Cinsel şiddet toplumsal bir yara, hatta buna bireysel ve toplumsal kanser hücresi desek yerinde olur sanırım.
Muğla Büyük Şehir Belediyesi, Muğla Tabip Odası ve Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesinin ortaklaşa düzenledikleri "Cinsel Şiddet" adlı konferans, Muğla'nın Ortaca İlçesi Kent Konseyi salonunda yapıldı. Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesinden Sayın Prof. Dr. Yasemin Balcı'nın verdiği "Cinsel Şiddet" konferansı katılım istenilen düzeyde olmasa bile, gerçekten yerinde olmuştur. Konferansın ayrıntılarına geçmeden önce söz alan Muğla Büyük Şehir Belediyesi Sağlık Dairesi Başkanı, "Belediyenin toplumsal sağlık konusunda bir birim oluşturarak tüm Muğla halkına ulaşmaya, sağlıklı bir toplum yaratmaya çalıştıklarını" söyledi. Ayrıca bu gibi konferansları Muğla ilçelerinin isteği doğrultusunda devam edeceğini söyledi. Örnek olarak Ortaca'yı ve konferans yaptıkları iki ilçeyi gösterdi.
Prof. Dr. Yasemin Balcı konferansa geçmeden önce konferansa katılanları gruplara ayırdı. Her grup kendine göre bir ad (isim) alarak çalışmalara katıldı. Grupları altı-yedi kişilik sayılarla oluşturduk. Prof. Dr. Yasemin Balcı ve Yardımcısı her gruba yaşanmış cinsel şiddet olaylarını gruplara dağıtarak değerlendirmelerini istedi. Yaşanmış olaylarda anlatılan hikâyelerin altında da sorular oluşturulup, ortak bir yanıt verilmesini ve bu yanıtların da gruptan birinin sözcü seçilerek anlatması istendi. Evet, yaşanmış olaylar gerçek yaşamdan alındığını, "Adli Tıp" basın ve mahkemeye yansıdığını anlattı. "Ama" dedi, "Bunların hiç biri Muğla yöresinde yaşanmayıp, Muğla il dışında yaşananlardan alındığını" belirtti. Kendisi de bir Adli Tıp uzmanı olan Sayın Prof. Dr. Yasemin Balcı, hikâyedeki kahramanların adlarının değiştirilerek verildiğini ve bu isimlerin gerçekle bir ilgisinin bulunmadığını belirtti.
Biz birinci grubu oluşturduk. Konumuz bir lise öğrencisine teyzesinin kocası, yani eniştesinin tecavüz etme hikâyesiydi. Tecavüz edilen kızın teyzesinin de aynı yaşlarda bir kızı ve ikisinin de lisenin aynı sınıfında okudukları, aynı yaşta oldukları ve iyi anlaştıkları anlatılıyordu.
Kız, teyzesinin kızının yanına ders çalışmaya gider. Teyzesi ve kızı evde bulunmamaktadır. Teyzesinin eşi, yani eniştesi, "Birazdan gelecekler, sen evde otur" der. Sonra bahçeye çıkarak kapının önündeki kıza ait bisikleti şöyle bir sağa, sola çevirir, kıza bağırarak, "Kızım bu bisiklet arızalı, arkadaki samanlıktan takım çantasını getir de, bisikleti yapalım" der. Kız evden biraz uzaklıkta olan samanlığa takım çantasını almaya gider. Eniştesi de kızın arkasından giderek kıza zorla tecavüz eder. Kıza da, "Bunu kimseye söyleme, kendi istedi derim" diyerek korkutur. Kız bunalıma girer ve bu olayı kimseye anlatamaz. Fakat derslerinde gözle görülür bir düşme gözlenir. Kızın tuhaf hali aileyi düşündürse de, kız bir şey anlatmaz. Kız eniştesine ve teyzesine gitmek istemez. Anne-baba zoruyla teyzesine birkaç sefer gitse de hep mutsuzdur. Eniştesi kızı birkaç kez sokakta ve evde sıkıştırsa da elinden kurtulur. Kızın bu durgunluğu, derslerinin gerilemesi erkek arkadaşlarını endişelendirir. Birkaç denemeden sonra, kızı konuşturarak başına gelenleri öğrenirler. Kızın arkadaşı, "Bunda senin bir suçun yoktur, bunu ailenle paylaşman gerekir" der. Birçok girişimde bulunsa da, kız ailesine bir türlü anlatamaz. Bir gün yine aile baskısına dayanamaz ve ağlamaya başlar. Teyzesi, teyzesinin kızı, eniştesinin olduğu bir ortamda ağladığı için ev halkını daha çok düşündürür ve baskıyı artırırlar. Teyzesinin kızı ile tüm sırlarını paylaştığı için konuyu ayrıntılarıyla teyzesinin kızına anlatır. Teyzesinin kızı da teyzesine ve dolayısıyla tüm aile duyar.
Bu konu anlatıldıktan sonra aşağıdaki soruları cevaplayınız? Diye sorular oluşturulmuş. Bizim grubun sözcüsü olan Fizyoterapist Sayın Mehtap Güler Hanım, grup adına düşüncelerimizi anlattı. Diğer gurupların sözcüleri de kendi konularını, sözcüleri aracılığıyla anlattılar. Konular yaşanmış hikâyelerden alındığı için hepimizi çok etkiledi. Hepimizi bir acı sardı, sarsıldık ve çok üzüldük.
