LOUVRE MÜZESİ SOYGUNU

 

26 Ekim 2025 günü, Cumhuriyet Gazetesi'nin  Pazar Ekinin 5.sayfasında Louvre Müzesi'ndeki  soygun konusu işlendi. Gazete, Bala Gürcan Madra'nın Büyük Resim köşesinde bu yazıyı ele almış.

Gecen hafta, Paris'teki bu hırsızlık olayıyla sarsılmış. Güpegündüz yalnızca yedi dakika süren bu olayda, hırsızlar Napolyon Bonaparte' ın paha biçilmez mücevher koleksiyonundan birçok parçayı çalmayı başardılar. Soygun, müzenin yanındaki inşaat alanından erişilen bir pencereden başlamış. Hırsızlar, sepetli vinç ve açılı kesici aletler kullanarak cam vitrinleri delmiş, kısa sürede istedikleri parçalara ulaşmış. İnşaatın asansörleri sayesinde doğrudan kata çıkan hırsız ekibi, müzede olan güvenlik açığından yararlandı.

Napolyon'un mücevher koleksiyonundan seçici parçalar alan hırsızlar, ilginç bir şekilde değerli obje olan kraliyet tacına dokunmamış. 140 karatlık Regent elmasına dokunulmaması, çetenin hedefinin sadece belirli  mücevherler olduğunu anlaşılıyor. Soyguncuların profesyonelliği ve seçici tutumu, bu olayın sadece bir hırsızlık değil, üzerinde uzun süre düşünülmüş soygun olabileceğini düşündürüyor. Soygunun ardından müze kapılarını kapatmış.

Louvre'un geçmişinde de benzer bir travma daha yaşanmıştı. Mona Lisa 1911 yılında müzeden çalınmış, iki yıl sonra Floransa'da bulunarak geri getirilmişti. Ancak yıllar sonra yapılan bu soygun, daha büyük bir sorunun habercisi olabilir. Granada'da birkaç hafta önce yaşanan olay, bu soruyu anlamlı kılıyor. 1919 tarihli "Still Life with Guitar" ( Gitarlı Natürmort) isimli bir Pablo Picasso tablosu, sergi için gönderildiği kamyondan hiç çıkmamıştı. 600 bin ila 650 bin Avro arasında değerlenen bu minyatur tablo, yalnızca bir akıllı telefon büyüklüğünde 2 Ekim' de Madrid'den Granada'ya taşınan 57 eserden biri olan Gitarlı Natürmort'un kamyondaki sandıklar açıldığında kayıp olduğu anlaşılmıştı.

Veriler, çalınan eserlerin çoğunun 20.yüzyıla ait olduğunu gösteriyor. Picasso'nun 1919 tarihli tablosu tam olarak bu kategoriye giriyor. Bu dönem eserlerinin hala tam olarak kataloglamamış olması ve pazar talebinin yüksekliği, onları cazip hedefler haline getiriyor.   Ayrıca, eserlerin çoğu müzelerden değil, özel koleksiyonlardan  veya Granada'daki gibi taşınma sırasında çalınıyor. Bir Picasso tablosu veya Napolyon'un mücevherleri, sadece sanat tarihi açısından önem taşımıyor,  bunlar aynı zamanda kara para aklama, yasadışı ticaret ve hatta terör finansmanı için kullanılabilecek çok değerli eserler.

Louvre ve Granada'daki son olaylar, sanat dünyasının karşı karşıya olduğu süregelen bir sorunu gözler önüne seriyor. Hırsızlar artık daha organize, daha seçici ve daha profesyonel. Inşaat projeleri gibi geçici güvenlik açıklarını ustalıkla kullanıyorlar, küçük ve taşınması kolay eserleri hedefliyorlar, sipariş üzerine çalışıyorlar.  Müzeler ve sanat kurumları, bu yeni nesil sanat hırsızlarına karşı güvenlik stratejilerini yeniden düşünmek zorunda. Aksi takdirde, kültürel mirasın karanlık pazarlarda kaybolmasına göz yummak zorunda kalacağız.

Küresel sanat hırsızlığı pazarı.

Sanat hırsızlığının boyutu küresel ölçekte oldukça ciddi sayılara ulaşıyor. 2018 yılında yayınlanan Interpol verilerine göre bu suç türü yılda 4 ilâ 6 milyar dolarlık kayba yol açıyor. Element Paints'in 1991-2017 yılları arasında 4 bin 612 hırsızlık kaydını analiz ettiği araştırma, ilginç örüntüler ortaya koyuyor. Hırsızlar büyük tablolardan çok, heykelcikleri tercih ediyor. Louvre'daki takılar ve Granada'daki minyatür Picasso tablosu bu profile tam olarak uyuyor.

Coğrafi dağılımı da dikkate alırsak, sanat hırsızlıkları en çok Irak ve Suriye gibi savaşın olduğu ülkelerde yaşanıyor. Ancak hemen ardından da Avrupa'nin yedi büyük merkezi geliyor. Çalınan eserlerin büyük çoğunluğu Avrupa'da ortaya çıkıyor. Paris, çalınan eserlerin en çok ele geçirildiği kent olurken ikinci sırada Sırbistan'in Arandelovac kenti geliyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI