METRODA İKİ KADIN

 

Büyük Şehirde iş çıkışı saatinde metroya binmek hiç te akıl kârı bir iş değil ama öyle gerekti Allahtan ilk duraktan biniyorum. Koru sitesi ilk durak, akşamın bu saatinde, sabah buradaki evlerde çalışmaya gelen yardımcı kadınlar çoğunlukta hemen kapının karşısında oturuyorum.

 Son dakika nefes nefese iki kadın kapılar kapanırken attılar kendilerini içeriye. Karşımdaki koltuğa yan yana oturdular.  Orta yaşlı olan biraz iri yapılı, kapüşonlu siyah uzun bir kabanı, başında kırmızılı bir şal iyice kafasına dolamış ayağında bozarmış siyah ayakkabılar kucağında büyükçe bir çanta var. Yaşlı olan minyon tipli eski model bir manto ve eşarbı var elindeki poşeti ayakkabılarının üstünde tutuyor. Belli ki aynı saatlerde gidip geliyorlar.

"Ne yaptı seninkiler bugün" dedi yaşlı olan " Ah sorma bugün çocuklar evdeydi okul tatil miymiş neymiş akşama kadar tepemde zıpladılar serseme döndüm" dedi seninkiler nasıldı? Her zamanki gibi akşam yemeklerini hazırladım sofralarını da kurdum ne zaman canları isterse yerler, yarın gelince toplarım masayı, çok yaşlılar bazen yemiyorlar bile"dedi. İkinci duraktan kalabalık bir grup bindi yaşlı olanın yanına bir genç kız oturdu hemen telefonunu eline aldı. Diğerinin yanına kravatlı takım elbiseli bir devlet memuru havasında birisi oturdu. Önce bir herkes büzüştü mantoları kabanları çekiştirdi özellikle erkek yolcuya değmemek için adamda kendine çeki düzen verdi.

İkisi de o kadar yorgun görünüyorlardı ki gözleri kapanıyor, zorla yeniden açmaya çalışıyorlar, derken yaşlı olanın içi geçti elindeki poşet pat diye düştü, genç olan bir gözünün ucuyla ne olduğuna bakarken öteki  hemen toparlanıp poşeti eline aldı, gözlerini açık tutmaya çalıştılar ama mümkün değildi. Biraz sonra ikisi de uykuya teslim olmuş yaşlı olanın başı önüne düşmüştü, genç olanın derli toplu tutmaya çalıştığı dizleri gevşemiş yanlara doğru açılmış çantasını sağlama aldığı birbirine bağlı kolları gevşemişti. Boynu yanındaki adamın koluna düşmüş adam ne yapacağını bilemez halde toparlanmak istedi kadının haline bakınca hareket etmeden öylece durdu. Biraz sonra açılmış ağzıyla kafası iyice yana düştü sanki evinde yatağında yatıyordu.

Uzak semtlerin, uzun yolların yolcularıydılar. Genç olan sabahın kör karanlığında çıkmıştı evden, okula giden çocukları vardı, ilk iş onların kahvaltılarını hazırladı, küçüğün beslenme çantasına çeyrek ekmeğin arasına  biraz peynir bir dilim salatalık birde elma koyup, mantosunu giymeden onları uyandırmış, kalktıklarından emin olunca, ayakkabılarını giyerken sıkı sıkı tembihlemişti kapıyı iyice kapatmalarını sobanın kapağını açık bırakmamalarını. Biraz daha gecikirse dolmuşu ondan sonrada metroyu kaçırır oradaki çocuklar evde yalnız kalırlardı. Bir ara aklından, kendi çocuklarını evde yalnız bırakıp başka çocukların yalnızlığına çare olmaya gidiyorum diye geçti, hemen kovdu o düşünceyi, gitmeyip de ne yapacaktı çoluk çocuk ne yer ne içerdi, kocası inşaatlarda çalışıyor ama düzenli bir işi yoktu. Bunları düşünürken ne zaman dolmuşa bindi indi metroya geldi anlamadan attı kendini metroya. Evdeki kadın çıkmak üzereydi, ona bir sürü şeyler sıraladı yapması ve yapmaması gereken şeylere dair, sanki her sabah o söylemese bilemeyecekti ne yapacağını.

