Onu ebediyen kaybettiğimiz günlerde ben ve eşim, sevgili torunumuzun bakım sırası bize geldiği için İzmir-Karşıyaka'daydık!.. Ne gazete çalışanlarımız, ne de beraberce yıllardır aynı sayfalarda yazı yazan dostlarımız bir -ALO- diyerek haber veremedikleri için, taa 1997 yılından beri köşe komşum olan şair-yazar İbrahim Ergin büyüğümüzü 04 Temmuz 2024 Perşembe günü kaybettiğimizi duyamadım, cenazesine de gelemedim, çok çok üzgünüm!..
Merhum Prof. Dr. Şadan Gökovalı hocam ile İbrahim Ergin, her gün benim köşe yazılarımı takip eder, sık sık telefon açarlar, övgülerinin yanında benim yazıda eksik ve yanlış buldukları hususları da mutlaka benimle paylaşırlardı!.. Çünkü onlar hem benden 12-14 yaş büyükler, hem çok iyi dostlar, hem de çok ülke gezmiş, çok kitap okumuş, çok kültürlü insanlardı!.. Artık şimdi ben kendimi, 'Denetimsiz' kalan, başına buyruk biri gibi hissetmeye başladım!..
Ünlü şairimiz merhum Yusuf Hayaloğlu, "Ah Ulan Rıza" şiirinde, ölen arkadaşı RIZA için neler diyordu: "...Yani sen şimdi gittin, yani yoksun/ Yani bir daha hiç olmayacak mısın?/ Yani bir daha borç vermeyecek/ Bir daha bira ısmarlamayacak mısın?// Peki, beni kim kızdıracak?/ Kim zar tutacak, kim ağzını şapırdatacak?/ Peki, beni bu köhne dünyada/ Senin anladığın kadar kim anlayacak!?" diyor, bu sözcükleriyle yalnızlığını anlatmaya çalışıyordu ya? İbrahim ağabeyin vefatını da günler sonra sayın Mehmet Bildirici beyin yazısını okuduğumda öğrenebildim, aynı yukarıdaki şiirde anlatılanları yaşadım!..
1938 doğumlu olan merhum İbrahim Ergin, kaybettiğimizde 86 yaşındaydı... Muğla Öğretmenevi bahçesindeki sohbetlerimizde sık sık bana şöyle derdi: "Şu anda benim evimde '10 Bine' yakın kitabım var... Bu kitaplarımın, mümkün olursa kendi adıma açılacak bir kütüphanede yer almasını istiyorum, mümkün olmazsa da, kurumsal bir kuruluşa ait kütüphanelerin birinde, ayrı bir bölümde topluca sergilenmesini istiyorum!.. Bak, bizim Ünal (Türkeş) sağlığında kendi kütüphanesine kavuştu, ne kadar güzel oldu, bunu sağlığında kendisi de gördü" derdi... Bakalım, başta Belediyelerimiz ve Üniversitemiz olmak üzere, bizim Muğla'da bu vasiyetine sahip çıkacak birileri olacak mı?
1997 yılı Kasım ayında 'Muğla Devrim Gazetesi'nde ilk siyasi-mizah yazılarım yayımlanmaya başlamıştı... İbrahim Ergin, Ünal Türkeş'e gelerek sormuş; "Kim bu çocuk Ünal, yerel gazetelerde pek rastlanmayan mizah yazıları çok hoşuma gidiyor, onunla tanışmak isterim" demiş... Bir gün gazeteyi ziyaretim sırasında Ünal ağabey bunu söyledi ve İbrahim Ergin'i Öğretmenevi bahçesinde bulabileceğimi, evinin de oraya yakın olduğunu söyledi... Hemen oraya gidip İbrahim ağabeyi birileriyle sohbet ederken buldum... Kendimi tanıtınca, yıldırım hızıyla yerinden kalkıp, beni boş bir masaya götürdü ve hemen sorguya başladı!.. Ortak tanıdıklarımız çıktıkça sevindi, sürekli çayları tazeletti, saatlerce -şiir, sanat, köşe yazıları, mizahın önemi, kitap okuma- üzerinde konuştuk... Beni, eski Hastane yolu üzerindeki bir 'Birahaneye' davet etti, ben işimin olduğunu söyleyerek Yatağan'a geri döndüm... İşte 27 yıldır süren dostluğumuz orada başladı, 04 Temmuz günü aramızdan ebediyen ayrıldığını bilmeden-duymadan da böyle bitmiş oldu... Peki, Üstat İbrahim Ergin unutulur mu? Şiir kitapları bırakan, birçok dostu olan, çeşitli dergi ve gazetelerde yazıları okunan, geride 10 Bin kitap armağan bırakan böyle biri asla unutulmaz!..
Bugünden itibaren, kim bana gelip de; "İbrahim Ergin kimdi?" diye sorarsa, onlara vereceğim tek yanıt; "O, unutulmaz 'MADIMAK' şiirinin şairidir!.. Sakın kimse unutmasın, unutturmasın onu" diyeceğim... Ne diyordu unutulmaz eserinin girişinde:
"Ah Cahit Külebi ahh!../ Sivas, senin bildiğin Sivas değil/ Şimdi Sivas yollarında geceleri/ Birtakım adamlar tutmuş yolları/ Dişleri kirli, sarı/ İrin gibi suratları!/ Bir oteli yakacaklar/ Ve içindeki aydınları!..// Kiminin başında türban/ Kiminin elinde Kur'an/ Kiminin elinde de/ Benzin bidonları!.." Sakin KOŞAR...