BİR KÖY HEKİMİ : ALİ MİL ARTIK ARAMIZDA YOK
Bahattin Uyar
“Hekim” sözcüğüyle “ doktor” ya da “tabip” sözcüğü özdeş anlamda kullanılırsa da, hekimlik yapmak, sadece hekimlerin işi değildir. Cumhuriyetten önceki yıllarda özellikle köylerde hastaları değişik ilaç ve araçlarla iyileştiren insanlara da hekim dendiği görülür. Bunların, uzun yıllar denenmiş bazı ilaçları ve merhemleri ile hastalara şifa sağladıkları halk tarafından bilinmektedir. O nedenle halkın bunlara “hekim” dediği de bir gerçektir. Bazı ailelerin soyadları bile bu gerçeği doğrulamaktadır. Örneğin Hekimoğlu lakabıyla anılan aileler bile fazlaca vardır. Cumhuriyetten sonra da askerde enjeksiyon yapmayı pansuman yapmayı bilen insanla, neferler vardı. Halkın gözünde bunlar da hekim sayılırdı. Yasal olsun ya da yasadışı olsun bu insanlar halkın ilk başvurduğu sağaltıcılar olmuştur. Halkın, ıstıraplarını dindirmeyi bir insanlık görevi sayan bu insanlara “halk hekimi” deniyor. Halk hekimleri daima halkın hekimleridir. Halkın arasında yaşarlar. Çoğu zaman halkın indinde saygınlık kazanmışlardır. Geceyi gündüze katacak kadar fedakârdırlar. Ali Mil, öğrenim görmüş bir sağlık elamanıdır. Ama devlet ona çok az bir yetki vermiştir. Bu, Türk halkının sağlık sorunları ile çatışan bir tutumdur. Halkın sağlık sorunlarını yenemeyecek bir elamanı yetiştirmekte hangi fayda göz önüne alınmıştır. Bence Başkent’te sağlık Bakanlığını yönetenler, yetkilerinin sağlık memurları tarafından gasp edileceği vehmine kapılmışlardır. Ali Mil bir halk çocuğu olarak halkın yanında yanı başındadır. Bunu korkulacak yanı olur mu?
Kendisi benim sınıf arkadaşımdır. Ben yatağan –Şeref köyündendim o ise Ayni İlçenin Mesevle köyündendi.12 yaşında Ortaklar Köy Enstitüsüne kaydımızı yaptırmaya giderken kendisiyle tanıştık.
Onun adı anıldıkça aklıma hep ünlü Fransız Yazarı Honore de Balzac’ın,ya da Franz Kafka’nın “Köy Hekimi” romanları ile ANDRE Soubrian’ın “Hekimler” adlı eseri gelir. Bu romanları okursanız, yaşamını insanlara umut vermeye, onların acılarını dindirmeye adamış bir hekimin acılarıyla umutlarını bir araya getirip insanlara, bir demet çiçek gibi nasıl sunduğunu ibretle görürsünüz.
Ali Mil, 1950’li yılların Türkiye’sinde Muğla’nın Kavaklıdere bucağının Mesevle köyünde Mil Oğlu mamıyle anılan Mustafa Mil ve Fatma Mil ailesinin çocukları olarak 1933 yılında dünyaya gelmiştir. Bu tarih belki birkaç yıl daha öne alınabilir. Örneğin Ali Mil, 1930 doğumlu olabilir. Çünkü o dönemin koşulları içinde yeni doğanlar, nüfus müdürlüğünden çok uzakta dünyaya gelmişlerdir. Bu nedenle Nüfus’a kayıtları da gecikmiş olabilir.
Ali Mil, yaklaşık 10 yaşlarında okula kavuştu. Kalemi, defteri, tebeşiri köye ilk kez okul açan, halası’nın oğlu Eğitmen Şükrü’ Çavuş’ta görmüştür.
