RÜŞVETSİZ DOSTUMDUN ANNEM

RÜŞVETSİZ DOSTUMDUN ANNEM

"Ana başta taç imiş

Her derde ilaç imiş

Bir evlat pir olsa da

Anaya muhtaç imiş"

Nasıl unuturum seni anacığım!

Tanrı'nın bile yaratıcılık vasfıyla kendisini temsil etmesi için seni seçtiği eşsiz bir varlıktın annem! Sen ninni söylerken, ak güvercinler odamızda uçuşur, kelebekler konardı yavaşça gözlerime. Sabahları gül koklatarak uyandırırken "nar tanem" derdin bana. Ben ailemizin tek çocuğu, sizin de kıymetlinizdim. Şimdi ne o dünkü çocuk ne uzun kış geceleri anlattığın masallar kaldı ne de nar tanesi... Sen benim "rüşvetsiz dostumdun" annem!

 

Nasıl unuturum seni anacığım!

Mahallenin sevilen terzisiydin. İki göz odalı kira evimizde, bir köşede kumaşlar biçilmeyi, giysiler duvarda sahibini beklerdi. Yoksul komşularımızdan para almazdın annem. Hatta kumaşını da alarak diktiklerin de vardı. Altıparmak Mehmet amcaların çocuğu Hatice'ye, bayram hediyesi olarak, yazsa basmadan, kış ise pazenden elbise dikip armağan ederdin. Tek başına bir odada yaşayan Bozacı Mehmet Amcaya da babacığımın aldığı patiskadan hem önlüğünü hem de şapkasını diker verirdiniz. Arife geceleri yapardın temizliğini. Saçların dağınık, gözlerin uykuluydu. Rahmetli Şair Ahmet Erhan kendi sesiyle fısıldıyor bütün annelere ve ben ona eşlik ediyorum:

"Bırak kalsın masada ekmek,

Testide su

Ayna puslu, pencere camı kirli

Bırak kalsın..." demezdin.

Nasıl unuturum seni anacığım!

Ailemiz sevgi temalıydı ama sanat da vardı yaşantımızda. Atalarımızın yüz yıllar yaşadığı Rumeli'de Selanik Bölgesi'nin bir liman kenti olan Kavala'da 1914'te başlamıştı senin hikâyen. Acı göç Mübadele nedeniyle ailece Türkiye'ye gelirken anneannem Kavala fotoğraflarını getirmiş, sen de ağız mızıkanı getirmiştin annem.  

Batı Trakya'nın İskeçe şehrinde yüz yıllar yaşamış baba tarafım. İskeçe mübadele dışı bırakılınca, baskılarına dayanamayıp kaçarak ana vatan Türkiye'ye gelmişler. Saray misali konakları, siyah Ford arabaları, faytonları geride kalmış. Halil Dedem, İskeçe fotoğraflarını getirmiş, babacığım da çok sevdiği udunu. Akrabalarımız evimize geldiğinde, birlikte Rumeli türküleri çalardınız. Onlar da sesiyle eşlik ederlerdi size.

Ödemiş Ortaokulu'ndayken babacığım mandolin almıştı bana sedef kakmalı. Mandolin kurslarına koşarak giderdim. Müzik sevgisini siz aşılamıştınız bana.

Nasıl unuturum seni anacığım!

Zamanın analarına hiç benzemezdin. Beş vakit namazını da kılardın ama dinci değildin. Aydın düşünceliydin. Ödemiş Akşam Kız Sanat Okulu mezunuydun. Bana kibarca doğruları gösteren öğretmenim hem de her şeyimi anlatacağım arkadaşımdın. Bende gördüğün bir hatayı komşumuzun kızı Nurten'in üzerinden doğru yolu göstererek hem de onu kötülemeden anlatırdın. Anlardım ben. Verdiğin ders, mermer zihnime kazınır, bir daha onu yapmazdım. Sadece beni değil kimseyi kırmaz, incitmezdin annem. Seni kaybettiğimizde komşularımız diktiğin elbiselerini giymeden sandığa koyup sakladılar hatıran olarak.

 

Nisan ayını hiç sevmem annem! 1972; 11 Nisan rüzgârı çok sertti. Çekip aldı seni aramızdan. Sen elli yedisindeydin bense yirmi beşinde. Doyamamıştım sana. Kimseye "Annem öldü" diyemedim, "Anneler Gününde" sınıfta örnek okumayı yapamadım! Çünkü gözyaşlarıma engel olamıyordum. Sensiz kanadımın biri hep kırık kaldı anacığım. Senden sonra babacığımı aldım yanıma. Seni anlatırken "Aliye'm benim kokladığım tek gülümdü," der, dalar giderdi. Meğer altı yıl sürecekmiş güzel baba-kız ilişkisi! 1978; 22 Nisan'da esen rüzgâr da pek acımasızdı anacığım. Beyaz atına binip göklere ulaştı babam. Onun gidişiyle hem öksüz hem yetim kalmıştım!

 

Babacığımı ve seni çok seviyorum annem. Sizi ne kadar çok seversem ömrünüze o kadar yıllar eklenecek. Sizler, Rumeli'den gelirken getirdiğiniz fotoğraflarla hem Karşıyaka'daki evimizin duvarında hem İzmir Buca Göç ve Mübadele Anı Evi'nin salonlarında hem de Öğretmen emeklisi olunca hiç vakit kaybetmeden yazdığım kitaplarımın sayfalarında yaşıyorsunuz. Sadece İzmir'de değil Büyükşehir Belediyesi Muğla'nın kazası Menteşe'de Belediyesi'nde de. İki yıl önce davet edildiğim Mersin Belediyesi'nde de.

Lozan Mübadilleri Vakfı üyesi olarak vakfımızın katıldığı bütün sergilerde, fotoğraflarınız eşliğinde anlatıyorum sizleri. Kâh Türkiye'de kâh Yunanistan'da.

Mübadelenin 100. Yıl dönümü olan 2023 yılında, Fransa-Almanya ortak yapımı olan SILA HASRETİ adlı ARTE TV çekimi Mübadele belgeseli filminde rol alarak anlattığım hikâyelerinizle fotoğraflarınız eşliğinde perdedeydiniz. En büyük mutluluğum da yüzyıldır Milli Eğitim müfredatına girmeyen Mübadele konusunun, benim kitabımla 8. Sınıf Türkçe Ders Kitabında yer almasıdır anacığım.

Söyleşi için davet edildiğim her yerde sizi ve sizin şahsınızda Mübadele gerçeğini anlatıyorum. Yeni Mübadeleler olmasın, kimse yerinden yurdundan sökülüp atılmasın diyedir bütün çabam.

 

Şair demiş ya:

"Bir insan ne zaman ölür?

Ne zaman?

Son kez anıldığı zaman"

Siz ölmediniz anacığım, nefes aldığım sürece sizi aramızda yaşatmaya devam edeceğim.

 

Selam size, sevgi size, önünüzde saygıyla eğiliyorum annem!

Nar tanen...

Eğitmen-Yazar Firdevs Tunçay-12 Mayıs 2024

 

 

 

 

 

 

 

 

                 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI