SONGÜL
MÜNEVVER ONGUN
Kargocu kapımı çaldığında 2022 geçen yılın son ayıydı. Muğla'dan gönderilmişti paket. Kargo zarfını sevinçle açtığımda Yazar Münevver Ongun'un yeni kitabı "SONGÜL" gülümsüyordu bana. Yazar Ongun çalışan, üreten ve eserlerini dostlarıyla paylaşmaktan mutluluk duyan bir güzel yürek! Aynı yılın ilk günlerinde de iki kitabını göndermişti: "İşte Bu Bizim Hikâyemiz" ve "Dostum Ares." Keyifle okumuş ve incelemiştim kitaplarını. Birbirinden güzel anı öyküler yazan sevgili dostumun "Yazma Sevdası", Lawrence Kasdan'ın ünlü aforizmasını hatırlattı bana:
"Şairlik ve yazarlık, ömür boyu ev ödevi yapmaktır."
"Öykü Güzeli" Münevver Ongun'un henüz mürekkebi kurumamış kitabının sayfalarında hızlıca gezindim önce, sonra da dikkatlice okudum kitabı. Atatürk Öğretmeni Münevver Ongun, kitabına da adını veren "SONGÜL" öyküsünün ardından SİZDEN BİZDEN HİKÂYELER Bölümünde on bir anı hikâye anlatıyor. Bunlar: Bayramlar, Bir Çeşme Masalı, Keser, Kör Hatça, Selahattin'in Babaannesi, Şerbetçi Dede, Yürek Tüpürtüsü, Ayşe'nin Hayali, Mustafa Dede, Feryadımı Duymadılar, Kurtuluş Günleri.
Sevgili okurlar, kitapseverler; Münevver Ongun'un şefkatli kalemi ve merhametli yüreğiyle yazdığı "SONGÜL" kitabı 2022 yılında Çınaraltı Yayınları'ndan çıktı. Yazar, 127 sayfayla bütün insanlığa sesleniyor. Şimdi sizinle birlikte Münevver Ongun'un çiçekli bahçesinde bir yolculuğa çıkalım.
Yazar Ongun, SONGÜL adlı hikâyesinde naif yüreğiyle kız çocuklarına yapılan haksızlıklara karşı isyan ediyor. Gerçek bir hayat hikâyesinden yola çıkarak yazdığı bu öyküyü elimden bırakmadan ve çok duygulanarak okudum. Bir köy evinde başlayan, yazarımızın kitabına da adını verdiği ailenin en küçük çocuğu Songül'ün yürek burkan hikâyesi beni çok etkiledi. Ailesinin ilkokuldan sonra tahsiline izin vermeyişi yüreğimi burktu. Oysa bu küçük çocuk okumayı, bir meslek sahibi olmayı ne kadar çok istemişti! İlk gençlik yıllarında ürkek, yavru bir ceylanken gönlünü verdiği gencin, gün gelip onu değersizleştirmesi yüzünden ruhunda açan çiçekler solar. Anlayışsız ailesine de derdini açamaz ki. Songül'ün kaya parçasından bile ağır bir trajediyi yüreğinde taşıması, kendini sokağa atılmış bir kedi yavrusu gibi hissetmesi içimi acıttı. Onun kaderi hep başkaları tarafından çizilmişti!
"İnsanlık tarihinde yıldızın parladığı anlar gibi" insanın unutmadığı öğretmenler vardır. Gün gelir, Songül de parlayan yıldızını bulur. Onun açtığı yolda ilerleyen kahramanımız okullar bitirmeye, çalışmaya adar kendini. Okudukça, öğrendikçe, farkına vardıkça kendine güveni artar. Kaderini kendi çizmektedir artık.
***
"Daha neler var bu kitapta?" derseniz; çocukluğumuza, doğup büyüdüğümüz kente, evimize duyulan özlem; atalarımızdan bize kalan anı eşyalara verilen değer, doğa ve hayvan sevgisi. Devam edecek
Tarihsel olaylardan Kurtuluş Savaşı, I. Dünya Savaşı, savaş acıları ve Mustafa Kemal Atatürk Sevgisi. Kurtuluş Savaşı sırasında Kula'dan (yazarımızın da doğup büyüdüğü kent) ayrılan Rumların, aradan elli yıl geçtikten sonra Yunanistan'dan Kula'ya gelip evlerini bulmaları.