Bu cinsel şiddetlerin arasında, okumuş devlet memurunun dört yaşındaki çocuğu cinsel taciz (tecavüz diyebiliriz) etmesi. Beş-altı yaşlarında iki kız kardeşe dayılarının tecavüz etmesi, amcanın erkek çocuğa tecavüzü, ilkokul beri birlikte okuyan lise arkadaşı kıza tuzak kurarak tecavüz ederek filme alması ve bir kimseye söylerse bu fotoğrafları facebook'a koyma tehdidiyle korkutması vs. vs. vs. çok çirkin ve iğrenç olan bu olaylar kanımızı dondurdu!
Grupların bu olaylarla ilgili ortak görüşü, çözümü eğitimdi. Cinsel eğitim ilkokuldan başlayarak lise sonuna kadar devam etmeli görüşü ağırlıktaydı. İkinci çözüm olarak "cinsel şiddete" karşı ağır yaptırımlar uygulamasından yanaydı.
İşin acı tarafı cinsel şiddette bulunanların büyük çoğunluğunu oluşturanlar çevresi, tanıdıkları, yakınlarının olmasıydı.
Prof. Dr. Yasemin Balcı da bu olaylarla karşılaşıldığında, kendilerine ne kadar erken başvuru yapılırsa, ispat olayının o kadar çabuk olduğu, çözüldüğünü söyledi. Ailelerin çocuklarının sözünü kesmemelerini, çocuğun konuşmasına müdahale etmeden dinlemelerini önerdi. Çocuk anlatırken, "Senin ne işin vardı orda, ne yaptın da saldırdılar" gibi çıkışlarda çocukların korkarak, sinerek ve kendilerini suçlayarak olayı anlatamamasına neden olmaktadır.
Gerçekten bu konuda en yakınlarımız, "Bakalım o ne yaptı da tecavüze uğradı. O kuyruk sallamasa (Kadın-kız için) bu başına gelmezdi" gibi önyargılarla tecavüz edeni değil de, tecavüze uğrayanı suçlu çıkarılmasına tanıklık etmekteyiz.
"Böyle bir olayda çocuk olsun, yetişkin olsun yıkanmaması gerekir. Olay gizlenmeden, üstü örtülmeden hemen bize başvurmaları veya bu konuda ilgili birimlere başvurulması gerekir. Ayrıca uzunca bir süre uzman yardımı almada fayda vardır. Çocukların başına böyle bir olay geldiğinde anlatmıyorlarsa, bir uzmanın yardımına başvurulmalı." Diyerek Prof. Dr. Yasemin Balcı bizi uyardı.
Prof. Dr. Yasemin Balcı, "Cinsel Şiddetin sadece cinsel şiddet, cinsel şiddet sorununun yok demek olmadığını, öpmek, dokunmak da bir cinsel saldırı olarak değerlendirilmesi gerektiğini, herkesin bedeni herkese ait olduğundan, izin alınmadan yapılan her hareket cinsel şiddetin kaynağını teşkil ettiğini" söyledi. Cinsel şiddetin oranı maalesef her yıl artarak devam etmektedir.
Sevgili dostlar bu sorun bireysel bir olay olduğu gibi, toplumsal bir olaydır. Bu sorunun çözümünde bizimde bir katkımız olmalıdır. Bu konuda ne kadar çok insan aydınlatılır, bilinçlendirilir ise "cinsel şiddet" o kadar azalma gösterir. Herkes bu konuda yakınlarına, tanıdıklarına, konu açıldığında topluluklarda anlatmalıdır. Ailelerin, "Bu sorunu çevreye nasıl anlatırız, çevre ne der, aile içinde kalsın, kimse duymasın" demek; cinsel şiddete hoşgörü göstermek, artmasına katkıda bulunmak demektir. Bu inançlı biri, bu okumuş, bu dürüst biri yapmaz demek, kendimizi kandırmaktan başka bir şey değildir. Bu bir kanser hücresi gibi ağır ağır çoğalmakta, bireyleri ve toplumu yiyip, bitirmektedir. Bu sapıklığı önlemek için de toplumsal bir duyarlılık gerekmektedir.
Saygılarımla.
Kemal Gürbüz
Şair, Yazar-Devlet Sanatçısı
Sosyolog
20.01.2017
Not: Bu gün görülüyor ki, cinsel şiddetin, tecavüzün, tacizin onca yıl sonra bile azalacağına artmaktadır. Yönetenlerin İstanbul Sözleşmesini kaldırması, ataerkil şiddeti daha da artırmış, canlar yanmaktadır. "Biz tecavüze, şiddete" karşıyız demekle değil, mahkemelerde bu suçları işleyenlere indirim yapılmamasına, en ağır cezanın verilmesine katkıda bulunmakla olur. Eğitim ve ağır yaptırımlara başvurmazsanız, cinsel şiddeti önleyemezsiniz. Maalesef feodaliteden kurtulamayan toplumlar, yönetimler bu sorunu çözemezler. Bu sorun Kangrenleşerek toplumu çürümeye götürmektedir!
27.04.2022