Din, iman, inanç, İslam adına yapılan bu olaylar tam anlamıyla çürümüşlük, iğrençlik, sapıklık ve izah edemeyeceğim birçok deyimi de içinde barındırıyor. İnsanların bu cehaletini ne ortaçağda, ne de başka bir çağda düşünmemiz mümkün değildir. Hele de bu en son din Müslümanlık adına yapılıyorsa daha dramatik ve acınası bir durum ortaya çıkıyor. Toplum kimlerin elinde ve nasıl suiistimal ediliyor, can çekişiyor! Bu konuda fazla bir yorum yapmadan aşağıdaki makaleyi yazan değerli yazarımıza bırakıyorum bu sayfayı! Okuyun ama mutlaka okuyun ve değerlendirin!
Kemal GÜRBÜZ
Barış Terkoğlu
Putları yıkmaya cesaretiniz var mı?
"Ve işte orada Muhammed, devesinden indi. Gururlu bir edayla putların yanına gidip asasını havaya kaldırdı. Önündeki ilk puta güçlü bir darbe indirerek onları kırmaya başladı. Müslümanlar da onu izlediler. Güçlü Hubal, üç ay bakiresi... 360 put toza toprağa karıştı. (...) Kısa süre içinde Mekke'de tek bir put kalmadı." Hazreti Muhammed, Esad Bey (Kurban Said), Mızrak Yayınları.
Gazeteci Timur Soykan'ın yeni çıkan "Badeci Şeyh'in Sır Odası" kitabını okuyunca düşündüm. Acaba peygamberin yıktığı putları dinciler elleriyle yeniden mi diktiler? Kuran'ın harflerini, inançlarını, ibadetlerini kendilerine harç mı yaptılar?
Daha açık söyleyeyim...
Dergâhlar, hocaefendiler, gavslar geç kalmış putları mı temsil ediyor?
"Ben Nakşibendi Tarikatı Halidiye Kolu'nda şeyhlik yaparım. Askerden geldikten sonra Bursa ilinde Hasan Burkay Efendi'nin yanında kalarak yetiştirildim. Hasan Burkay Efendi bana dervişliği ve mürşitliği öğretti. Benim şeyhliğini yaptığım dergâhın ismi Kırklari Sohbet Evi'dir."
Sorgusunda kendisini böyle tanıtıyordu. Gerçek adının Uğur Korunmaz olduğunu müritleri karakolda öğrendi. "Şeyh Hasan Uğur Hoca" diye biliyorlardı. Türkiye ise 8 yıl önce onu Bursa'dan çıkan "Badeci Şeyh" olarak tanıdı. Üzerine espriler yapıldı, unuttuk. Timur Soykan'ın kitabı ise peşini bırakmıyor. 9 Haziran 2011'de polise gelen ihbar telefonundan mahkeme kararına kadar Badeci Şeyh'in dosyasını anlatıyor.
İçene 'mübarek olsun' derim
Yüreğim kaldırmadı, inanamadım, öfkelendim. Hem Şeyh'in kendisi, hem de müritler açık açık anlatıyordu:
"Bana pirliği 2005 yılında vefat eden Hasan Burkay Efendi verdi. Hasan Burkay Efendi beni badeledi. Badelemek benim tarikatıma göre pirin cinsel organını yalayıp öpmek ve sonra gelen sıvıyı içmektir. Pirin cinsel organından gelen sıvı sperm değildir, beyaz başka bir sıvıdır. Bu sıvı sadece pirlik verilmiş kişiden gelir."
Tarikatta dini sohbetler harem selamlıktı. Ortam muhafazakârdı. Zikir yapılıyor, müritler kendilerinden geçiyordu. Her şeyi bozan ise arkasından kapı kilitlenen "sır odası"ydı:
"Zikir esnasında cezbelenen şahıslar benim bulunduğum sır odasına tek tek gelir. Ben gelen bayan ve erkek şahısları cinsel organımı öptürmek veyalatmak suretiyle badelerim. Bunun dışında şahısların istekleri üzerine erkeklerle ters ilişki, kadınlarla ise ters ve normal yoldan cinsel ilişkiye girdim."
Pir'in cinsel organına "kelam-i ala", gelen sperme "bade" diyorlar. Badeci Şeyh "içene 'mübarek olsun' derim ve mürit odadan çıkar" sözleriyle ilişkinin bitişini anlatıyor.
Onlarca erkek ve kadın müridin ifadeleri birbirini doğruluyor. Kimi ev kadını, kimi esnaf, kimi işsiz. İçlerinde AKP İl Başkanlığı'nı koruyan özel güvenlik dahi var. Karakolda, savcılıkta, mahkemede konuşuyorlar. Kendi istekleriyle sır odasına girip defalarca badelendiklerini anlatıyorlar. Cinsel ilişkiye ise "tabiolmak" diyorlar. Erkekler anal, kadınlar her yolla şeyhe "tabi oluyor". Şeyhin sperminin "nur çeşmesi" olduğuna inanıyorlar. İçlerine ne kadar çok doldururlarsa cennete o kadar yaklaşacaklarını sanıyorlar. Hesap gününde "Uğur Hoca"nın kendilerinin yanına gelip yol göstereceğini düşünüyorlar. Yetmiyor. Eşlerini, kardeşlerini, annelerini "badelensin", "tabi olsun" diye şeyhe götürüyorlar.
