ÇİZGİLERE ANLAM YÜKLEMEK
Şehirlerarası bir otobüsteyim, sağ taraf cam kenarı, saat öğleden sonra 3,4 gibi Marmaris'e dönüş yolundayım, manzarayı seyretmek istiyorum güneş vuruyor perdeleri çekmek zorunda kalıyorum. Kitap okumaya çalışıyorum midem bulanıyor, eskiye göre iyi, kesintisiz yarım saat falan okuyabiliyorum. Telefonu elime aldım yeni bir şey yok, oyun açtım tek eğlencem kelimelik oyunu oynamak. Birinci oynamadı, ikinciye başladım cevap yok, üçüncüyü başlatınca birinciden cevap geldi, bir saat kadar üçüyle oynadım iyiydi, ama durdular, herkes benim gibi otobüste bomboş oturmuyor.
Onları beklerken, gözüm önümdeki kapalı televizyon ekranına ilişti, perdenin ucunda tam kapatamadığım yerinden vuran güneşte yüzümün yarım yansımasıydı gördüğüm. Gözlerim den aşağısı görünüyordu, önce anlamadım bu ne böyle sanki koca bir plato çizilmiş, aralarında derin derin vadiler, ekranı yüzümün tamamını görebilecek şekilde ayarladım. Durum daha da vahim, vadiler uzunlu kısalı göz kenarlarıma göz kapaklarıma alnıma doğru sıkı bir ağ oluşturmuşlar. Bu saatten sonra yapacak bir şey yok, olsa da yazık onlara, 72 yıl boyunca ince ince uğraşıp oymuşlar, ağlarını kurmuşlar, ağları karıştırmanın bir anlamı yok, uğraşacak çözülecek onca karışık iş varken.
Böyle deyince bir rahatlama geldi üstüme ve "simurglar" düştü aklıma, günlerce bilge kuşu bulmak için uçtukları, yedi vadiden geçtikleri, her vadide zayiat verdikleri. Normal zamanda düşünmeden yaptıkları işler için vadilere takıldıkları, neden oraya takıldıklarını anlamadıkları, zaten anlamadıkları için takıldıklarının farkına varmadıkları, nihayet yedi vadiyi geçebilen otuz kuş kaldıkları, ve aradıkları bilge kuşun kendileri olduğunun bilincine vardıkları.
Her türlü hırstan, kıskançlıktan ve kötü niyetten arınınca, daha doğrusu kendini arıtınca bilge kuş olunduğunu öğrendikleri hikaye.
Bunları düşünürken benim vadilerin oluşumuna katkıda bulunan etmenlere takılmaya başladım, o kadar çok çizgi var ki benim sebepler yediden fazla görünüyor, iyi ki kuşlar bu vadide uçmamışlar sayıları iyice azalırdı. Zamanını bilsem belki etmeni hatırlarım ama hayır hatırlamak istemiyorum, bir çizgi daha eklemenin âlemi yok.
Ekrandan başımı kaldırınca, şoförün arabaya bindiğimde başlayan televizyon pazarlığının hala devam ettiğini duyuyorum, yanında oturan yedek şoför ve servis görevlisiyle. En sonunda çocuk abi benim tanıdığım var ondan alırız indirim yapar deyince konu bitti. Haydi, o zaman bana bir çay getir dedi, yedek olan benimki kahve sade olanından dedi, çocuk hemen fırladı getirdi isteklerini, yanındaki yiyecekleri görünce bak nasıl öğrendi hemen deyip gülüştüler.
Mola yerine gelindiğinde bütün muavinlerin üstünde incecik gömleklerle dışarı çıktığını fark edince belki de kuraldır dedim, kabanıma iyice sarınmış elimdeki parayı simitçiye uzatırken.
Sakar tepesinden inerken zaman zaman kapattığım gözümü her açtığımda, doğanın çizgilerinin tepeden aşağıya indikçe değiştiğini görüyorum. En tepedeyken hem korku hem bir kanatlanıp uçuverme hissinin, sanki her dönemeçte biraz daha yumuşayıp Gökova kavşağında yola, denize paralel düz çizgilere ağaca çiçeğe böceğe dönüşmesi ve artık eve yaklaşmakta olmanın da huzuruyla düşey çizgileri unutup, şoförlerin sohbetini duymaya başlıyorum.
Oradan gittiğim düğündeki gelin arabasını kullanan şoför geliyor aklıma, yol boyunca arabanın önünü kesenlere damadın arkadaşı olarak o vermişti zarflara konan paraları. Şimdi evin kapısındalar, şoför kapıyı açmıyor teyzesinden, halasından, amcasından, dayısından başlayıp bütün akrabaların adını okuyup, atladığım var mı acaba diye göz gezdirirken damadın uyarısıyla son veriyor haraç toplama işine.
Benim yüz haritamdan nerelere geldik. Sahi yüzümdeki ilk çizginin hikâyesini anlatmış mıydım? Günlerden bir gün, sabahlardan bir sabah aynaya bakınca yüzümde bir çizgi! Her hal de o tarafıma yatmışım bu gün dedim, aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum çizgi aynı yerinde duruyor, anlaşıldı ki kırışma ve buruşma harekâtı başlamış. Artık yüzümde gördüğüm kırışık için mazeret bulmaya çalışmıyorum, zaten nereden bulayım o kadar mazereti.
Çizgilerim ve ben mutlu mesut yaşıyoruz. Bir yazıya bile konu olabiliyorlar.
Fatma Ayhan 13Mart 2024