Cumhuriyet ve demokrasi ile yönetilen ülkelerde siyasal partiler olmazsa olmazlardandır. Siyasal partiler iktidara seçimle gelir, seçimle giderler. Muhalefette kalan parti, iktidar olan partinin uygulamalarında doğruyu, yanlışı gözetler, denetler, toplumla paylaşarak bir yerde gölge hükümet görevini yerine getirir. İktidar olan partinin vaatlerini yerine getiremediğinde, yanlışlarını tespit ettiğinde eleştirerek bir sonraki seçimde iktidar olmak için çaba sarf eder. Diğer bir görevi de iktidarın keyfi uygulamalarını kamuoyuyla paylaşarak keyfiliği sınırlandırır, ya da keyfilik yapılmasını önlemeye gayret eder.. TBMM'si, Yani Yasama, Yürütme, Yargı, Anayasanın çizdiği sınırlar içinde görevlerini yaparak, ülkenin kalkınması yönünde çalışmalarını yürütürler. Bunların her birinin görevleri farklı olup, birbirine üstünlük değil, eşit, fakat görev farlıkları doğal olup, dolayısıyla kamunun en temel taşı niteliğinde, demokrasinin, Cumhuriyetin olmazsa olmazlarıdır (Kısaca anlattığım bu metin olması gerekenlerdir! Bunu daha iyi ve detaylı açıklamalarını yetkin hukukçularımızın yazılarından öğrenmek mümkündür.)
İster iktidar da parti-partiler olsun, isterse muhalefet partileri olsun, yürürlükte bulunan yasa ve Anayasaya uymak zorundadır. Diğer bir uymak zorunda oldukları yazılı olmayan toplumsal kurallara saygı gösterme hassaslığını yerine getirmelidirler! Siyasal partiler her ne kadar Doğan Kuban hocanın deyimiyle "bölücü" olsalar da, toplumun birlik ve beraberliğini gözetmek zorundadırlar. İktidarıyla muhalefetiyle ve devletin temel kurumlarıyla partiler üstü, ülke sorunlarında bir araya gelip, çözüm aramaları gerekir. Hiçbir parti, ister iktidar olsun, ister muhalefet olsun insanları renk, dil, ırk, din, mezhep vb. gibi olguların üzerinden siyaset yapmamalı, yaparsa gerekli yasalar uygulanarak cezalandırılması, birlik beraberlik ve eşit yurttaşlık için şarttır. Siyasetçilerin söylemleri, dilleri nezaket sınırlarının içerisinde olmalıdır. Gerçek demokraside olması gereken şeylerin içinde "düşünce ve ifade özgürlüğü, insan hakları, doğal haklar, çevre hakları, barınma hakkı, mülkiyet hakkı, özel hayatın dokunulmazı hakkı, yaşam hakkı vs." hakların özenle korunması, inançların alet edilmemesi, demokrasinin olmazsa olmaz temel ilkelerindendir. Özgürlüklerin gelişmesi, akıl ve bilimin uygulanması için gerekli olan kurallardır.
Okuyucular ilk paragrafları okuyunca şunu diyebilirler; "Eski çamlar bardak oldu" sen rüya mı görüyorsun?" diye sorarlarsa haklıdırlar. 1970-1980 yıllarında ülke koşullarının en bunalımlı, her gün üç-beş kişinin öldüğü, öldürüldüğü terör olayları, ABD ambargosu nedeniyle büyük bir ekonomik bunalımın içinde olmasına rağmen, siyasi parti liderleri mümkün olduğu kadar nezaketi elden bırakmazlardı. Evet, rakiptiler, sert eleştiri yaparlar ama topluma karşı azda olsa duyarlı, birbirlerine saygılı olurlardı. Seçimler de Adalet, İçişleri, Ulaştırma bakanları tarafsız kişiler atanır, Yüksek Seçim Kurulu ve diğer kurumlar daha bağımsız hareket eder, partilerin kısmen eşit şartlarda yarışması sağlanırdı. Birkaç kişi veya grubun dışında seçimlerden hile olduğuna kimse inanmazdı.
