EMEKLİLİKTE YAŞA TAKILANLAR
Yıllar önce "Emeklilikte Yaşa Takılanlarla" (EYT) ilgili bir haber okumuşum ve bu haberle ilgili notlar alıp köşe yazımda yayınlamak, emeklilikte yaşa takılanların (EYT) sorunlarını dile getirmek üzere taslak şeklinde notlar almışım. Yazının başlığını da "UNUTUN ARTIK" diye başlık atmışım. Neden yayınlamadım bilmiyorum. Geçen gün notlarımı karıştırırken elime geçti.
Emeklilikte yaşa takılanların o günden bu güne bir değişiklik olup olmadığını, bir iyileşmenin yapılıp yapılmadığını araştırdım. Ne acıdır ki; onca zaman sonra bırakın bir arpa boyu yol almayı, sorunlar katmerleşmiş kangrene dönüşmüş. Acılar katmerleşerek üst üste yığılmış, emeklilikte yaşa takılanlar perişan edilmiş durumda.
Hatta 16 Kasım 2019'da "Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, emeklilik için gerekli prim gün sayısını tamamladığı halde yaş şartı arttığı için emekli olamayanların taleplerini yerine getirmeyeceği mesajı verdi. Emeklilikte Yaşa Takılanlar (EYT) ile ilgili olarak şu ana kadarki en net açıklamasını yapan Erdoğan, bu kişilerle ilgili olarak, "Ne zaman emekli olması gerekiyorsa o zaman emekli olsun" dedi.
"Erken emekli olduğu zaman ideal ücreti alamayacak hem de ikinci bir iş aramak suretiyle ikinci iş ile işsizliğe öncü olacak. SGK sistemimizin çökmesini istemelerinin tek sebebi kaos ortamından kendilerine siyasi rant devşirme hesabıdır. Biz bunu yapmayacağız." (www.bbc.com.tr) diyerek tarafını egemenlerden yana kullanan Erdoğan, çalışanları da aşağılamış bulunmaktadır.
Bu gün sadece yazının başlığını değiştirip, o gün neler yazmışım hep beraber okuyalım.
"Geçenlerde gazeteleri okurken gözüme bir haber takıldı. Gazetenin iç sayfalarında fark edilmeyecek küçük bir başlık ve yazı aynen şöyle; "Emekliler düzenleme istedi" ANKARA. Yıl ve prim gün sayısını doldurmalarına karşın yaş süresi dolmadığı için emekli olamayan bir grup Kızılay'da bir araya gelerek yeni düzenleme istedi. Grup adına konuşan Mevlüde Taşdelen, 1999'da çıkarılan yasa nedeniyle yılı ve prim gün sayısını doldurmalarına rağmen yaşı bekledikleri için emekli olamadıklarını söyledi. Düzenlemelerin geriye yürümemesi gerektiğini ifade eden Taşdelen, "1999 yılı ve öncesine ait emeklilik hakkımızın geri verilmesini ve bunun için bir an evvel bir yasal düzenleme yapılmasını istiyoruz" dedi.
Haberin hepsi bu kadar! Şaşıyorum insanların saf saf piknik yapar gibi toplanıp hak talep etmelerine. Yasa çıkalı aradan onca yıl geçmiş, bu güne kadar geçmiş iktidarlar olsun, şimdiki iktidar olsun işçilerin yararına, sosyal devlet adına, toplum yararına bir yasa çıkarmışlar mı ki; bunca yıl sonra yasada işçi adına değişiklik yapıp haklarınızı geri versinler? Eğer ki; halk yararına bir yasa çıkarmışlarsa bile uygulamadıklarından ya da egemenlerin lehine uyguladıklarından hiçbir hükmü bulunmamaktadır.
Bütün iktidarlar, özellikle 1980 askeri faşist darbesinden sonra, yani vahşi kapitalizm dediğimiz "Neoliberalizm" de denen, yerli egemenler yetmiyormuş gibi ülke ekonomisini, haklarımızı bir bir budanarak uluslararası emperyalistlere peşkeş çekmek için darbenin yapıldığını bilmeyen yoktur zannederim. "Bu güne kadar, bizim anamız ağladı, bundan sonra da sizin ananız ağlasın" diyerek büyük patronların yararına yasa çıkarmalarını anlamadınızsa, aklınıza şaşarım.
Sakarya depreminden sonra geçici olarak konan "deprem vergisi" olarak da bilinen vergi bir iki yıl içinde kaldırılacaktı. Ne oldu kalıcı hale getirildiği gibi, deprem mağdurlarına ve hasarlı binaların güçlendirilmesine harcanacağı yerde, iş adamlarının bir şekilde kasalarına aktarıldı, hesabını da kimse soramadı. Hukuksuz bir şekilde bütçe açıkları kapatıldı.
Çalışan emekçiler, yani bordro mahkûmları vergilerini ücretleri daha ellerine geçmeden kesildi. Çalışanlar kadar bile vergi vermeyen iş adamları (tabi hepsi değil) vergilerini vermedikleri gibi af yasalarıyla, benzeri düzenlemelerle çok az vergi verdiler. Hatta bu ülkede vergisini veren dürüst iş insanları ile alay edip saflıkla suçladılar!
Sivil toplumlar örgütlü olmadıkça hak talep edilmesini ne kimse duyar, ne de size değer verirler. Mağdur olanların birçoğu "benim hakkımı başkaları arasın, aman bana dokunulmasın" zihniyetiyle mücadele edildiği için haklarımızı bir bir kaybetmekteyiz.
Her yıl enflasyon artarken, zamlar acımasızca yapılırken hangimiz çıkıp da hakkımızı aradık? Zam üzerine zam, zam üzerine zam yapan AKP iktidarı, durmadan oyunu artırıyorsa; bizim hak talep etmemiz havanda su dövmeye benzer. Demek ki; zam yapan, haklarımızı gasp eden AKP'nin izlediği politikayı beğeniyoruz, hak ediyoruz demektir. Atı alan Üsküdar'ı geçmiş, biz hala emekleme safhasındayız.
Eğer ki, haklarımızı almak, iyi bir yaşam sürmek için bol bol siyaseten söylenen vaatlere, sözlere kanmayacağız. Sandık başında haklarımızı gasp edenlerden hesap sorduğumuz gibi yeni gelen hükümetlerinde uygulamalarına bakıp ona göre karar vereceğiz. Bunu yaparken güçlü bir sivil toplum örgütlenmesi gerekir. Hak ararken senin partin, benim partim, şöyle yakışıklı, böyle yakışıklı, karizmatik demeden anarşiye ve kargaşaya yer vermeden hakkımız olanı almasını bileceğiz.
Demokratik toplumlarda her iktidarın alternatifi vardır. Alternatifi yok diyenlere inanmayacağız. Eğer biz toplum olarak, halk olarak, çalışanlar olarak, emekliler olarak v.b. güçlü bir şekilde örgütlenmezsek; hak, hukuk, adalet hak getire. Bu şekilde cılız ve kimsenin farkıma varmadığı bir basın açıklaması ile hak alınmaz ama sömürülmemiz, köle yerine konmamız devam eder.
Unutun artık hakkı, hukuku!" diye bitirmişim. Şimdi ben buraya ne ekleyebilirim ki! Alınan notlar bunca yıl geçmesine rağmen günceliğini korumaktadır.
Saygılarımla.
Kemal Gürbüz
Şair, Yazar-Devlet Sanatçısı
01.02.2021