MODASI GEÇMİŞ USÜLLERLE ÇALIŞMAK !?

MODASI GEÇMİŞ USÜLLERLE ÇALIŞMAK !?

---Temel, beş çocuklu ailenin en küçük çocuğuydu... Liseyi binbir güçlükle bitirdikten sonra, her nasılsa bir 'Ziraat Fakültesi'ni kazanmıştı... Uzun yıllar burada okudu, ailesine yük olmamak için de tatillerde oralarda ne iş bulduysa çılışıp, okulunu bitirdikten sonra bir Yaz günü köyüne dönmüştü... Babasının meyve bahçesinde olduğunu öğrenip, doğruca oraya koştu... Baba Dursun her zamanki gibi elinde çapası, belinde bağ makası ile elma ağaçlarının diplerini çapalıyor, ağaç kökünün çevresine biraz yüksekçe duvar çekip, suyun kök dibinde muhafaza edilmesi için çapalıyor, arada bir yukarıdan aşağıya doğru sarkan dalları bağ makası ile buduyordu...

Temel, bir süre babasını izledikten sonra yanına vardı, hasretle kucaklaşıp, bir süre ayakta sohbet ettikten sonra, Ziraat Fakültesi'nden mezun olduğunu babasına müjdeledi, Baba Dursun gözyaşları içinde çok sevindiğini söyledi... Temel etrafa göz gezdirip, yapılan eski usul çalışmaları küçümseyerek; "Ula buba, ne kadar modasi geçmiş usüllerle çalişayusun, eğer boyle çalişirsan eğer, meselâ aha şu ağacundan on kilo 'elma' bile alamazsın, bileyu misun?" deyince, Baba Dursun acı acı gülerek; "Çok haklisun uşağum, elbette on kilo elma bile alamayurum, çünkü o ağaç elma ağacı değül, 'Armut' ağacidur da!.." demiş...

Şimdi bu fıkraya gülüp geçerken, bu fıkranın bize anlatmak istediklerini hiç düşünüyor muyuzu acaba? Bu fıkra bize sadece gülmemiz için mi anlatılmış; bir baba-oğulun çağ farkını anlatmak için mi; günümüz okullarında yapılan eğitimin ne kadar yetersiz olduğunu anlatmak için mi; bazı meslek okullarının "Köy Enstitüleri" zamanında yapıldığı gibi, 'Yaparak, Yaşayarak Öğrenme Metodu'ndan iyice uzaklaşıldığını hatırlatmak için mi anlatılmıştır acaba?

Çok değil, bundan 30 yıl öncesine kadar İlköğretmen Okullarından, Ziraat-Hemşire-Sağlık Memurluğu-Maliye Okullarından mezun olan her öğrencinin, en çok üç-beş ay sonra, hem de sınavsız olarak işleri hazırdı, hemen tayinleri yapılır, işe başlarlardı!.. 'Özal Dönemi' sonlarında başlayıp, bugünlere kadar artarak devam eden bir uygulamayla, bu güzel uygulamalar tamamen ortadan kaldırıldı!.. Bırakın Lise düzeyindeki meslek okullarını da, Üniversite mezunları iş bulamaz hale düşürüldüler!.. Çünkü neden!? Seçimlerde daha fazla oy alabilmek için, önüne gelen yere Üniversite açtılar, buralara yeteri kadar Profesör, Doçent bulamadılar, her yıl mezun ettikleri 'Yetersiz' mezunlara da, yeteri kadar iş yerleri-imkânları açamadılar, sonuçta da sadece 'Kahvehaneleri' dolduran genç ve işsiz mezunlar gurubu yarattılar!.. Artık öyle hale geldik ki; eskiden bir Üniversiteye girebilmek, lise mezunu gençlerimizin en umut verici rüyası iken, şimdilerde sınav kazanmayı bile istemez olup, bizlere soruyorlar: "Sınavı kazansak da, Üniversiteyi bitirsek de, sonuçta ne olacak ki?" diyorlar...

Evet, böyle fıkralara hepimiz gülelim de, altındaki güzel mesajları da biraz düşünelim!.. Hani büyüklerimiz; "Hiç bir şey yoktan varolmaz, var olanlar da yok olmaz!" derlerdi ya? İşte mizah da, fıkralar da aynen öyledir; tabii ki gülüp eğleneceğiz ama, sonra da biraz düşüneceğiz; "Bu fıkra bize ne anlatmak istiyor acaba?" diye... Ben bunları yazarken zati siz okuyucularımı kastetmiyorum haa, siz buna dahil değilsiniz de; bizim derdimiz başka!.. Okuduklarını bir türlü anlayamayıp, bir de başkalarına yalan-yanlış anlatıyorlar ya, işte bizim sözümüz hep onlaradır!..

İyisi mi, bugün de size Orhan Veli'nin 'Anlatamıyorum' şiiriyle veda edeyim:

"Ağlasam sesimi duyar mısınız/ Mısralarımda/ Dokunabilir misiniz/ Gözyaşlarıma, ellerinizle?..// Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel/ Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu/ Bu derde düşmeden önce!..// Bir yer var biliyorum/ Her şeyi söylemek mümkün/ Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum/ A n l a t a m ı y o r u m !.."                   Sakin KOŞAR...

YAZARIN DİĞER YAZILARI