NASREDDİN HOCA HAKKINDA BİLDİKLERİMİZ, BİLMEDİKLERİMİZ?
Nasreddin Hoca Konya-Akşehir'in Hortu Köyü'nde 1208 yılında doğdu, daha sonra gittiği Akşehir'de 22 Haziran 1284 yılında vefat etti!.. Fıkralarıyla, esprili ve ünlü sözleriyle, meşhur Eşeğiyle bütünleşmiş bir halk adamıydı. Yıllarca okumuş, kendisi evliyadan olup; âlim, bilgin ve çok bilinçli bir Müslümandı. Annesinin adı Sıdıka Hatun, babasının adı Abdullah Efendi idi. Üç çocuğunun isimleri de şöyleydi: Fatma Hatun, Şeyh Ömer ve Dürr-i Melek Hatun.
Bugüne kadar birçok fıkra kendisine mal edilmiştir, ama çoğu tarihle uyuşmayan, safsata ve sadece insanları güldürmek adına onun üzerinden anlatılmıştır!.. Örneğin: Osmanlıyı yenen Aksak Timur, ordusuyla bir gün Akşehir'e gelir. Timur'un filleri çiftçilerin bahçelerini tarumar ederler, Nasreddin Hoca'ya gelip; "Hocam, Timur seni dinler, şu fillerini buradan götürsün, yoksa bu Kış hepimiz aç kalacağız!" derler. Hallerine acıyan Hoca, kendilerinin de gelmesi şartıyla Timur'un çadırına gitmeyi kabul eder. Ertesi günü hep beraber yola çıkarlar, tam çadırdan içeri gidecekleri sırada, arkasında hiçbir çiftçinin kalmadığını görür. Eee Nasreddin Hoca bu, o da çadıra girer, Timur'a aynen şöyle der: "Ey Ulu Timur Han, şu senin fillerini bizim çiftçiler çok sevdi, başka yerde de filleriniz varsa, hemen onları da getirtiniz, bizimkiler onlara kuzu gibi bakacaklar!" der.
İşte yukarıda dediğimiz uydurma fıkralardan biri budur!.. Neden? Çünkü Moğol İmparatoru Timur, Ankara'ya 1402 yılında gelmiş, Osmanlının Yıldırım Beyazıt'ı yenmiş, Osmanlı 11 yıl boyunca "Fetret (Bunalım) Devrine" girmiş, dağılmanın eşiğinden dönmüştü. Yani o tarihlerde Nasreddin Hoca öleli tam '118 Yıl' olmuştu, bu fıkra tarihimize bile terstir yani!..
Ama, "Göle Yoğurt Çalma" fıkrası ve şimdi benim vereceğim örnekler ona ait fıkralardır!..
---Bir gün Hoca'nın bulunduğu bir sohbette sorarlar; "Hocam, iyi adam olmanın yolu nedir?" derler. Hoca hemen; "Söyleyen olursa dinlemeli, dinleyen varsa eğer söylemeli!" der.
---Hoca bir gün evinin önünde düşürdüğü anahtarını aramaktadır. Saf karısı sorur; "Hoca, anahtarını nerede düşürmüştün sen?" deyince Hoca kızar; "Yahu hatun, nerede düşürdüğümü bilsem, niye buralarda arayayım ki!?"diye tepki gösterir.
---Bir gün sohbet sırasında Hoca'ya sorarlar: "Hocam, Nuh'un gemisine ağzında zeytin dalıyla gelen güvercin dişi miydi, yoksa erkek miydi?" diye. Bu münasebetsiz soruya şöyle cevap verir: "Eğer o güvercin dişi olaydı, onca uçtuğu yol boyunca ağzını kapalı tutamazdı!.." der. Yani, kadınlara güvenin o tarihlerde bile olduğunu bize anlatıyorlar, 2023 yılına geldik, hâlâ kadınlar hakkında değişen bir şey var mı dostlar!?
---Hoca ve eşi bir gece misafirlikten dönerken, bir dükkânın koz kilidini eğe ile açmaya çalışan hırsızları görürler. Saf karısı hemen kısık sesle Hoca'ya sorar; "Bunlar ne yapıyorlar Hoca?" deyince, Hoca eşinin kolundan sıkıca tutup, hızla uzaklaştırırken; "Bu işlere karışmaya gelmez, onlar keman çalıyorlar hatun!" der. Saf eşi yine sorar; "İyi de Hoca, bu kemanın sesi niye çıkmıyor?" deyince de, Hoca biraz daha hızlanarak; "Bu kemanların sesleri ertesi günü çıkar hatun, hadi biraz daha hızlı yürü!" deyip giderler.
Bu mevzuya Halife Hz. Ali'nin güzel bir sözüyle son verelim: "İnsan, söylemediği sözün hâkimi, söylediği sözün mahkûmudur!.." Orhan Veli'nin "Bayram" şiiriyle veda edelim:
"Kargalar, sakın anneme söylemeyin/ Bugün toplar atılırken evden kaçıp/ Harbiye Nezareti'ne gideceğim/ Söylemezseniz, size macun alırım/ Simit alırım, horoz şekeri alırım/ Sizi kayık salıncağına bindiririm kargalar/ Bütün zıpzıplarımı size veririm/ Kargalar; ne olur anneme söylemeyin!.."
(Bugünlerde olsa kargalara macunu, simidi, horoz şekerini NAH alırdınız!.. Onların fiyatları kaç lira oldu haberiniz var mı, kendimize bile alamıyoruz gari.) Sakin KOŞAR.