahu bu karpuz İzmir ve Aydın'da 5 TL idi, niye burada pahalı?" deyince, köylü Yahudi'ye; "Üle arkıdeş, bu karpızın içini kendin yirsin, gabığını eşeğine-ineğine yidirirsin, çekirdekleriyle de tavuklarını doyurursun, neresi bahalı üle bunun!?" demiş...
Yahudi hayli şaşırarak, yan tarafta ördek satan köylü kadına varıp; "Şu ördek kaç para kardeş?" diye sormuş... Kadın da ördeğin 60 TL olduğunu söylemiş, Yahudi hemen; "Kardeşim bunu İzmir ve Aydın'da 40 TL demişlerdi, sizde niye pahalı!?" deyince kadın öfkeyle doğrulup; "Neresi bahalıymış bunun emmi; etini kendin yirsin, derisiynen gerisini kedilerine, kemiklerini köpeklerine verir, tüyünü de 'kuş tüyü yastık' doldurursun, neresi bahalıymış len bunun!?" deyince, Yahudi anlamış ki, bu Muğla'dan kendine iş de ekmek de çıkmayacak, hemen Muğla'dan uzaklaşıp gitmiş!.. Bugüne kadar da bizim burada hiç Yahudi barınamadığı için, Muğla'dan hep uzak dururlarmış...
Keşke aday olacak büyüklerimiz önceden bunları bilselerdi de, birisi Kadıköy'den, birisi de Muğla gibi tanımadıkları yerlerden uzak dursalardı... Sakin KOŞAR...