BABAM
Benim babam boylu poslu yakışıklı bir adamdı. Dışarıda herkes ona beyefendi adam derlerdi. Herkese karşı çok kibar ve nazikti. Ama evde tam aksi, huysuz en ufak şeyden bağırıp çağıran küfreden bir adamdı, terör estirirdi. Annemle hiç geçinemezler, sürekli kavga ederlerdi. Kavga etmek için bahane çoktu. Sofrada yemek tuzlu olmuş, masaya su konmamış, nohut iyi pişmemiş vs. Çok içki içerdi, son zamanlarda iki büyük şişe rakı içtiğini hatırlıyorum. Evde içecek bir şey bulamayınca kolonya içerdi.
Özellikle içtiği zaman annemi döverdi, arada bizi de döverdi. Biz de annemden taraf olur ona kızar ve korkardık. Beni sever miydi bilmiyorum. Bir kere güzel söz söylemedi, takdir etmedi, saçımı okşamadı. Sınıfımı geçip karnemi gösterdiğimde, "Bana mı okuyorsun, kendine ne yaparsan," derdi.
Aradan zaman geçti ben büyüdüm, babam yaşlandı, hacca gitti, içkiyi bıraktı. Ama huysuzluğu geçimsizliği geçmedi. Bir süre sonra annem de hastalanınca babama bakmak gerekti. Anneme kardeşim bakacaktı, huysuz babam bana kalmıştı. Babamı alıp evime getirdim. Babam çok değişmişti, konuşuyor, gülüyor hiç olmadığı kadar mutlu görünüyordu. Sanki annem olmayınca rahattı. Çocuklar bile, fark etti, "Biz dedemi hiç böyle mutlu görmedik," dediler.
Bir gün babamla otururken gözü bir noktaya daldı, kendi kendine konuşur gibi, "O gavurun kızı pek güzeldi," dedi. "Baba kim o kız?" dedim. "Komşumuzun kızıydı, Macar'dı çok güzel gözleri vardı," dedi. Kırıkkale'de silah fabrikaları kurulduğunda ustalar Macaristan'dan gelmiş. Ustabaşının kızıymış o kız. "Baba neden o kızla evlenmedin?" dedim. Babamın gözlerinde bir hüzün bulutu dolaştı, "Babam gavur kızı diye almadı" dedi. "Çok mu sevdin o kızı?" dedim. Bir an şöyle etrafına baktı, rüyadan uyanır gibi. Sustu konuşmadı bir daha ben de üstelemedim.
Sonra düşündüm demek ki babam gençliğinde birini sevmiş ve ayrılmak zorunda kalmış. Kim bilir neler yaşamıştı. Annemi belki sevememiş ve mutsuz olmuştu. Belki o kızla evlenseydi mutlu olur, böyle huysuz bir adam olmazdı. Ona kızmak yerine onu anlamam gerek diye düşündüm.
Yılbaşı için babama önü fermuarlı bir hırka aldım, sevdiği yiyecekler aldım. Gece babamın elini öpüp yeni yılını kutladım ve hediyesini verdim, şöyle bir baktı pakete, "Ben bunu alamam kızım!" dedi. "Neden?" dedim. "Ben bunu hak edecek sana hiçbir şey yapmadım." dedi ve ağlamaya başladı. Ama ne ağlama sarsılıyor ağlarken. Zor ikna edip hırkayı giydirdim, çok mutlu oldu.
Babam hastalanıp hastaneye yattığında refakatçı olarak kaldım. Benim aldığım hırka üzerindeydi, pek sevmişti. Günlerdir hiçbir şey yemiyordu. Görevli yemeği getirince bana, "Gel kızım birlikte yiyelim, bir daha bu yemeği nerde bulacağız," dedi. Pilav, tavuk ve bezelyeyi büyük bir iştahla yedi. Günlerdir boğazından çorba bile geçmeyen babamın yemesini iyileşecek olarak düşündüm. Bana, "Sen bana çok iyi baktın, sana hakkımı helal ediyorum. Ben sana hiçbir şey yapmadım, şimdi sana para versem almazsın gözün gönlün tok senin. Buradan çıkarsam sen ne istersen alacağım," dedi. Hani derler ya ölmeden nasibi toplar diye öyle oldu. O yediği son yemek oldu, bir daha da konuşmadı. On gün sonra da öldü.
Mezarına gidince babamla son kez konuştum, "Buraya güzel anılarımızı hatırlayarak gelmek isterdim. Ama seninle güzel geçirdiğimiz bir günü hatırlamıyorum. Muhakkak bir baba olarak beni seviyordun ama sevgini hiç göstermedin. Her şeye rağmen sana hakkımı helal ediyorum, rahat uyu," dedim. Ben de rahatlamış, babamla ve geçmişimle barışmıştım. Sonraki günlerde babamı söylediği güzel sözlerle andım.
Ama yıllarca hep baba sevgisinin eksikliğini hissettim, bir yanım sanki hep boş kaldı. Erkeklere pek güvenip inanamadım. Bu yaşıma kadar sırtımı dayayacağım kimse olmadı. Belki ben kimseye sırtımı dayamak istemedim onun için hep güçlü hep tek başıma kaldım. Bunların babamın sevgisini gösterememesi olarak düşündüm. Bana sevgisini gösterseydi belki başka bir insan olurdum.
Kız babaları size sesleniyorum kızlarınızı çok sevin, her fırsatta sevginizİ gösterin. Gösterin ki her erkekte sizin sevginizİ aramasın, kendini güçlü hissetsin yalnız hissetmesin, yüreğinde boşluk olmasın.
Ayşe ÖZ