BAYRAM ÜZERİNE

                                                           BAYRAM ÜZERİNE

         Bayram deyince aklıma çocukluğumda Beypazarı'nda yaşadığımız bayramlar gelir. Bayram hazırlıklar günler öncesinden başlar, annem evin her tarafını temizlerdi. Zemin, kapı, pencereler, odanın bir duvarını boydan boya kaplayan dolap kapakları ahşaptı. Annem onları tahta fırçasıyla fırçalardı. Yerleri fırçaladıktan sonra ne olduğunu bilmediğim sarı bir boyayla boyardı. Eve farklı bir koku yayılırdı, temizliğin kokusu.  

     Annem her bayram bize bir kıyafet hazırlardı. Kışsa bir kazak ya da hırka örer, yazsa elbise veya etek dikerdi. Eskimiş kazaklarımızın iplerini farklı renklerle birleştirerek sağlamlaştırır tekrar örerdi. Bazen terzi komşularımızdan yardım alarak elbiselerimizi süslerdi. Pembe kumlu ketenden, yaka ve kolları siyah kadife kurdeleyle süslü, krem üzerine sarı güllü elbiselerimi hala hatırlarım. Annem o elbiseleri bayramlarda veya gezmelere giderken giydirirdi. Beğendiğimiz elbiseleri doyasıya giyemeden küçülürdü (biz büyürdük).

      Bayram sabahları babam camiden gelip bayramlaştıktan sonra kahvaltı ederdik. Sonra komşularla ve tanıdıklarla bayramlaşmaya giderdik. Önceden hazırlanan mendiller el öpmesinden sonra verilirdi. Herkes gelirine veya yakınlık derecesine göre mendil içine para koyardı. Mendili alınca hemen içine bakardık para var mı diye. Bayram paralarını aldıktan sonra bayram için hazırlanan bayram yerlerine koşardık. Neler yoktu ki orada? Renk renk balonlar, horoz şekerleri, elma şekerleri, bezeler, simitler, bezeler, çekirdekler, macunlar, yazsa dondurmalar alıcılarını beklerdi. Hangisini alacağımızı şaşırırdık. Ben horoz şekerini ve karamelli şekeri çok severdim. Ama paramın hepsini yiyeceğe harcamazdım. Daha dönme dolaba bineceğim. Dönme dolap ahşap büyükçe bir direğin üzerine asılı uçak belki sandala benzeyen bir şeyin direğe tutturulmuş haliydi. İri yapılı bir adam ortadaki direği çevirince şemsiye gibi açılarak dönerdi. O zaman deniz görmediğimden ben uçağa benzetirdim. Kendimi bulutların üstünde gibi hisseder hiç inmek istemezdim. Ama param ne kadar yeterse o kadar binerdim.

         Annem gelen misafirlere daha önceden yaptığı su böreği ve baklava ikram ederdi. Babam da çikolata, lokum ve likör alırdı. Evlerde likör takımı olurdu, çikolata ile birlikte ikram edilirdi. Şimdilerde unutuldu artık likör ikram edilmiyor. Sehpanın üzerinde birkaç çeşit sigara bulunurdu. Sigaranın bu kadar çok zararı olduğu bilinmediğinden konuklara ikram edilir, içmesi için de ısrar edilirdi.

     Bayramlar bizim için özlenen beklenen günlerdi, büyük sevinç ve mutluluk demekti. 

      Büyüdük genç kız olduk şimdi süslenip gezme zamanı. Bayram sabahları erkenden kuaföre giderdik ve babamın camiden eve gelişine yetişemezdik. O zaman şimdiki gibi fön makineleri yoktu. Saçlar bigudiyle sarılır, büyük bir şapkaya benzeyen kurutma makinesinde kurutulur, sonra taranırdı. Bir de sıra beklenirdi dolayısıyla kahvaltıya geç kalırdık. Babam kızar söylenirdi. Annem genç kızsınız elleriniz bozulmasın diye bulaşık yıkatmazdı. Mutfağa sokmazdı, yalnızca gelen misafirlere ikramları götürürdük. Ve bayram için aldığımız elbiseleri giyerek bayram ziyaretlerine giderdik.

     Evlendikten sonra bayramları eşimin köyünde geçirmeye başladık. Orada bayram sabahları kahvaltıda önceden hazırlanan yemekler yenirdi. Erkekler kışsa köy odalarında, yazsa damlarda yerler, kadınlar ve çocuklar evlerde ayrı yerlerdi. Bu uygulamayı yadırgamıştım, ilk bayramlarda eski bayramları anarak üzülürdüm. Bayram ziyaretlerinde her gelen kişiye mutlaka sofra hazırlanırdı. İnsanlar aç olsun olmasın birkaç lokma yerlerdi.

          Yıllar sonra İsviçre'de akrabalardan, sevdiklerimizden uzakta bayramlar geçirdik. Eşi Türkiye'de olan erkek öğretmen arkadaşları sabah kahvaltısına çağırırdım. Bayram anılarımızı konuşur, eski çocukluğumuzun bayramlarını yad ederdik. Bir nebze de olsa gurbette bayram kutlamanın, sevdiklerimizden ayrı olmanın burukluğunu atmaya çalışırdık.

        Ben de çocuklarıma mutlaka bayramlık kıyafetler alırdım, harçlıklarını verdim. Yaşları kaç olursa olsun bu geleneği hep sürdürdüm. Onlar benim çocukluğumdaki bayramları yaşayamasa da bayram sevincini yaşatmaya çalıştım.

        Çocuklar büyüdü evlendi, eski bayramlar özelliğini yitirdi. Çocuklar şimdi telefonla arayarak bayramlarımızı kutluyor arada gelebilirlerse seviniyoruz. Arkadaşlar, akrabalar genelde aramak yerine telefonla hazır iletiler gönderiyorlar. Son yıllarda bayramların yaz aylarına dek gelmesiyle bayramlar tatil günleri oldu. Çoğunluğu çalışan gençlerimiz aile ve akrabalarının yerine tatil yerlerine giderek dinlenmeyi eğlenmeyi tercih ediyorlar.

         İki yılı yakın küresel salgın ve yasaklar nedeniyle insanlar birbirine gidemez oldular, telefonla görüntülü  görüşüp, bayram kutlayıp hasret gideriyorlar.

     Bizler şanslı kuşağız, çocukluğumuzu da bayramlarımızı da doyasıya yaşadık. Bunların genç kuşaklara aktarılmasından yanayım. İkinci Bahar kitabımda da bu konuya geniş olarak yer verdim. Belki öğretmen olmanın verdiği sorumluluk anlayışıyla bir miras gibi yeni kuşaklara aktarmak istedim.

         Dini inancı, yaşam görüşü ne olursa olsun, ben gerek milli gerekse dini bayramların insanları bir araya getiren, sevinçlerin, sevgilerin paylaşıldığı kutlu ve mutlu günler olarak düşünürüm. Paylaşılan güzel günler unutulmaz belleğimizin kıyıcığında sürekli yaşar. Bize yaşama sevinci ve güç katar.  Özellikle bu zor dönemde buna çok gereksinimimiz olduğunu düşünüyorum.

       Şimdiden her kesin bayramı kutlu olsun. Güzel sağlıklı günlerde görüşelim.

YAZARIN DİĞER YAZILARI