ÖLEN KIZLARIN TABUTU VE MEZARINA 'GELİNLİK' KOYMAK !?

 Diyarbakır'ın Tavşantepe Mahallesi'nde 21 Ağustos 2024 günü öldürülen ve daha 8 yaşındaki kız çocuğu 'NARİN'  adlı yavrumuzun defini sırasında, tabutuna ve mezarı üzerine 'Gelinlik' konulması, kimileri tarafından geleneklerin gereği olarak normal karşılanırken, bazı duyarlı vatandaşlarımız da bu işe çok tepki gösterdiler!.. Hatta bir duyarlı vatandaşımızın, Narin'in mezarı üzerine yeni konulan Gelinlikleri alarak, onların yerine 'Okul Çantası-Okul Önlüğü- Yakalık-Oyuncaklar' koyduğu görüntüler, sosyal medyada izlenme rekorları kırdı!.. Hepsi de yaptıkları yorumlarda; "Sayın duyarlı vatandaşımız, Allah senden razı olsun, küçücük Narin kızımıza Gelinlik değil, zaten bu giysiler yakışırdı, çok sağol!.." dediler...

Benim araştırmalarıma göre bu gelenek bize, Türk kökenli olan 'Mişar Tatarları'ndan geliyormuş... Çok uzun yıllardan beri Diyarbakır İlimizdeki Sünnî-Alevî Müslümanlar ile Hristiyanların, buna benzer bazı gelenekleri varmış... Tamam, evleneceği düğünü sırasında ölen, vurulan veya bir magandanın kurşunuyla vefat eden bir gelin kızımızın tabutu veya mezarına, giyemediği Gelinliği konulabilir, kimse de buna bir şey diyemez!.. Ama daha 8 yaşındaki çocuğun tabutu ve mezarında bu Gelinliğin işi ne!? Belki bu kızımız büyüyünce asla evlenmeyi düşünmeyecekti, belki hiç evlenmeyecekti, bunu kim bilebilirdi ki!?

Peki, şimdi ben de soruyorum: Maazallah, ölen bu kız çocuğumuz değil de, aynı yaşta bir Erkek çocuğumuz olsa idi, kalkıp da onun tabutuna ve mezarına da 'DAMATLIK' mı koyacaktık? Ola ki, o çocuğumuz daha 'Sünnet' de olmamış idiyse, mezarı üzerine kesici Sünnet âletleri ile sargı bezi ve pamuk da mı koyacaktık!? Bazılarınızın hemen homurdanıp; "Öyle saçma şey mi olur, bu Damatlıkla Sünnet âletleri de nereden çıktı?" dediğinizi duyar gibiyim? Peki, bunlar Erkek çocuğumuzda olmuyor da, Kız çocuğumuz olunca neden hemen o akıllara 'Gelinlik' geliveriyor!? Damatlık size saçma geliyorsa eğer, Gelinlik de saçma gelmelidir bayanlar-baylar!.. Bu çağdaş dünyada böylesi gelenekler de neyin nesiymiş!?

Bu tür gelenekler Ortaçağ zihniyetlerinden kaynaklanan, geri kalmış toplumlarda hâlâ itibar gören, Ataerkil aile yapısı olan yerlerde, öncelikle kızlarımızın aklına hemen 'Evliliği' kazıyıp, sıra sıra çocuklar doğurmalarını özendirme çabalarından başka bir şey değildir!.. Çünkü o kafalara göre; "Kızlar okumaz, kızlar gülmez, kızlar itiraz etmez, ilk işi hemen evlenip, kocasına ve aile büyüklerine bedel olarak hizmet etmektir?" diye düşünürler... Yani, "Kadının Adı Yoktur!.." Ancak, 29 Ekim 1923'te Cumhuriyet'i ilân edip, çağdaş Anayasası ile "Laik, Bağımsız bir Hukuk Devleti" kuran Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nde, bu düşüncelerin de, bu geleneklerin de, bu 'Erkek Hükümranlığının' da hiç yeri yoktur; çünkü burada artık 101 yıldır "Kadın-Erkek Eşittir, Aynı Haklara Sahiptirler!.." Ortalıkta hâlâ Ortaçağ kafasıyla gezip de, başımıza şu gına geldiğimiz 'Kadın Cinayetlerinden' artık bıktık ve usandık!.. Son yıllarda önlerine yine takozlar konmaya çalışılsa da, hiç kimse şunları unutmasın: Artık kızlarımız okuyor, onlar da doktor, mühendis, öğretmen oluyor; son yıllardaki bunaltıcı işsizlik yüzünden de, artık kadınlarımız tarımın bütün işçilikleri yanında; kamyon şoförü, kasap, kaptan, taş ustası, sıvacı, berber... bile oluyorlar, görmüyor musunuz!?

Neyse, bir fıkrayla yazımızı bitirelim: Bizim temel işsiz kalınca, hemşerisi olan bir Bakan'a gidip, kendisine iş bulmada yardımcı olmasını ister... Bakan sorar; "Sen nasıl bir iş isteyusun bakayum?" deyince Temel; "Ben mapushaneye Gardiyan olmak isteyurum!" der... Bakan hemen hemşerisini memnun etmek, oyunu yine almak için, yasaları zorlayarak onu işe alır... Temel ardına bile bakmadan giderken, Bakan bağırır; "Ula insan bir 'Sağolasın Bakanum' der yahu!" deyince, Temel ona dönüp; "Teşekkür ne ki Bakanum, bu gidişle yakında sen de içerü düşünce, ben sağa orada gözüm gibu bakarum, gözüm gibu!.." der çıkar gider...                 
YAZARIN DİĞER YAZILARI