UZUN YOLUN BAŞLANGICI

Yolu ve yolculuğu severim aslında da yola çıkmam gerektiğini kendime inandırıncaya kadar aradan bir hayli zaman geçiyor bazen.

Şimdi bir zorunluluk hali var, benim kendimi ikna etmek gibi bir görevim yok. Uzun bir yolun başlangıç heyecanındayım. Gece yolculuklarında pek uyuyamam ama bugün çok yorgunum Marmaris yokuşunu tırmanıp Çamlıya doğru gelirken gözlerim kapanmaya başladı. Arkalarda beş, altı,  kişilik bir aile grubu var üç kuşak, iki küçük çocuğun biri sürekli mızırdanma halinde, kucakta gezdiriyordu baba otobüs hareket etmeden önce. Mızırdanma ağlama boyutuna geçti ama bir yalancı test ağlaması, ağlarım ha ona göre ayağınızı denk alın demeye getiriyor. İki çocukla yola çıkmanın zorluğunu hatırlayıp neyse geçer derken annenin sesi yükseliyor, yardım etmek için müdahalede bulunan anneanneye, "ya anne ya" tam alışmıştı diye tersleyerek. Kadının sesi çıkmıyor, bir süre sonra dayanamıyor ve yine en kolay anneye yüklenilir durumunu aşamıyorken, benim kafam yavaş yavaş öne düşerken otobüs durdu.

Gökova kavşağındayız yolcu alınacak, açmayayım gözlerimi diyorum, yolcu gelmiyor ama aşağıdan bir kadın ve muavinin çağırdığı şoförün sesi geliyor.

"Alamayız hanımefendi yasak"

"Lütfen alın, ne olacak şu kadar şeyden"

"Ya siz anlamıyor musunuz"? Etrafını gösterip "şu gördüğün yerde dört tane kamera var"

"Olsun ne olacak"

"Siz beni altı yıllık ekmeğimden mi edeceksiniz"

"Bir şey olmaz"

"Beni atarlar diyorum" bu sefer bir erkek sesi karışıyor konuşmaya

"Öyle bir şey olursa telafi ederiz, seni işsiz bırakmayız" o arada "ara oğlum Marmaris'i" diyor şoför, muavin "direk hat yok, diğerinden ulaşamıyorum" diyor.

"Madem bu kadar yükünüz vardı neden kargoya vermediniz veya neden bir bilet fazla kestirmediniz ne var paketlerde"

"Bahçeden portakal mandalina çocuklara"

"Hemen kestirelim".

"Ulaşamıyoruz, nasıl alayım sizi şimdi, alsam kovarlar beni" kadın yalvarmaya başlıyor "nolur, nolur yalvarıyorum bırakmayın beni burada."

"Hanımefendi ben işimden olduktan sonra sen Ankara'ya gitsen ne fark eder "erkek sesi yeniden devreye giriyor "Zararınızı tazmin ederiz öyle bir şey olursa, açık çek vereyim isterseniz."

"Bu ne demek rüşvet mi teklif ediyorsunuz".

O arada şoför ve muavin birilerine ulaşmaya çalışıyor. Kadın bütün yalvarma sözlerini tekrar tekrar sıralamakta. Benim uyku gözlerden açıldı ama bedeni terk etmeye niyeti olmadığından kalkıp bakamıyorum. Ve aklımdan açık çek verecek kadar değerli ne vardır o paketlerde diye geçiyor. Arkadaki bebek yine ağlarım ha tehdidini savurmaya başladı, baba alıp dışarı çıkardı, arkasından kadın öbürünü kucakladı, merdivende tartışanların arasından aşağı indirdi.

Birden sesler kesildi merdivende, teşekkür ederim ve dua sözleriyle iki kadın belirdi, öndeki özür diledi bekletme için, kapının arkasındaki ikili koltuğa oturdular. Demek iş çözüldü.

Bunun çözüm yolu varsa niye biz 20 dakika bekledik, imkânsız olan nasıl mümkün oldu? mümkün olmayı sağlayan o yol niye en başta denenmedi? Sürekli yalvaran kadın yorulmuş, yüzü karışmış ama bir süre sonra arkadaşına dönerek konuştuğunda ara ara gözlerine başarmanın zafer pırıltısı geldi geçti

Dışarı çıkan bebekli aile bindi ve yola çıkıldı. Herkesin canı sıkkın, bebekler yine başladılar mızırdanmaya neyse ki sakarı çıktıktan sonraki düzlükte uyudular. Muavin elinde camsil spreyi arkadan öne doğru geldi, önde oturan ikinci şoför

"Ne oğlum bu"

"parfüüm"

 "Oğlum bak üstünde yazıyor bu cam sil"

"Parfümün yerindeydi, oradan aldım parfüm."

"Ya sabır, oğlum benim arabamı bana mı öğreteceksin, cam sili parfüm diye sıkmış arabaya" demek o anlam veremediğim kötü deterjan kokusu ondanmış.

Muavin ikna olmuşa benzemiyor direksiyonda ki şoför "şu kulağındakini çıkarsan her şeyi daha iyi anlarsın ya" dedi bıraktı. Muavin kulaklığını çıkarır gibi yapıp bir dinletmediniz bakışıyla yeniden taktı.

Yarı uyur, yarı uyanık yolculuğun sonuna geldik AŞTİ den önceki tek durakta tesadüfe bakın ki o iki kadınla beraber indim. Bir küçük valiz ve bir paketimi önüme koyup taksi telefonuyla meşgulken, onların paketleri benimkilerin yanına kadar ulaştı, gerçekten çokmuş. Onları karşılamaya gelen, arabadan inip sarıldıktan sonra "anne bunlar bir arabaya sığmaz" dedi.

"Sığar oğlum sığar, sığdırırız" derken bu da bir şey mi? ne yaşadığımızı bir bilsen duruşu akıyordu yorgun bedeninden. Benim taksi gelinceye kadar onlar gittiler

Gökova durağında bekleyen ben olsaydım o şartlarda ne yapardım dedim; açık çek veremezdim, tazminat ve iş vaat edemezdim, iki lütfenin dışında o kadar yalvaramazdım, zaten o sözleri bir araya getirip söyleyemezdim. Ve şu anda sabahın 6.30 unda evimde uyuyor olurdum usulüne uygun alınmış bir biletle akşama yola çıkmak üzere.

İyi de şimdi zaman kaybının dışında kim kaybetti, kim kazandı.Fatma Ayhan 17 Aralık 2024

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI