KÜÇÜK PEMBE ELBİSE

KÜÇÜK PEMBE ELBİSE

Uzun zamandır hep bir bahane bulup ertelediğim depoyu düzenleme ve temizleme işine, önemli bir şeyi aramam gerekince, bu sabah duvarların ve kiremitlerin tüm güneşi çektiği bir saatte mecburen başladım. Her şey çok karışık, hep kapıdan atılıp gidilmiş olduğundan önce kendime bir yol açmaya çalıştım. Ne ararsan var, normal alanda o anda yer bulunamayanlar sonra bakarım diyerek deponun yolunu tutmuş. Torunun oyuncakları, deniz malzemeleri, eski valizler, kocaman bir uydu alıcısı, kümes teli takılmış bir kapı ilk önüme gelenler.

Şimdiye kadar atmaya kıyamadığım ama yıllardır el sürülmemiş olanları ayırdım. Bunu hemen yapabildiğimi sanmayın, her eşya bir anıyı canlandırıyor, evirip çevirip biraz daha kalsın'dan kararlı ol uyarısıyla atılacaklar sepetine konuyor. Bunların içinde bir paket vardı ki ona bakarken epeyce oyalandım, sonra akıl ettim dışarı alıp ta bakmayı, bu arada depo eğimli bir çatının altı olduğundan ayakta durulmuyor, iki büklüm durmak zorundayım ter gözümün içine giriyor, yılların tozlarında gezinen ellerimi gözüme süremiyorum.

Aradığım o çok önemli şeyi bulamadım, başında oyalandığım paketle dışarı çıktım. Bunların içinde torunlara ördüğüm kıyafetlerin arasından (23 yaşındalar) minicik bir bebek elbisesi çıktı. Pembe ince bir kumaştan kolsuz, eteği farbelalı kol ve yaka kenarlarına pile pile yapılmış ince pembe dantel çekilmiş, eteğin ortasında lila renkli aplike bir tavşan.

Sene 1964 veya 65 büyük ihtimalle 64 Buldan Ortaokulu alt kattaki el işi sınıfındayım. Büyükçe iki masa birleştirilmiş etrafında on, on iki kız öğrenci başlarında Türkçe ve aynı zamanda elişi dersi öğretmeni Keriman Öğretmen, dalgalı siyah saçları ve kırmızı rujuyla aklımda kalan. O zamanlar siyah önlük ve beyaz yakalarımız var, içine köz doldurulmuş ütüde ısıyı ayarlayamayıp sararttığım beyaz yaka. Keriman Öğretmeninde siyah önlüğü var, onun ki önden düğmeli V yaka, yaka ve kol ağızlarına beyaz dantel yapılmış. Elimizde beyaz kumaş parçaları adı örnek bezi, kumaştan tel çekmeyi ve antika işini öğreniyoruz, sonra o kumaşın üzerinde teyel, iğne ardı, sürfile,  tohum işi gibi dikiş ve nakış türlerini,  ilik açmayı, düğme dikmeyi öğreniyoruz.

Bebek kundağı yapıyoruz, öğrendiklerimizi onun üzerinde uyguluyoruz, yurtta kalıyordum ve her şeyi kendim yapmak zorunda olduğumdan küçük mavi çiçekleri seçmiştim. Sonra işte bu elbiseyi diktik, süslemeyi o zamanda seviyormuşum ki küçücük alanda hızımı alamadığımdan iki elbiselik dantel kullanmışım, sonra naylon kumaştan beyaz gecelik diktim kendime, yakasında değişik bir nakış türü kullanarak. Elbiseye sıra geldiğinde, kardeşime mavi poplinden belden büzgülü, bebe yakalı bir elbise diktim eteklerine rafya ipiyle çiçekler işlediğim. Köye götürürken heyecandan öldüğüm ve kardeşimin mutluluğu, şimdi birazda utanarak anımsıyorum bu elbiseyi ona karşı kullandığımı.