Bunu bile az bulan bizler, daha çok adalet, özgürlük, eşitlik, güzel bir yaşam isterken, geldiğimiz nokta, o itiraz ettiğimiz günleri mumla arar olduk. Bu durumu yaratan ABD'nin emriyle 12 Eylül 1980 darbesini yapan generallerin (Bu generaller için ABD Büyükelçisi, "Bizim çocuklar başardı" diyecekti) yaptığı 1982 Anayasası, Özal'ın ülke kaynaklarını yabancı sermayeye peşkeş çekmesi, basiretsiz siyasiler ve geldik bu güne. Bir ABD projesi olan FETÖ'nün ve dinci-kinci olanların iktidara taşınarak geldiğimiz nokta ortada. Kendi çıkarları için liberaller, eski dönek solcular, bana değmeyen yılan bin yaşasın diyenlerin bizi getirdiği yer budur.
Ülkenin üniter yapısını değiştirip, federasyon olmasını isteyen ABD, siyasal (dinci) İslamcıları kullanarak ülkeyi bölmeye çalışmaktadır. Durmadan bize Atatürk'ü Atatürkçülüğü bırakın demeleri de bundandır. Zaten siyasal ilamcılar (Dinciler) hiçbir zaman demokrasiyi istememişlerdir. Muhalefetteyken demokrasi kahramanı kesilen siyasal İslamcılar, iktidar olunca her yol mubahtır anlayışıyla iktidardan gitmemek için her yolu, her hileyi kullanmaktadırlar!
Bir ABD projesi, BOP Eş Başkanlığını olan Recep Tayyip Erdoğan, bu başkanlık çok iyi bir şeymiş gibi, yıllarca mitinglerde kullandı, kimse de demedi ki, bu başkanlık nedir, ne değildir diye sorgulamadı. Gerçekler ağır ağır su yüzüne çıkıyor!
AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, ABD'nin yalanına kanıp İslam âleminin Halifesi olacağını zannetti ama uyandı mı, bilmiyorum. Erdoğan onun için FETÖ'yü ve diğer dinci-kinci cemaatleri destekleyerek hem ülkenin, hem de kendinin altına dinamit yerleştirmelerine göz yumdu, göz yumuyor.
Evet, bu gün demokrasi ortadan kaldırıldı, tek adam ne derse o uygulanmakta. Türkiye Cumhuriyetinin adı var kendi yok, adalet yok, yasa ve anayasa yok, iktidar taraftarı olmayanlara her türlü hakaret serbest, halk iradesi yok, nezaket yok. Ülkenin yarısından çoğu terörist, yandaşlar ihya edilirken, işçiye, emekliye, çalışanlara yok, olmadığı gibi, ülkenin tüm yükünü onlar çekiyor. Yandaşların, yandaş sermayenin vergileri affedilirken, kaynak aktarılırken memur, işçi, emekçi, tüm çalışanlardan peşin kesilen vergiler de yetmiyor, yeni vergiler konuyor. Yani iktidar toplumu ezdikçe eziyor, emeklilerin ölüm yıl dönümünü, "emekli yılı" denerek alay ediliyor.
Muhalefet mümkün olduğu kadar iyi niyetli olmaya uğraşıyor, normal bir ortamda yaşıyor, siyaset yapıyoruz zannediyorlar. Oysaki AKP iktidardan gitmemek için kayyumlar atıyor, tutukluyor, insanların yaşam hakkını gözetmiyor. İddialar öyle açıktan ifade ediliyor ki, iktidar adeta nasıl bir iç savaş çıkarırım diye plan yapıyor diyorlar. Elin ağzı çuval değil ki büzesin. Çünkü kapalı kapılar ardında neler gizlendiğini kimse biliyor, şeffaflık yok. Söylenti ülkesinden kaçan 300 bin olduğu tahmin edilen Afganlıların nerede, nasıl olduklarını bilen yok, bilgi verende yok. Yârin Afganlılardan bir ordu kuruldu denirse şaşmamak gerekiyor, dedi-kodular o yönde öyle çok ki, insan gerçekleşti zannediyor.
Ülke ağır bir bunalım ve çürüme içinde, bu durum ülkeyi parçalanma noktasına taşıyabilir. Bunalım sadece ekonomik değil, her alanda bunalın var ve derinleşiyor. Emekliler, işçiler, emekçiler, memurlar açlık sınırının altında maaş alırken, iktidar yandaşları üç-beş yerden maaş alıyorlar, hiçbir kural tanımadıkları gibi, ahlaki olmayan bu davranışlarıyla övünüyorlar. Her türlü kuralsızlık, kural oluyor. Rüşvet, hırsızlık, yolsuzluk artarak devam ediyor, hem de tek tek değil, kurumlaşmış durumda.
Saygılarımla.
Kemal Gürbüz
Şair, Yazar-Devlet Sanatçısı
05.11.2024