Şair Özdemir Asaf, bir şiirinde: "Bana bir mektup geldi / İçinden ben çıktım." diyor ya. Buna benzer bir yaklaşımla, ben de SONGÜL kitabını okurken kendimden çok şey buldum. İçinde kendimi buldum. Çiçekleri koparmadan sevelim.
Ya hatıralar!.. Çocukluk anılarım. Duvarları, atalarımın Rumeli'den gelirken getirdiği fotoğraflarla bezeli evimiz canlandı gözümde. Yüz yıllık bu anı fotoğrafları, İzmir Buca Göç ve Mübadele Anı Evi'ne armağan etmiştim. Anılara değer vermeyi, mübadil ailemden öğrendim ben. Her şeyini geride bırakarak Kula'dan Yunanistan'a giden ve mübadil denilen Ortodoks Rumların elli yıl sonra evlerini gözyaşlarıyla gezmeleri bana anneannem Kavala mübadili Ayşe Hanım'ı hatırlattı. "Ah, bir Kavala'ma gidebilsem, toprağına yüz sürebilsem!" diyen sesi kulaklarımda çınladı. Gidemezdi ki! Elli yıl geriye dönmek yasaktı mübadillere. Anneanneciğim de büyük hasretle bu dünyadan geçip gitti.
Daha neler neler. SONGÜL kitabının okurları da bu kitapta kendinden pek çok şey bulacak, anılarını hatırlayacaklardır eminim.
Yazarın anlatımına gelince. Münevver Ongun, diğer kitaplarında olduğu gibi SONGÜL adlı kitabında da birinci tekil kişi ağzıyla anlatıyor. İçten, doğal ve akıcı anlatımıyla hemen içine çekiyor okuru. Türkçeyi çok düzgün kullanmasında Fransızca ve Türkçe eğitmenliğinin de katkısı olmalı. Anılar kolay okunurken hem yöresel hem günlük halk dilinin sözleri, söylemleri kulağımızda hoşluk yaratırken gelecek kuşaklara da armağan edilmiş oluyor. Sözcükler, yaşanılan çevreye ve zamana uygun olarak kullanılmış. Yazar o zamanın gelenek ve göreneklerini, türküleri, manileri, tekerleme ile anlatımını zenginleştirmiş. Doğa betimlemeleri de ayrı bir güzellik katmış kitaba.
Muğla halk söylemlerine örnek verecek olursak: " Ne deyip durun Hatça teyze?", "Moğla: Muğla", "Şamı: Muğla'da ipekten yapılan başörtüsü", "Bellilik: Şamının kenarlarına dikilen mavi boncuklar", "Topdon: Köy düğünlerinde giyilen ipek veya kadifeden yapılmış şalvar."
Ramazanda davulcunun söylediği manilerden: "Asmalarda olur üzüm, / Salkımları uzun uzun, / İki gözüm, ağam, paşam, / Bahşişinde yoktur gözüm."
Tekerlemeler: " Pişi pişi ya pişi! / Vermeyenin gözü şişi."
Bir Muğla Türküsü:
Alı da verin benim barudunan saçmama
Üç gün de galdı şu Muğla'dan kaçmama
Gurbet de sebep oldu yardan ayrı düşmeme
Aman da aman yaylada bülbül ötmesin
Benim de yârim şu Muğla'dan gitmesin
Bütün bu yazdıklarımdan sonra tüm okurlara sesleniyorum:
"SONGÜL" kitabı okunmalı "Münevver Ongun"un farkına varılmalı.
Teşekkürler sevgili meslektaşım Münevver Hanım. Işıktan kantalarınızla çağdan çağa uçarak yazacağınız nice yapıtlarınızda buluşmak dileğimle.
Eğitmen-Yazar Firdevs Tunçay, 09.01.2023, Karşıyaka-İzmir