Başka şeylerde yapmışızdır üç sene boyunca ama beni etkileyenler bunlar olmuş. Asıl unutamadığım Keriman öğretmenin ders sonunda, haftaya kek ve çay yapıp teneffüste öğretmenleri davet ediyoruz demesiydi. Malzeme listesini öğrencilerin durumuna göre paylaştırdı. O zamanlar özel okul yok ilçenin bürokratının, ekâbirinin, yoksulunun, köyden geleninin çocukları aynı sınıfta okuyorlar. Köyden gelen, kıyafetiyle, konuşma tarzıyla, davranışlarıyla tam bir kültür şokuyla karşılaşıyordu öncelikle. Okuldan sonraki bir saatte dışarı çıkmam gerekirse okul önlüğümü giyip çıktığımı hatırlıyorum, o önlük şehirle ve diğer öğrencilerle ortak noktamdı.

Büyük bir heyecanla bekliyorum dersi, gaz ocağı, kek pişirmek için tencere, ortası delik olandan mıydı yoksa düdüklümü karıştırıyorum, masa örtüleri, peçeteler, çay malzemeleri, anneler en güzellerini vermişler, sıkı tembihlemişler ki kızların gözü getirdiği malzemede, ben bakkaldan alınacaklar kısmına dâhil olmuştum.

Öğretmen ortada, biz etrafında bir yandan yumurtaları çırparken bir yandan anlatıyor dikkatle dinliyoruz. Kek pişti hemen çaydanlığı koyduk ocağa ve bir yandan getirilen beyaz masa örtüsünü, peçeteleri, tabakları çatalları yerleştiriyoruz. Okulun görevlisi Ahmet amcanın, ön bahçede özenle yetiştirdiği güllerden ve sabır ağacından kopardığımız birkaç dalı, öğretmenin getirdiği vazoya koyduk. Bir arkadaşım başka bir dalın yapraklarını kopardı, vazoyu içine alan bir elips oluşturdu yapraklarla ve masanın uçlarına doğru tekrar etti. İlk defa böyle bir şey görüyordum çok beğendim, belki de estetik ve sanat algım o gün orada açıldı diye düşünüyorum.

Ve zil çaldı biz öğretmenleri kapıda karşılayıp masaya oturttuk, servise başladık öğretmenimizin önceden öğrettiği gibi, birimizin elinde demlik, birimiz suyunu koyuyor ölçüyü iyi ayarlamamız gerekiyor yetmeyebilir. Kısa teneffüs zamanı çabucak bitti öğretmenler bize teşekkür ederken kendimizi farklı bir boyutta bulduk, öğretmenleri sınıf dışındaki kimlikleriyle tanıdık, onlar da bize misafirliğe geldikleri bir evin kızlarıymışız gibi davrandılar. Sonra kendimize sofra kurduk yaptıklarımızı keyifle yedik.

Bugünden düşündüğümde o gün Keriman Öğretmen bize uygulamalı hayat bilgisi dersi vermişti, ders olduğunu hissettirmeden.

O zamanın eğitim öğretimine baktığımda okula gitme olasılığı çok fazla yok, benim dönemimden kaç kişi üniversiteye gitti bilmiyorum, öğretmen okullarına gidenler oldu. Kız çocuklarını, bir üst okula devam etsin veya etmesin evinin her türlü işini çekip çevirebilecek, çocuklarına bakacak, toplumla ilişkilerini iyi düzenleyecek şekilde yetiştirip hayata küçük küçük hazırlamaktı belki de bu derslerin amacı.

Bebekken iki kızıma da giydirdiğim bu minicik elbiseye bakarken, bir yanım ne güzel şeyler öğretmişler diyor, bir yanım on bir, on iki yaşındaki çocukların bebek kıyafeti dikmekle ne işi vardı diyor.

60 yıl öncenin küçük bir ilçesinde, ondan da küçük köyünde bunlar gayet olağan işlerdi, kızların ortaokula gelebilen şanslı bölümünün bile önünde görünen en yüksek seçenek evlenip çoluk çocuk sahibi olmaktı.

Kendimi, bu döngüyle başlayıp, döngülerde kaybolmadan, önüne farklı mecralar açıp devam edebilen şanslı insanlardan sayıyorum.

Fatma Ayhan 3 Ağustos 2024

YAZARIN DİĞER YAZILARI