DEPREM OLDU!

DEPREM OLDU!

 

 

Saat 04.55'geliyordu galiba, hanım acele ve telaşlı bir şekilde, "Uyan uyan deprem oldu" dedi.

Uyku sersemiyle, olduysa oldu, ben duymadım bile, insan derin uykudayken böyle uyartılır mı, ödümü kopardın.

Eşim: Hayır burda olmadı, Maraş'ta 7.7 şiddetinde büyük bir deprem oldu. Yaklaşık on ilde büyük bir hasar meydana getirmiş, yıkım çok büyükmüş.

Sıçrayıp kalktım, üzerimi giydim, gerekli malzemeleri bir sırt çantasına koyup, şefimin beni aramasını bekledim. Aradan yarım saatten uzun bir süre geçmesine rağmen telefonum çalmadı. Arama kurtarma ilk yardım ekibinde bulunmamdan dolayı, deprem bölgesine ilk bizim ulaşmamız ve kurtarma çalışmalarına katılmamız gerekiyordu. Deprem bölgesine ne kadar erken ulaşırsak, yıkıntıların arasından, altından çok sayıda insanı canlı çıkarma şansına sahiptik. İlk yirmi dört saat çok önemliydi. Hele de böyle bir kış ayında depremin olması işin aciliyetini daha da hassas hale getiriyordu. Çünkü göçük altında kalanların donma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığını farkındaydık. Zaman durmuş gibiydi ama şefim hala telefonla beni aramamıştı.

Eşim, daha ne duruyorsun, yola niye çıkmıyorsun?

Şeften haber bekliyorum, arayacak ki ona göre hareket etmem gerekiyor.

Eşim: Şefin aramadıysa sen onu ara? Doğru diyordu, telefona sarıldım şefimi aradım. Şefim Maraş'ta büyük bir dermem olmuş, 10 ilin etkilendiğini söylüyorlar. Ben hazırım nerede buluşacağız dedim.

Şef: Bende hazırlandım, şube müdüründen telefon bekliyorum.

Şube müdürünü siz arasanız, olmaz mı?

Şef: Şube müdürünü ben nasıl ararım, bana kızar, onun aramasını bekleyeceğiz.

Telefonu kapattığım zaman saat aşağı yukarı beş buçuk altıya geliyordu. Aradan iki saatten fazla zaman geçmiş, deprem bölgesinden acı haberler gelmeye başlamıştı ki, şefimi tekrar arayarak, haberler kötü, ne yapacağız dedim.  

Şef: Bende dayanamadım şube müdürünü aradım, o da bölge müdüründen haber bekliyor dedi. Zaman hızla akıp gidiyordu ama deprem bölgesinden de çığlık çığlığa yardım isteyenlerin çaresizce çırpınışları ekranlara yansıyordu. Ne kadar zaman geçti bilemiyorum, şefi tekrar aradım.

Şef: Bölge müdürünü aradım, o da genel müdürü aramış, genel müdür İçişleri Bakanını, İçişleri Bakanı Milli Savunma Bakanını aramış. İki bakan bir araya gelmişler toplantı halindelermiş, hepimiz gelecek haberi bekliyoruz.

İçişleri Bakanı ve Milli Savunma Bakanı Saraydan gelecek emre göre hareket edeceklermiş ama saraya telefon etme konusunda çekinceleri de yok değilmiş. Çünkü beyefendiyi o saatte uykusundan uyarırlarsa kızar diye telefon edememişler. Bu iki bakan deprem bölgesine gidecek ekiplerin nasıl hareket etmeleri üzerinden plan yaparlarken en sonunda dayanamayıp beyefendinin eşini arayarak olayı anlatmışlar. Beyefendinin eşi, "Beyefendiyi ben uyartamam, bana kızar. Uyanmasını bekleyeceksiniz" demiş. Zaman hızla geçiyordu, bölgeden 7.6 şiddetinde ikinci bir deprem olmuş, insanlar can derdine düşmüşlerdi. 

Gün ortasını geçmişti, bir baktık beyefendi televizyonlarda, "Deprem bölgesine hızla arama kurtarma ekipleri hareket etmiş, ilk müdahaleler yapılmaktadır, konaklama ve iaşe sorunu çözülmüş, tırlar yola çıkmıştır." Dedi. Bu ne demekti şimdi, biz daha evden çıkmamıştık. Bizim daha nerede toplanacağımız bile belli değilken nasıl ilk müdahale yapılmaya başlandı denebiliyor, şaşkınlık içindeydim. Akşam olmuş hala nerde toplanacağız, nasıl bölgeye gideceğiz belli değildi. Fakat deprem bölgesinden acı haberler gelmeye devam ediyordu. Deprem olalı iki gün geçmiş biz hala bekliyorduk. Deprem bölgesine ulaşan gönüllü kurtarma, sivil toplum ekipleri ve televizyon kanallarının yayınları büyük bir felaketle karşı karşıya olduğumuz gerçeğini yüzümüze çarpıyordu. Ekranlara yansıyan çığlıklar, yıkıntıların yanı sıra kar, yağmurun devam etmesi de şartları, dolayısıyla aciliyeti göz önüne seriyordu. Depremden sağ kurtulanlar, "Nerde bu devlet, nerde bu hükümet" çığlığı atarak çaresizliklerini haykırıyorlardı.

Aradan üç gün geçmiş biz hala yollardaydık. Koordinasyonsuzluk nedeniyle kim hangi şehre gidecek, nerde çalışacak, hangi enkazdan kurtarma çalışmasına katılacak kimse bilmiyordu. Her kafadan, her ağızdan bir ses çıkıyor, siz şuraya gideceksiniz derken, aradan yarım saat geçmeden yok şuraya gideceksiniz gibi emirler peş peşe geliyordu. Bir kaos yaşanıyor, sanki enkaz altında biz kalmışız da, ilk önce kendimizi kurtarmamız gerekiyor gibi bir hisse kapılıyorduk!

Not: Yukarıdaki yazı bir kurgulamadır. Depreme geç müdahale ve koordinasyonsuzluk nedeniyle yazılmıştır. Yetkilerin tek adamın elinde toplanması, alt birimlerin yukarıdan emir almadan bir şey yapamaması ve sorumluluk üstlenememeleri nedeniyle böyle bir kurgulama yapılmıştır.

Saygılarımla.

 

Kemal Gürbüz

Şair, Yazar-Devlet Sanatçısı

10.02.2023                  

 

                   

YAZARIN DİĞER YAZILARI