Ali Mil’in dünyaya geldiği sıralarda Türkiye Cumhuriyeti bir eğitim seferberliğine hazırlanıyordu. Ülke eğitimini, Başta Atatürk olmak üzere Mustafa Necati, Saffet Arıkan, Hasan Ali Yücel ve onun Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç gibi kahraman önderler omuzlamışlardı. Bu önderler, Ali Mil’in ve benim ışık aldığımız Köy Enstitülerinin kurucularıdır. Köy Enstitüleri, Cumhuriyet döneminde açılmış eğitim yuvalarıdır. Köy Enstitülerinin başlattığı eğitim hamlesi dönemine “ aydınlanma dönemi” deniyor. Bu dönemde, köylerde okuma yazma bilen çok az kişi vardı. Osmanlı devleti, okuma yama oranını yüz kişiden 5 kişi olarak bırakmıştı. Köylerde okuma yazma bilen kişi sayısı yok denecek kadar azdı. Ülkenin kalkınması işi köylülerin okutulmasıyla mümkündü. Bu nedenle Cumhuriyet yönetimi ilk hamlede köy çocuklarının okutulmasına karar verdi.
Bu hamle Atatürk’ün başlattığı bir hamledir. Kurtuluş savaşı zaferle sona erdikten sonra İzmir’e giren ordumuzun baş komutanı, (Mustafa Kemal)“Savaş bitmedi, asıl savaş yeni başlıyor.” Demiştir. Sonra da ilköğretim davası için kolları sıvamıştır. Onun yerine geçen İsmet İnönü de”İlköğretim davası İnsan olmak,millet olmak davasıdır” diyerek savaşa ayni hızla devam etmiştir. Gerçekten yıllarca süren savaşlarla yoksul ve yorgun bırakılan bir ulus, Cumhuriyet’e de cahil olarak teslim edilmiştir. Devlet, “köylü bir halktan” ibaretti. Cumhuriyetin kuruluşunda T.C.nin nüfusu tahmini olarak 10.milyon altyüzbin civarındaydı .İlk nüfus sayımı 1927’de yapıldı. 1927 sayımında Nüfusumuz 13 milyon 648.000 olarak ortaya çıktı.63 ile bağlı 39.901 köy vardı.32.000 köyde okul yoktu. Devletin hedefi 32.000 köyü okula kavuşturmaktı. Bu amaçla 17 Nisan 1940’ta KÖY ENSTİTÜLERİ KANUNU Çıkarıldı. Değişik yıllarda değişik illerde 21 köy enstitüsü açılarak köy çocuklarının öğretmen olmasına olanak tanındı.
Ali Mil ve ben 1946 yılının 6 Mayıs günü Ortaklar Köy Enstitüsü’ne kaydımızı yaptırdık. Bizimle yola çıkan başka çocuklar Turgut bucağının köylerinden gelmişlerdi. Necla Durukan, Fatma Akgöz, İlyas Genek…Hepimiz birinci sınıfın A şubesine yazıldık. Ali Mi, ben ve sözünü ettiğim arkadaşlar 3 yıl birlikte okuduk. 1948 Ekim ayında Kızılçullu Köy Enstitüsü sağlık kolunun sınavlarına 10 kişi girerek kazandık. Kızılçullu Köy Enstitüsüne gittik. Köy enstitüsünün sağlık kolunda 2 yıl öğrenim gördükten sonra köy sağlık memuru olarak görev yerlerimize atandık. Benim atandığım köy, Ali Mil’in köyü (Mesevle) idi. Ali Mil İse Kavaklıdere bucak merkezine atanmıştı. Birbirine çok yakın olan 10 köyde iki arkadaş el ele kol kola çalıştık. Köylerdeki bulaşıcı hastalıkları yetkililere bildirdik. Bulaşıcı hastalıklarla gerekli mücadeleyi devletin olanakları ölçüsünde yerine getirmeye çalıştık. Tifo, tifüs, kolera, veba aşılarını bir seferberlik halinde yaptık. O sıralarda ülkenin her yerinde birçok kişide var olan “bit” mücadelesine de önem verdik. İlk kez DDT ile bit mücadesine katıldık. Özellikle okul çocuklarının bitten kurtulması konusunda yoğun mücadele verdik. Bir çoğunda hela bulunmayan Köylere ve evlere hela yaptırdık, Okulları sağlık açısından denetledik. Ölüm-doğum istatistiklerini devamlı olarak hükümet yetkililerine gönderdik.