Biri kız biri oğlan dört yaşındaki ikizler uyuyordu daha, oğlan huzursuz uyanır bir süre anne diye mızırdanır ondan sora güne alışır. Kız uyanınca kocaman gülümser onun içi bir hoş olur, sabah zorla uyandırdığı çocukları aklına düşerdi. Sonra da iyi ki bu işi buldum diye dua eder işe dört elle sarılırdı. Önce çocukların kahvaltılarını yaptırır onca bolluğun içinde mıy mıy bişey yemediklerini görünce benim evde olsa bir kırığı kalmaz masadakilerin diye düşünür. Onları giydirir biraz başlarında durur, ikisi bir oyun tutturunca başlardı mutfaktan evi toplamaya, salonda akşamdan kalma kuru yemiş, meyve tabakları, bardaklar masanın sehpanın üzerinde kurumuş olurdu hemen onları suyun altına koyup, minderleri yastıkları düzeltir yatak odasını banyoyu elden geçirir kirlileri makinaya atar yeni alınan kendi kendine süpüren süpürgeyi çalıştırırdı. Sonra çocuklara meyve hazırlar kendine bir kahve yapar çocuklarla oynardı kız her gün tuttururdu misafircilik oynamak için dışarı çıkar kapıyı çalıp kim o sorusuna komşu deyip her seferinde ilk defa oynuyormuş gibi heyecanla içeri girer evcilik oyunu başlardı. Minicik çay kahve takımlarında çaylar kahveler yapılır içilirdi çok güzel olmuş eline sağlık demeyi unutursa öyle gözlerine bakardı hadi söyle artık der gibi. Öğleye yakındır zaman çocuklara yemek yapılacaktır ama kız bırakmak istemez biraz daha diye diye oğlan arabalarına iyice dalmışsa farkına varmazdı iyi günlerindeyse biraz sonra beraber oynamaya başlalardı. Aslında yarım gün eve yakın anaokuluna gidiyorlardı, kahvaltıdan sonra onları okula bırakır okuldan alma saatine kadar işleri rahatça bitirirdi, bu hafta okulda hasta çocuk çok olduğu için tatil etmişlerdi. Hemen yemeklerini yaptı işini bitiren süpürgeyi yerine koydu çamaşırları asarken içierde bir kıyamet kopar odaya girdiğinde bütün oyuncaklar saçılmış birkaç tanesi havada uçmaktadır. Onları yatıştırıp yeniden düzeni sağlamak bir hayli zaman alır, nihayet yemeklerini yemişler uyku saati gelmiştir. Onun için biraz nefes alma zamanı geldiğinden bu yana henüz oturmamıştır. Ama çok iş var akşama misafir varmış önce bir tepsi kurabiye yaptı servis tabağına yerleştirdi böreği de hazırlayıp dolaba attı akşam hanım pişirecekti. Bir yandan da akşam yemeğini koydu daha ütü vardı yapılacak derken çocuklar uyandı yemek yiyip yemediğini hatırlamadı bile , biri portakal suyu biri süt istedi yanına kurabiye de koyup  masaya oturttu. Kurabiye de pek güzel olmuş.

Pazartesileri hep böyle geçiyor zaman  diğer günler biraz düzene koyup bu kadar yorulmuyordu. Yemekler pişti çocuklar oynuyor saat altıya on var hazırlandı hanımın gelmesini bekliyor altı metrosuna yetişmesi gerek yoksa yarım saat beklemesi gerekiyor durakta hanım içeri girer girmez o çıktı işte böyle koşturmacalı bir günün sonunda kıl payı kendini atmıştı metroya, o yorgun olmasında kim olsundu .

Yaşlı olanın durumu daha farklıydı her gün sabah yaşlı bir çiftin evine geliyor onların işlerini yapıyordu kimseyle bağlantıları yoktu habire konuşmak ister sorular sorarlar duymadıkları için bağıra bağıra anlatmak zorunda kalırdı bazen de hiç konuşmazlar ayaklarını sürüye sürüye dolaşırlardı evin içinde.  O zaman biraz rahat eder bu seferde içine sinmez o konuşturmaya çalışırdı. Hayatla aralarındaki tek bağdı kendisi, bir oğulları vardı aybaşında uğrar ihtiyaçlarını alır onun maaşını öder  bir daha görünmezdi, arada bir sağlık sorunu olursa ilgilenirdi, evli olduğunu söylüyorlar ama daha hiç görmedi karısını.

O genç olan kadar yorulmuyordu belki bedenen, ama ruhu yoruluyordu akşama kadar onlarla evin içinde olmaktan düşer mi şaşar mı diye endişelenip sürekli onları kollamaktan, yaptığı yemeğin farkına varamamalarından, ellerindekini sürekli dökmelerinden en kötüsü de beş dakika arayla aynı soruları sorup bağıra bağıra anlatmak zorunda kalmaktan gerçekten ruhu yorulmuştu. Gece bakıcısını pencereden gördüğünde hemen kendini dışarı atmış metroya zor yetişmişti.

Bir durak sonra indim, kafamda onlar ineceği durağı kaçırırlar mı acaba sorusunu dolaşırken.

 

 

 

 

Fatma Ayhan 24 Ocak 2024

YAZARIN DİĞER YAZILARI