Bir gün dediğimiz başlangıcı sonu belli 24 saatlik bir süre diye biliyordum ama değilmiş. Uzun zamanlardan sonra evde tek başımayım, öğleye kadar olan bölümü annemde geçirmeme rağmen gün uzadı uzadı. Alışamadım önce üstümde bir tedirginlik, kalkmam gerekiyormuş, bir iş yarım kalmış da unutmuşum gibi eğreti bir oturuş.
Komşuların ev seslerini duydum ilk defa, kendi evimin sesi bastırıyormuş demek ki, hep bir araya dereye sıkıştırmam gereken özel işlerim ki yazı yazmak bunlardan birisi. Zaman benim, benim olması gerekiyor, ama alışamıyorum, başka işlerin zamanı sanki o zamanlar. Neyse ilk günün şaşkınlığı belki de.
Yolun karşısında gördüğüm ev takılıyor aklıma üç katlı, yanındaki aynı sistem evlerden olduğuna inanmak zor, bakımsız, duvarların sıvaları dökülmüş yer yer. Önündeki kocaman dut ağacı zemin katı ve orta katın yarısını örtmüş. Boydan boya balkon ve demir parmaklıklarla çevrilmiş, öyle yarım balkon demiri değil tepeye kadar uzun demir çubuklar sanki bir hapishane penceresi veya akıl hastalarının tutulduğu yeri çağrıştırıyor. Böyle deyince de içeride yaşayanın kimliğini merak ediyorum. Yolumun üstü bir yer olmasına rağmen balkon hiç dikkatimi çekmemiş belki de dut zamanı kaldırımın yapış yapışlığından kurtulmak için hep önüme baktığımdandır diyeceğim de anlamsız bir cümle oldu, yapraklar dökülünce hiç mi geçmedim sanki. Üst kat daha küçük görünüyor balkona öylece atılıvermiş bir yatak duvara dayanmış, ama hiç kimse adım atmamış bir daha, öne kıvrılmış balkona bir virane havası vermiş. Bu kadar dikkatle inceleyince, yaz günü evin karşısındaki durakta beklerken, kendisini görmediğim yetişkin bir kadın sesinin abey, abey diye kontrolsüz bir sesle tonuyla bağırdığını ve yandaki kahveden kalkan bir adamın bağırma geldim diyerek bahçe kapısından girdiğini hatırladım.
Bu evi hatırlamamın, merakımın nedeni, iki gün önce yine aynı durakta beklerken o bahçe kapısından çıkan sürekli pantolonunu çeken bir çocuktu. Çocuk değildi, karşıdan yanıma doğru yaklaştıkça sakalları çıkmış çocuk bedeninde bir genç oldu, hangi beden pantolonu giyse aynı hareketi yapacaktı, pantolonun belini yukarıda tutacak bir beden çıkıntısı yoktu. Biraz sersem, biraz ürkek, yorgun, bedenle ayrı düşmüş bir yüz.
O çocuk bedenine hapsolmuş genci, markete kadar gözlerimle takip ederken o evin neresinde, kiminle yaşıyor soruları akın etmeye başladı. Balkon nefes alma, kendini dışarıda hissetme, rahatlama yeridir benim için, o çocuk genç oluncaya kadar o balkona çıkıp, parmaklıkların arasına uzanmış dallardan dut koparabilmiş midir? Ki, dut en çok dalından yenirse güzel olur, o güzelliğe bir kez elini uzatabilmiş midir?
O kadın ve o adam kim? Merak etmemem gerek biliyorum herkesin kişisel alanı, ama merak kurdu düşünce düşünceye, engel olmak zor, ya biraz araştırıp gerçeği öğreneceğim ya da onlara kendim bir hayat kuracağım.
Fatma Ayhan 27 Ekim 2024