Yasalara ve Sağlık Bakanlığının koyduğu yönetmeliklere özenle uyduğum halde halkın istemlerine yetemiyordum. Zira halkın bitip tükenmez istekleri vardı.Bu yönetmelikler ve yasalar halkın sağlığı ile çelişiyordu. Örneğin yönetmelikler doktor nezaretinde enjeksiyon yapabileceğimizi söylüyordu. Köyde dağ başında doktor nerede? Bizi adeta “doktora hasta sevk etme memuru sayan yasalara ancak 4,5 yıl dayanabildim. İstifa edip ayrıldım. Şunu itiraf edeyim ki sağlık memuru sıfatımla çok fazla başarılı olamadım. Halk nazarında Ali Mil’in benden daha başarılı olduğunu ifade etmekten zevk duyarım. Her zaman yasanın verdiği yetkilere bağlı kalmaya özen gösterdim. Bütün bunlara rağmen çalışmalarım beni tatmin etmiyordu. Yasalar halkın ihtiyacına göre düzenlenmemişti. Köy sağlık memurlarının hizmet alanı çok dar tutulmuştu. Biz köy sağlık memurları doktor nezareti olmadan enjeksiyon yapamaz, hasta tedavi edemezdik. Köylerde iş kazalarından ölen bir sürü insana karşı hiç olmazsa ilk yardım görevimizi bile yapamıyorduk. Bir çok vaka karşısında aciz kalıyorduk. Hiç unutamadığım bazı vak’alar vardır ki acısı hâlâ içimdedir. Yetkilerimizi sınırlayan yasalarımız elimizi kolumuzu bağlamıştı. Hekimlerin yetki alanına girmemiz,aksi cezalandrılacağımız yasalarda açık açık yazılıydı. Oysa yorgun ,cahil. yoksul Anadolu köylüsü, aynı zamanda hastaydı. Hastalaların hekime gönderilmesini emreden devlet, il merkezlerine bile yeterli sayıda hekim gönderemiyordu. Muğla merkezinde biri iç hastalıkları, diğeri hariciye uzmanı olmak üzere 2 uzman doktor bulunmaktaydı. Bir de ilçe merkezinde hükümet tabibi vardı. 410 köyü olan Muğla İlinde öteki ilçeler , hekim bakımından bomboştu. Bazı ilçelerimiz sadece hükümet tabibi denilen pratisyen birkaç hekimin elindeydi. Hekim olsa ne yazar, İl merkezine, sonra ilçelere uzanan yolların çoğu bozuktu. Yolu düzelttik diyelim, araba nerde. Köylere sefer yapan tek tük cip ve maden taşıyan, bir iki kamyon bulunuyordu.. Köylere kağnı arabası bile yoktu. Ben emirlere uymakla uymamak arasında ikircikli davranırken Ali Mil çoktan köy hekimliğine başlamıştı. Haklı sayılırdı. Aslında bu bir isyandı. Dertli ve hasta halkla tutucu devlet arsında kalmış memurun isyanı… Yolsuz izsiz, hekimsiz yaşayan bu yerlerde halk kime başvuracaktı. Bütün bu zorlukları yenmek için ya hekim olmak ya sağlık memuru sıfatıyla hekimlik mesleğine el atmak gerekiyordu. Ben onu yapamadım. O kadar cesur değildim. Sağlık memurluğundan istifa edip öğretmenliği seçtim.
Arkadaşım Ali Mil, halkın çıkarından yana tavır koydu. Görev alanında kendisinde şifa arayan dertli halkın sağlığına kucak açtı. Daha doğrusu köy hekimliğini seçti. Görev alanına giren köylerde , halkı elinden geldiği kadar, tedavi etti. Yapamadıklarını, varsa hekime, sevk etti. Sevk edemediklerini (kadere) terk etti. Bulaşıcı hastalıkları yetkililere haber etti. Sünnet vs… gibi halk hizmetlerini de halktan esirgemedi.
Bu çabalarına hayran kaldığım arkadaşımı 17 Ağustos 2018 günü ebedi dinlencesine yolladık. Dinçti diriydi. Ne yazık ki alzaymır dedikleri hastalığa yakalandı ve kendini kurtaramadı. Her yönüyle arkadaşım Ali Mil büyük bir özveri (fedakârlık) içinde köy halkına hizmet verdi.
Onun bu başarısını büyük bir minnet duygusu içinde cefakar Türk köylüsü adına şükranla anmak isterim. Yattığı yer ışıklarla dolsun. Rahat uyu sevgili arkadaşım.