2011 yılında 34 yaşında olan internet kafe işletmecisi Ümüt S. ifadesinde anlatıyor:
"Resmi nikâhlı eşim olan Ayşe S'yi ders alması için Uğur Hoca'nın yanına dergâha götürdüm ve hocamız ile tanıştırdım. (.) Eşime gerek ben, gerekse Uğur Hocam, Allah'a yakınlaşmak, cenneti kazanmak için bade olması gerektiğini söylerdik. Beraber dergâha gittik. Eşim Uğur Hoca'nın bulunduğu sır odasına tek başına girdi. Amacı bade yapmaktı ve yarım saat sonra odadan dışarı çıktı. Ben o sırada dergâhın yan odasında bulunuyordum. Dergâhı eşim ile beraber terk ettik. Eşim ile birlikte yolda giderken bade olayının nasıl geçtiğini sorduğumda bana ilk sıralarda zorlandığını sonra alışarak Uğur Hoca'nın cinsel organını ağzına alarak boşalttığını bana anlattı ve evimize gittik."
Şeyh'in ifadesinden Ayşe S. ile normal ilişkinin de olduğunu, Ümüt S'nin kardeşini bile Şeyh'e sunduğunu anlıyoruz. Mahkemede dahi "benim inancımbunu gerektirdiği için devam etmeyi düşünüyorum, hocama bağlılığım sürekli olacaktır" sözleriyle tabiyetini sürdürüyor.
Badeci Şeyh'in son durumu
Konu tarikat olunca soruşturmada bir isteksizlik başlıyor. Savcılığa bile çıkarılmadan serbest bırakılan Şeyh, tepkiler üzerine tekrar gözaltına alınıyor ve tutuklanıyor. Soruşturmanın başlamasına neden olan çocuk istismarı ihbarı nedense hiç soruşturulmuyor. Hakkında sadece 4 sayfalık bir iddianame çıkıyor. Şikâyetçiler birer birer vazgeçiyor. Yılmaz Y. gibi müritleri "biz bade dediğimiz olayı yaparken çocuğun annesinin göğsünü emmesinden farklıduygular hissetmiyorduk" sözleriyle şeyhlerini savunuyor.
Yargı bile ikiye bölünüyor. Yerel mahkeme "herkes razı" diyerek şeyhe çocuk pornosu arşivinden ve tarikat kurmaktan 6 yıl hapis cezası veriyor. Yargıtay ise "din ile kandırmayı" rızasızlık sayıyor. Sonunda cinsel saldırı da sayılarak 188 yıl hapis cezası ile mahkeme bitiyor.
Hapisteki Şeyh'in son durumunu avukatı anlatıyor:
"Morali, psikolojisi iyi. Ben 'yeniden yargılama için yollar deneyelim' diyorum. 'Boş ver' diyor. Kabullenmiş durumda. 32 yıl hapis yatacak. 73 yaşındaçıkacak..."
Bugün halen sosyal medyada "Zamanın Gavsı Hasan Uğur Hazretleri" adıyla Badeci Şeyh'in dini videoları izlenebiliyor. Badeci Şeyh utanmadan konuşuyor: "Doğru yerde, doğru zeminde, doğru kişiyle olamazsanız güderler sizi, Allah adını kullanarak bile güderler".
'Sır odası'nın tek görüntüsü
Peki, sır odasının görüntüsü?
Mahkeme dosyasında bir video var. Şeyh'in badeleme görüntüsünden bilirkişiler şu sözleri rapora yazıyor: "Oh, işte öyle tavaf et".
41 yaşında kendisini Şeyh'e teslim eden Dokumacı Ahmet Ş. polise "sır odası"nda attığı çığlığı anlatıyor:
"Canım çok acıdı ve ben de tam o sırada 'Allah' dedim."
Nasıl oluyor?
Kendilerine "cennet" vaat edilenler Allah'a ulaşmak için şeyhi aracı kabul ediyor. Akıl ve irade ona teslim ediliyor. Rehberliği, Tanrı buyruğunun yerine geçiyor. Kandırılma öyküsü başlıyor. Müritler anlamını bile bilmedikleri El Mürselat Suresi'nde badelenmenin onaylandığını sanıyorlar. Şeyh, cinsel arzularına namaz pozisyonlarını, kimi ayetlerdeki ifadeleri hatta Hazreti Muhammed'in adının yazılış şeklini bile gerekçe kılıyor. Yarım yamalak inançları insanlara bıçak gibi saplanıyor.
O cemaat, bu tarikat konuşuyoruz. Asıl olana bir türlü gelemiyoruz. Badeci Şeyh'in gerçek öyküsü akıl düzeninden kopuşumuzu gösteriyor. Peki, başları göğe değen zamane putlarını yıkmaya ne zaman başlayacağız?"
Saygılarımla.
Kemal Gürbüz
20.06.2019